2. Bölüm

5.3K 319 628
                                    

Unutmadılar. Ne sabah olduğunda, ne de bir hafta sonra ikisi de unutamamıştı. Ama Büyük Salon'da ve ortak derslerde birkaç kez göz göze gelmeleri dışında ikisi de konuyu açmadı ve o hafta böyle geçip gitti.

Yeni bir pazartesi sabahı Draco uyanınca rutin hazırlıklarını yapıp Slytherin renkleriyle süslü kravatını taktı ve cüppesini üzerine alıp Blaise ile Pansy'yi şöminenin önündeki koltuklarda beklemeye başladı. Arkadaşları da gelince Ortak Salon'dan çıkıp kahvaltı için Büyük Salon'a yürümeye başladılar.

Draco son zamanlarda arkadaşlarıyla arasında bir duvar olduğunu hissediyordu. Artık bir Ölüm Yiyen olduğunu onlara söylemese de onlar aileleri nedeniyle bunu biliyorlardı ve sanki bu arkadaşlıklarına zarar vermişti. Gerçi bu bir nevi Draco'nun suçuydu çünkü bu 'Dumbledore'u öldürme ve Ölüm Yiyenler'i içeri alma' görevinden arkadaşlarını uzak tutuyor ve bununla birlikte onların konuşma çabalarını da göz ardı ediyordu. Aslında amacı onları bir nevi korumaktı.

Ayrıca aklından her Ölüm Yiyen görüntüsü geçince Hermione Granger'ın ona yardım ettiği gecede gömleğini çıkarırken işaretini görse tepkisinin ne olacağını merak ediyordu. Muhtemelen arkadaşlarına ve Dumbledore'a haber verir ve kendisi de görevi batırmış olurdu. Sonra da... Ailesi ve kendisi ölürdü.

Bu boğucu düşünceleri kafasından atmaya çalıştı ve Büyük Salon'a geldiklerini fark etti. Arkadaşlarıyla Slytherin masasına geçip kahvaltı yaparken gözü kapıdan içeriye giren kabarık saçlı cadıya takıldı.

Kucağında bir sürü kitap vardı ve onlara sımsıkı sarılıyordu. Kaşları hafif çatıktı ve bir şeyler düşünüyor gibiydi. O anda göz göze geldiler ve ikisi de ışık hızıyla kafasını başka yöne çevirdi.

Kahvaltıdan sonra İksir dersliğine gittiler. Bu ders Gryffindor'la ortaktı ve Snape'in aksine Slughorn'un Slytherin'e ayrıcalık yapmaması oldukça sinir bozucuydu. Gerçi genç büyücü tüm bu sorumlulukların altında ezilirlen bir de bunlara kafa yormuyordu.

Arkadaşlarıyla birlikte dersliğe girip bir yere geçtikten kısa süre sonra Slughorn geldi. Birkaç önemsiz şey anlatırken Draco onu dinlemiyordu ama sonra bir şey dikkatini çekti.

"İşte bu çocuklar..."

Hermione Granger atladı.

"Felix Felicis efendim!"

"Aynen öyle, Bayan Granger. Diğer adıyla Sıvı Şans olan bu iksiri içen kişi bir gün boyunca oldukça şanslı ve özgüvenli olur."

Draco'nun da içinde olduğu bir grup hayran hayran iksire bakarken Profesör dikkatleri toplamak için iki kez elini çırptı.

"Evet, çocuklar. Bakıyorum da çok sevdiniz bu iksiri? O zaman size güzel bir haberim var. Şimdi sınıfta en güzel Yaşayan Ölüm İçkisi yapan kişi bu küçük şişeye sahip olacak!"

Daha Slughorn sözlerini bitirmeden sınıfta bir karmaşa meydana geldi ve o sırada Draco da heyecanla kazanına doğru atıldı. Bu görevi için kendine yardım edebilirdi.

İksir kitabından malzemelere bakıp gerekli şeyleri yapmaya başladı. Çiriş otunun kökünü öğütürken bu görevi aldığından beri ilk defa umutlandığını hissetti. Başarabilirdi, kendisini ve ailesini kurtarabilirdi.

Sonunda iksiri, gereğinden fazla hızlı ve hevesli, bitirdiğinde sınıfa göz gezdirdi. Herkes oradan oraya koşturuyor, birkaç aptal Gryffindor kahkahalarla gülüyor, kabarık saçlı cadı ise sinirli bir ifadeyle kazanına bakıyordu.

Draco elinde olmadan Hermione'ye odaklandı. Kitaptan bir şeyler okuyor, bir şeyler kesiyor, kazanını karıştırıyor ve durmadan önüne gelen saçlarını arkaya atıp söyleniyordu.

sing me to sleep // dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin