chapter 7: where do broken hearts go?

1.3K 116 28
                                    

its beautiful even when it spreads

Klasik bir akşamdı yine benim için, tabi ilerleyen saatlerde sıradanlıktan çıkıp gecenin benim için çok farklı bir yön alacağından bihaberdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Klasik bir akşamdı yine benim için, tabi ilerleyen saatlerde sıradanlıktan çıkıp gecenin benim için çok farklı bir yön alacağından bihaberdim.

Jennie göğsümde uyukluyor, kısılmış gözlerini ekrana dikmiş ve saçını okşadığım için halinden memnun bir kedi yavrusunu andırıyordu. Ben ise filmin gidişatı dolayısıyla oldukça gerilmiştim.
Filmin klişelemiş mutlu aile tablosu midemi bulandırıyordu.

Belki, aile konusu benim için her zaman hassas ve kavrayamadığım bir şey olduğu içindir.
Belki de filmdeki ana karakter ve kız kardeşi arasındaki güçlü bağ içimdeki kıskançlık tohumlarını zorladığı içindir.

Düşüncelerime öyle dalmıştım ki, Jennie'nin saçları arasında olan elim hareketsiz kalmış ve göğsümden başını kaldırıp bana bakan Jennie'yi fark etmemiştim bile.

"Jeongguk, bir sorun mu var?"

"Hm? Yok hayır, sıkıntı yok."

Bana inanmadığını hissettiren bir bakış attıktan sonra, gerginlikten sıkıca kavradığım kumandayı diğer elimden alıp filmi durdurdu.
Jennie, bir elini çeneme koyup göz teması kurmamızı sağladı. Diğer elini ise enseme koyup, gözlerime bir şeyler anlatmam umuduyla derince baktı.

Bir kaç kere sertçe yutkundum ve başımı eğip kısık bir sesle anlatmaya başladım.

"Filmdeki aile midemi bulandırdı sadece. Ayrıca bir daha ki sefere izleyeceğimiz filmi sen seç, şuna baksana klişelerle doluydu izlerken televizyona taş falan atmamak için kendimi zo-"

Jennie tekrardan başımı kaldırıp lafımı kesmişti.

"Asıl sorunu bilmek istiyorum Jeongguk. Gereksiz ön bilgileri değil."

Jennie'ye kısa bir bakış attıktan sonra başımı salladım ve oturduğum deri koltuktan ayaklandım.
Ellerimi başımın arkasında birleştirip derin nefesler vererek oturma odasında bir kaç adım attım. Jennie ise sessiz sakin bir şekilde beni izliyordu.

"Rosé," diye söze başladım. "Kahretsin, şu ağabey kardeş sahneleri aklıma Rosé'yi getirdi."

Bu sefer Jennie de ayaklanıp yanıma geldi. Buz kesmiş ellerimi, sıcacık minik ellerine aldı.

"Bunu istemeyeceğini biliyorum ama, onunla konuşabilirsin Jeongguk. Onu ziyaret edebiliriz veya onu buraya çağırabiliriz."

Düşüncesi bile gözlerimi doldursa dahi, hızlıca başımı salladım.
"Olmaz, Jennie. Bunu yapamam."

"Jeongguk, o da seni özlemiştir. Senin onu özlediğin gibi. Rosé'ye gerçekleri anlattığında seni anlayacak ve sana yüz çevirmeyecektir bundan eminim," dedi Jennie yavaşça yüzümden yere doğru yol alan göz yaşlarımı birer birer silerek.

"B-beni özlemiş midir?" diye sordum.Titreyen çenemi dudağımı dişleyerek durdurmaya çalışıyordum.

Acınası bir halim vardı, farkındaydım fakat gözlerim, burnumun dibinde duran hayat dolusu güzeli her bulduklarında sanki dünyaya meydan okuyabilecekmişim gibi hissediyordum.

"Elbette özlemiştir, sen ağabeyisin sonuçta."

Ağabey kelimesi, işte tam da damarımdan vurmuştu beni. Kafamda kurduğum her şeye aykırıydı bu, fakat kalbimin hızlı atışlarının önüne geçemiştim.

Yeşil ara butonun üzerinde parmağımı biraz gezdirdikten sonra derin bir nefes alıp butona basmıştım.
Jennie bana dünyayı aydınlatacak şekilde gülümseyip elimi sıkmıştı.
Telefon çaldı ve çaldı ve çaldı.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamiyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."

blue ✧ jenkook   ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin