10. Bölüm

2.9K 200 117
                                    

Draco uykusuz ve bol kabuslu bir gecenin ardından titreyerek uyandı. Alnında birikip gözyaşına benzer şekilde boynuna doğru yol çizen ter damlalarını kolunun tersiyle sildikten sonra yataktan kalktı.

Henüz kimse uyanmadığı için sessiz olmaya çalışarak banyoya gitti ve kapıyı ardından kapattı. Kabusunu aklından atmaya çalışırken bir yandan da derin nefesler alıp veriyordu.

Sonunda biraz sakinleştiğinde ise duş almanın iyi olabileceğini düşündü. Belki bu sayede Dumbledore'un karşısına daha kendini toplamış biçimde çıkabilirdi.

Dün Hermione ile McGonagall'ın odasına gidip ona Dumbledore'u görmek için ısrar etmişlerdi. Sonunda kabul eden Profesör, ona mektup göndereceğini ve yarın gelmiş olacağını söylemişti.

Draco tişörtünü ve eşofman altını hızla üzerinden attı. Suyu açıp ısınmasını beklerken gözü yine Ölüm Yiyen işaretine kaydı. Her zaman sadakatsizliğinden ötürü kırmızı duran işaret bugün daha da kötü görünüyordu.

Bir anda sinirlenip elini kuru kafanın içinden geçen yılan tasvirine yönelip tırnaklarıyla kazımaya çalıştı. Acısı umrunda değildi, onun oradan gitmesini istiyordu.

Kolu önce tırnak izleriyle kızardı, sonra da yer yer yarılarak kanamaya başladı. Ama bu Draco'yu tatmin etti çünkü kan, işaretin görülmesini zorlaştırıyordu. Soyulan derisinin acısı bile az geliyordu.

Tırnak araları kırmızıya bürünüp kan damlaları yere damlarken küvet de dolmuş ve taşmaya başlamıştı. Suyla karışan kanın oluşturduğu tatlı pembe yavaşça tüm banyonun zeminini sarmaya başladı.

Draco da acıdan çığlık atmamak için ısırıp yaradığı dudaklarını bıraktı ve bir feryat kopardı. Kendini yere bırakırken kolundan akan kırmızı damlalarla gözünden akan tuzlu yaşlar eş zamanlıydı.

Adeta parçalanmış koluna tiksinerek baktı ama elinde olmadan bu halinin işaretli halinden daha güzel olduğunu düşündü. İyileşince işaretinin orada olmaya devam edecek olmasını göz ardı etti, sadece birkaç dakika onsuz durmak istiyordu.

Kesik hıçkırıklarıyla sarsıldı ve kafasını kendine çektiği dizlerine gömdü. Her şey boka sarmıştı ve o aptal tetiği çekme benzetmesi doğru değildi. Çoktan kendini vurmuştu.

Gidip her şeyi Dumbledore'a anlatma isteği hâlâ duruyordu ama işin özünde bunun yararı olacağını pek sanmıyordu. Her şey yolunda giderse kendisi ve tüm ailesi hayatta kalabilirdi ama baba-oğul Ölüm Yiyen olmaları yaşayacakları tek yerin Azkaban olacağına işaret ediyordu.

Kafasının arkasından belli belirsiz sesler gelince durup odaklanmaya çalıştı. Birkaç yumruk ve bağırış vardı. Sonra bir alahomora duyuldu.

Blaise kendini can havliyle yere atıp Draco'nun kolunu tuttu. Bir çığlıkla uyanınca diğerleri gibi banyodan sızan suyu fark etmişti. Bu suyun pembe olması, içeriden ağlama sesleri gelmesi ve arkadaşının yatağının boş olması yapbozun parçalarını birleştirmesini sağlamıştı. Kapıyı açamadığında ise büyü yapmıştı.

Şimdi arkadaşının koluna bakıp hasar tespiti yapmaya çalışıyordu ama paniği bunu engelliyordu.

Theo da banyoya girdi ve durumu görünce bir küfür mırıldandı.

"Merlin, ne olmuş burada?"

Blaise kendinden geçmiş Draco'nun kolunu omzuna attı ve kendini biraz daha toparlayıp komut verdi.

"Koş, Theo, Madam Pomfrey'i uyandır!"

Alışık olunmayan bir şekilde ciddi görünen arkadaşı kendisini onaylayıp hızla banyodan çıktı. O sırada Blaise de diğer arkadaşına sakinleştirici şeyler mırıldanıyordu.

sing me to sleep // dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin