22. Bölüm

1.4K 106 107
                                    

Hermione Harry ve Ron ile birlikte St. Mungo'nun koridorlardındaki iskemlelere oturmuş bekliyordu. Yalnız değillerdi. Weasley ailesinin tamamı ve Tonks da buradaydı. Ayrıca yanlarında olmasa da hastanede başka tanıdıklarının olduklarını biliyorlardı.

Voldemort'un ölümüyle birlikte Seherbazlar Ölüm Yiyenler'i Azkaban'a aktarmakla ilgileniyorlardı. St. Mungo'dan gelen Şifacılar ise durumu kötü olanları hasteneye getirmiş, o kadar kötü olmayanları Hogwarts'ta tedavi etmeye başlamışlardı. Şu an içeride bir yerlerde Draco Malfoy, Remus Lupin ve Fred Weasley vardı.

Hermione gerçekten bir patronus yaratmayı başarmıştı. Patronusunu ilk Harry fark etmiş, yeni gelen bir Şifacı'yı yanına alıp onu bulmuştu.

Hermione Draco'yu en son gördüğünde bilinci kapalıydı. Bir an kendisi de korkudan bayılacağını sanmıştı ama saatlerdir Harry kendisine ve abisi yaralı Ron' a o kadar destek oluyordu ki, Hermione sırf Harry'nin hatırı için bile dayanmaya çalışıyordu.

Hermione'nin aldığı haberlere göre Lavender Brown ve Colin Creveey gibi Gryffindor'da başka ölümler de vardı. Sağ çıkanlarda ise en kötü hasarı alan Fred Weasley'di.

Cesetler en kısa zamanda bir cenaze yapmak için taşınmıştı. Ev cinleri etrafı temizlemeye başlamıştı, onlar işini bitirince onarımlar başlayacaktı ve belki saatler sonra her yer sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi olacaktı. Sanki bir sürü kan akmamış, bir sürü göz yaşı dökülmemiş, yüzyıllar sonra bile hatırlanacak bir mücadele verilmemiş, hiç kimse üzülmemiş gibi.

Hermione içinden tekrar geçirdi.

Hogwarts Savaşı.

2 Mayıs 1998, tarihe bu isimle geçecekti. Ölümlerden sadece birkaç sayıyla söz edilecekti ama onlar asla sayıyla belirtilemezdi. Hogwarts büyük bir sevgi, fedakarlık ve cesaretle korunmuştu. Tek bir kişi bile kendini feda etmekten çekinmemişti. Yalnız Yoldaşlık ve Dumbledore'un Ordusu üyeleri de değil, kalbinde adalet duygusu taşıyan, sevdikleri için her şeyi göze alabilecek korkusuzluktaki her büyücü savaşmıştı.

İlk dakikadan beri Weasleyler oradaydı. Yaşı yetmemesine rağmen gizlice kalıp savaşan Colin Creveey de. Ayrıca savaş anında orada olmayan ama yıllar önce bile bu uğurda ölen kişiler vardı.

James ve Lily Potter Voldemort'a oğulları için karşı gelip ölmüşlerdi mesela. Regulus Black bir hortkuluğu yok etmek için tüm doğrularını bir kenara atmış, kimse onun bir kahraman olduğunu öğrenmeden ölmüştü. Cedric Diggory tekrar bir bedene bürünmüş Voldemort'u ilk görenlerden biriydi ve tüm korkusunu bir kenara bırakıp Harry'yi korumaya çalışırken ölmüştü.

Sirius Black vaftiz oğlunu korumaya çalışırken öldürülmüştü, Ted Lupin muggle doğumlu olması ailesini tehlikeye atmasın diye çıktığı firarda katledilmişti.

Remus Lupin içeride karısı ve çocukları için, Fred Weasley de ailesi için mücadele ediyorlardı. İkisi de en başından beri ölümü göze almıştı.

Ve bir de Draco Malfoy vardı. Draco Malfoy'un hayatı tamamen hataydı, boştu, kötüydü. Her dakikası cehaletle, her günü nefretle doluydu. Ta ki Hermione Granger'a aşık olasıya kadar.

Eğer Draco Hermione'ye aşık olmasaydı belki de Azkaban'a götürülen Ölüm Yiyenler arasında olacaktı. Ama şu anda da içeride ölüm kalım savaşı verirken Hermione bu hususta sevinç duyamıyordu.

Oturduğu yerden aniden kalktı ve koridorda bir o tarafa bir bu tarafa yürümeye başladı. Bu döngüyü hastaneye geldiklerinden beri yaşıyordu. Başta koridorda yürüyüp duruyor, sonra bacaklarının tutmadığını hissedip oturuyor, biraz Harry'nin omzunda ağlıyor, ardından sessizce oturup başa geri dönüyordu.

sing me to sleep // dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin