(yetişkin içerik!)
❝Ölümün kıyısında gezerken bana ilk dalganı vuruşunla fark ettim seni. Maviydin sen. Okyanus ve gökyüzünün, hayatın rengi. Güç, sadakat, huzur ve güvenin rengi. Okyanus kadar derin ve bir o kadar da ulaşılmaz. Tutmaya çalıştığım...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Jungkook nerde kaldın?" diye sordu eli torbalarla dolu olan Jimin.
"Geldim," diye yanıtladım bir elim hala sıkıca cebimdeki kutuyu tutarken.
Sahilden sıkıldığımız için alışveriş yapmak için bir avmye gelmiştik. Herkes farklı mağazaları gezdiği sırada bende boş boş dolanırken gözüm bir kuyumcunun vitrinine takılı kalmıştı.
Görkemli taşlarının arasından gözüm, köşeye itilmiş yapa yalnız duran bir alyansa takılmıştı. Küçük küçük işlenmiş taşları vardı ve ışık doğru açıdan vurduğunda sanki hafif mavi bir yansıma beliriyordu.
Kararlı bir şekilde kuyumcuya girip hiç tereddüt etmeden onu satın aldım. Burdaki en büyük taşlara yetecek kadar param vardı ama hiç biri bu sade alyans kadar güzel gözükmüyordu gözüme. Aklıma Jennie'yi getiriyordu. O da aynen böyleydi. Sade olmayı seviyordu ama bu haliyle bile ne kadar parladığının farkında değildi.
Kıraladığımız üç katlı koca eve döndüğümüzde bahçeye oturduk. Çoğumuz bi şeyler içtik. Lisa üçüncü soju şişesini açmaya yeltenmişti ki, Taehyung şişeyi elinden almıştı. Buna karşılık Lisa'nın kaşları çatılmış, sarhoş olduğu için mırıldandığı küfürler pek anlaşılmıyordu. Daha sonra Taehyung'un omuzunda sızıp kalmıştı.
Jennie kollarım arasında uzanıp diğerlerinin hararetli konuşmasını gülümseyerek dinliyordu.
"Adı neydi?" diye sordu Namjoon saçlarını karıştırarak. "Jiseul muydu?"
Rosé güldü: "Hayır! Aşık olduğunu iddia ettiğin kızına adını dahi hatırlamıyorsun Joon, sana inanamıyorum."
Namjoon da gülmüştü ve elini çenesine götürüp bir süre düşündü.
"Ha! Buldum," diye haykırdı heyecanlanarak. "Adı Jisoo'ydu. Üniformasının üzerindeki küçük isim tablosunda 'Kim Jisoo' yazıyordu."
"Nerden çıktı bu Jisoo şimdi?" diye sordu Jimin sırıtarak.
"Avmde dondurma standında çalışıyordu," diye yanıtladı Jennie.
"Bir dondurmaları koyuşu vardı ... Ah gerçekten aşık oldum," dedi Namjoon sahte göz yaşlarını silme taklidi yaparak.
"Dondurmaları koyma şeklinde aşık olanı da ilk defa duydum," diye uğraştım onunla.
"Hey, sen hiç konuşma bence!" diye araya girdi Jimin.
Ona susmasını işaret eden bir bakış atsam dahi beni anlamamış olmalıydı çünkü konuşmasını sürdürmeye devam etmişti.
"Kuyumcuda napıyordun, Jeon?" diye sordu sırıtarak.
Bunun üzerine tüm ilgi odağı ben olmuştum. İmalı bakışlar ve sırıtmalar eksik olmamıştı. Jennie dahi, uzandığı göğsümün üzerinde kafasını kaldırmış bana bakıyordu.
Sahte bir öksürük krizinden sonra bir bahane uydurmuştum ve Lisa'nın uyanıp saçma hareketler arasında sesli sesli gülmesi benim kurtarıcım olmuştu.
"Yeter Lisa," dedi Taehyung Lisa'yı kolundan üst kata doğru çekiştirerek. "Bugünlük eğlence yeter artık uyku vakti!"
Lisa dirense dahi ağırlaşan gözleri sonunda pes edip Taehyung'la yukarıya çıkmasına sebep olmuştu. Rosé'de Taehyung'un yardımına koşmuş geriye yalnızca Jimin, Namjoon, Jennie ve ben kalmıştık.
Jimin bir süre sonra öne doğru eğilip sırıtarak söze başlamıştı: "Sizi bilmem ama Taehyung ve Lisa arasında kesinlikle bir şeyler olacak."
Jennie de hararetli bir şekilde ona katılmıştı. "Evet evet! Bende öyle hissettim. Kesinlikle bir şey var, yoksa da olacak."
"O değilde ben sanırım Jeju'ya taşınacağım," dedi Namjoon kafasına soju şişesini dikleyerek.
"Taşınmak mı?" diye sordum gülerek. "Her şey sırf o Jiseul yüzünden mi?"
"Jisoo! Adı Jisoo!" diye haykırdı Namjoon. "Ayrıca onun için neler vermezdim ki bir yüzünü görsen, çizilmiş resmen yok böyle bir şah eser daha."
"Vay be ... Cidden çok merak ettim şu anda," diye mırıldandıktan sonra Jennie'nin kaşları çatık bir şekilde bana ölümcül bir bakış attığını fark ettim.
"Hm niye merak ediyorsun acaba?" diye sordu alaylı bir ses tonuyla.
Sırıtıp ona ayak uydurdum. Elimi çeneme götürdüm ve "Namjoon hyung bu kadar beğendiyse vardır bir bildiği."
