chapter 3: cozy mornings

2.3K 179 30
                                    

before I know blue is spreading inside of my heart
withering scent develops strongly

before I know blue is spreading inside of my heartwithering scent develops strongly

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Güneş, aralık olan camdan içeriye hücum edip tüm odayı aydınlatıyordu.

Jennie, yatakta kıvrılmış küçük bir kedi yavrusu gibi mışıl mışıl uyuyordu.
Evden çıkıp geri geldiğim halde hala uyuyordu.

Bu manzarayla karşılaşınca onu uyandırmadığıma bir kez daha minnet duydum.

Dudak kenarlarımın istemsiz kıvrılmasıyla birlikte yatağın baş ucuna oturdum.

Onu izlediğim her saniye içimi, o artık bana çok tanıdık gelen sıcaklık kaplıyordu.

Sırf onun nefes alış verişlerini izlemek bile benim için bir neşe kaynağıydı.

Çünkü beni hayatta tutan oydu.

Ona ne denli ihtiyaç duyduğumu kendisi bile eminim kavrayamamıştır fakat benim için hayat diye bir şey yoktu.
Benim için yanlızca Jennie vardı.

Elimi yumuşacık, düz saçlarına daldırdığımda uykusunda çıkardığı kısık ses gülümsememi genişletmişti.

Elimi saçlarından çekip yanaklarına yerleştirdim.
Baş parmağımla  hafifçe yanağını okşarken Jennie gözlerini kırpıştırmıştı.

Çok uzun bir zaman almadan gözlerini tamamen açıp gözlerimle birleştirdi.

"Günaydın güzelim," dedim dudaklarına bir öpücük kondurarak.

Bana gülümseyip karşılık verdikten sonra kaşlarını çatıp bana baktı.
"Saat kaç?" diye sorduktan sonra on iki cevabını alınca kaşlarının çatılması arttı.
"Tanrım çok geç kaldık kalk! Kalk!"

Tam ayaklanacağı sıra onu durdum.
"Sakin ol, ben gittim zaten."

"Ne?" donakalıp bir elini omuzuma koydu.
"Beni neden uyandırmadın?"

"Çok huzurlu uyuyordun, kıyamadım."

Elini omuzumdan çekip elimi tuttu ve çekinerek sordu: "Peki, sonuç?"

Omuz silkip gözlerimi tavana diktim.
"Her zaman ki gibi işte."

Elimi sıkıp ayaklandı ve beni de ayağa kaldırıp incecik kollarını bana sardı.
Bazı anlarda kelimelere gerek kalmaz ya, bu da işte aynen böyle bir andı.
Jennie'nin bişey demesine gerek yoktu, ben onu çok iyi anlamıştım zaten.

Bende kollarımı beline sıkıca dolayıp o tatlı kokusunun bedenimi ele geçirmesine izin verdim.

"Hadi gel," deyip beni mutfağa doğru sürükledi. "Acıkmışsındır."

Mutfağa giriş yaptığımızda Jennie'yi tek hamleyle kucağıma alıp tezgaha otutturdum.

"Bugün ben sana kahvaltı hazırlamak istiyorum."

Bana güldükten sonra cevap verdi: "Teşekkür ederim ama aç kalmak istediğinden emin misin?"

"Niye aç kalacakmışız," deyip dudağımı büzdüm.

Bu tepkime daha çok gülüp yüzümü eliyle avuçladı.

"Bak gerçekten teşekkür ederim ama buna hiç gerek yok, ben yaparım."

Ona hak verip pes ettim.
"En azından yumurta kırmama izin ver o halde."

Yanağıma bir öpücük kondurup 'peki' dedi.

Jennie kahvaltılıkları çıkarırken bende bir yandan yumurtaları nasıl kıracağımı düşünüyordum.
Bu kadar zor değildir, diye işimi küçümseyerek altını yaktığım tavaya rastgele bir yumurtayı kırmıştım.
Garip gözükse bile aldanmayıp ikinci yumurtayı da üzerine kırmıştım.
Başında beklerken bişeylerin doğru gitmediğini fark etsem bile çaktırmamıştım.

Jennie masayı kurduktan sonra yanıma gelmişti.
Tavaya bir bakış attıktan sonra kısık sesli bir kahkaha atmıştı.

"Jeongguk, bunlar ne böyle?" deyip tavadaki yumurta kırıklarını işaret etti. "Bunları fark etmedin mi?"

Gözlerimi ayırıp tavaya yaklaştım.
Gerçekten çok fazla yumurta kırığı vardı, bunları nasıl fark etmemiştim?

Dudağımı dişleyip Jennie'ye doğru döndüm.
"Gerçekten aç kalacakmışız, sen olmasan."

Tavayı elime alıp çöpe doğru yürüdüğümde Jennie beni durdurdu.

"Napıyorsun? Daha tadına bakmadım!"

Yüzümü ekşitip yumurtaya bir bakış attım.
"Bunu mu yiyeceksin harbiden?"

Jennie'de tavaya bir bakış attıktan sonra başını salladı.
"Yumurta kırıklarını ayıklarsak, çok da fena durmuyor."

Masaya oturduktan sonra Jennie olduğunca yumurta kırıklarını ayıklamıştı, ardından yumurtadan biraz alıp ağzına doğru götürdü.

Ona, annesine çizimini gösteren küçük bir çocuk edasıyla dikkatlice baktım.
Jennie yuttuktan sonra bana gülümsedi.
Çaktırmamaya çalışsa bile beğenmedini fark etmiştim.

"Ellerine sağlık, Gguk-ah."

Bende bir parçayı denedikten sonra gözlerimi ayrıp tükürebileceğim bir peçete arayışına girdim.

"Yah, bunu nasıl yuttun?"

Jennie kahkahalara boğularak cevapladı: "Abartma o kadar da kötü değildi."

"Ne?" dedim tekrardan yerime geçerek. "Bildiğin berbattı. Yeme şundan zehirlenirsin sonra."

"Hey, önemli olan düşüncen. Berbat olup olmasının bir önemi yok."

"Doğru söylüyorsun," deyip çenesinden tutup onu kendime doğru yaklaştırdım.
"Şimdi bu güzel düşüncelerim ağız tadını güzelleştirmem gerektiğini söylüyor," dedikten sonra dudaklarımızı birleştirdim.

Ve ben farkında olmasam bile, bir zamanlar sim siyah olan kalbimde mavi yayılıyordu.
Her geçen saniye, mavi hükümlüğünü sürdürmeye devam ediyordu.

blue ✧ jenkook   ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin