17. Bölüm

2.1K 135 183
                                    

"Hufflepuff'un kupası mı? Ne söylemeye çalışıyorsun?"

Hermione kararsızca dudağını ısırdı. Şimdi hortkulukları anlatması gerekiyordu ve hortkulukları anlatmak bir Ölüm Yiyen'i aydınlık tarafa davet etmek, tüm sırları açmak ve ona koşulsuz şartsız güvenmek demekti. Bunu yapabilir miydi?

Draco'ya karşı hislerini kabul etmek bu kararsızlığın yanında çok kolay ve basit kalırdı. Çünkü eğer gerçekten hortkulukları anlatırsa bunun dönüşü olmayacaktı. Sadece bir Malfoy'da güvenmekten de öte, onu tamamen dünyasına kabul edecekti. Bunu yapabilir miydi?

Harry ve Ron... Bu sırlar onlara da aitti. Tabii Yoldaşlık'a da öyle. Onlara danışmadan Draco'ya anlatırsa ne olurdu? Bunu yapabilir miydi?

Hermione zaten karışık saçlarını daha da dağıttı ve burnundan soludu.

"Bunu anlatamam, Draco. En azından şimdi değil."

Draco kaşlarını çattı. Hiçbir şeyi anlamamış gibi görünüyordu ama böylesi daha iyiydi. Hermione çok geçmeden sözüne devam etti.

"Ama Bellatrix'in kasasına girmemiz gerekiyor. Bu çok çok çok önemli. Beni anlıyor musun? Abartmıyorum, tüm büyücü, hatta muggle dünyası buna bağlı."

Draco düşünceli bakışlarını cadısının gözlerine sabitledi.

"Bu Karanlık Lord'u yok etmekle mi alakalı?"

"Aynen öyle."

"Anlayamıyorum. Helga Hufflepuff'un kupasıyla Bellatrix'in kasasının ve tüm bunlarla Volde- Karanlık Lord'un yok olmasının alakası ne?"

Hermione elleriyle büyücünün soğuk ellerini kavradı ve baş parmağıyla onları okşamaya başladı. Draco'nun anında gevşeyen yüzüne hoş bir tebessümle bakarken aslında kafasındaki çarklar çılgıncasına dönüyor, bu işin içinden sıyrılıp Draco'ya olabildiğince yalansız bir mazeret bulmak için var gücüyle çalışıyordu.

Kupadan hiç bahsetmemeliydi, sadece Bellatrix'in kasası demeliydi. Tam bir aptaldı. Şu çağın en zeki cadısı lakabını sallayın gitsin, Hermione Draco'nun yanında değil bu çağ, olagelmiş tüm çağlar arasındaki en aptal cadı bile olamazdı.

"Draco, lütfen fazla sorgulama. Sadece o kasaya girmemiz gerek."

"Ama bu çok tehlikeli!"

"Bunu o bahsettiğin cin cüceyle başaramaz mıyız?"

"Pekala, bana kupanın neye benzediğini anlat ve sana getireyim."

"Saçmalama, Draco! Bize teknik kısımda yardım et ve çocuklarla şunu alıp gelelim."

"Seni bir daha bırakacağımı mı sanıyorsun? Ne cüret!"

"Benim için kolay mı sence? Çok geçmeden seni tekrar bırakmak zorunda kalacağım, Draco."

"Ne?"

Draco gözlerini dehşetle açmıştı.

"Bak, sana anlatamadığım önemli şeyler yapıyoruz ve yola devam etmemiz gerek. Ta ki Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen yok olana kadar."

"Merlin aşkına, Hermione! O zamana kadar yaşayacağımızın garantisi yok."

"Aslına bakarsan iki dakika sonra yaşayacağımızın da bir garantisi yok."

"Saçmalamayı kes, seni hiçbir yere tek başına göndermem."

"Senden izin istemiyorum zaten!"

Hermione gözlerini kısıp sinirden beyaz teni kıpkırmızı kalan çocuğa baktı. Bu çocuk kendini ne sanıyordu?

Bir süre sessizlik oldu ve ardından Draco olağan bir sesle devam etti.

sing me to sleep // dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin