you are my blue
as if it was always like this
Saat beşe on kalaydı.
Jennie başını sevdiği adamın omuzundan kaldırıp ayaklandı ve üzerini değiştirmek için yatak odasına gitti.Kuma sabırsızlanmaya başlamıştı ve heyecanlı bir şekilde oturma odasında koşturup duruyordu.
Jennie üzerine bir şeyler giyindikten sonra oturma odasına girdi.Eğilip kumanın tasmasını taktığı sırada bana kısa bir bakış attı ve "Bugün bize eşlik etmek ister misin?" diye sordu.
Başımı sallayıp "Başım çok ağrıyor, kımıldayacak halim yok," dedim.
Bunun üzerine Jennie yanıma gelip alnıma bir öpücük kondurmuş bir eliyle ise saçımı okşamaya başlamıştı.
"İlaç aldın mı?" diye sordu endişeli bakışlarını üzerimde gezdirerek.
Zor olsa dahi ona gülümsedim ve aldığımı belirttim.
"Tamam, o halde ben çıktım. Bişey olursa beni ara," dedi ayakkabılarını giyinip rutini haline getirmiş olduğu saat beşte kumayı gezdirme yürüyüşüne çıkarak.
Onaylayıcı bir ses çıkardım ve başımı televizyona doğru çevirdim. Baş ağrımın şiddeti gittikçe artıyordu. Ekrandaki insanları çift görmeye başladığım an gözlerimi sıkıca yumup televizyonu kapattım.
Uyuya kalmayı umuyordum fakat bir türlü kendimi uykunun tatlı kollarına teslim edemeyince pes edip ayağa kalktım ve saate baktım.Saat beşi beş geçiyordu.
Jennie çok da uzaklaşmamış olmalıydı.
Hızlıca üzerime ceket ve şalımı alıp dışarıya çıktım.Jennie'yı uzaktan görebiliyordum.
Yanına koşturdum ve ona sonunda yetiştiğimde ona arkadan seslendim."Yavrum, hepsi senin mi?" diye sırıtarak sorduğumda Jennie şaşkınlık ve biraz da öfkeli bir şekilde arkasına döndü.
Beni görünce rahatlayıp kahkahalara boğuldu."Beni korkuttun."
Boş olan elini tuttuğumda eli buz gibiydi.
"Affedersin güzelim," deyip parmaklarımı onun parmakları arasına geçirip ellerimizi ceketimin cebine koydum.
"Önemli değil."
Jennie bana gülümsedikten sonra bakışlarını yola çevirdi."Başın nasıl? Hala ağrın var mı?" diye sorduğuna başımı 'evet' anlayımında sallamıştım.
"Ama temiz hava iyi geldi," diye yalan söyledim.
Hiç iyi gelmemişti aksine daha da arttırmıştı. Ağrım o kadar şiddetliydi ki sürekli olarak çenem ve dişlerimi kasıyordum.Soğuk rüzgarlar bizi bulunca durdum ve: "Niye bu kadar ince giyinmişsin hava buz gibi," dedim.
"Bu kadar soğuk olacağını tahmin etmemiştim," diye mırıldandı Jennie gözünü Kuma'nın üzerinde tutarak.
Boynuma sarmış olduğum şalımı özenle çıkarıp Jennie'nin boynuna dolamaya başladım.
"Jeongguk," diye seslendi bana, ben hala şalı yavaşca onun boynuna dolarken. "Lütfen, sende kalsın. Üşüme benim yüzümden."
Onu dinlemeyerek şalı daha da sıkı sarmaya başladım. Parmak uçlarımın boynuna temas ettiği her an içimde sıcaklık yayılıyordu. Jennie'nin haberi yoktu, ama ben zaten bu sıcaklık sayesinde üşümüyordum.
Ben işimi sürdürürken Jennie özenle beni izliyordu.
Son olarak saçlarını şalın altından çektiğim sırada gözlerimi boynundan çekip göz temasını kurmuştum.
Bana öyle bir sevgi ve şefkat dolusu bakıyordu ki sevildiğimi sırf bir bakışıyla iliklerime kadar hissedebiliyordum.Ve o an, ikimiz sanki bir transa girmiştik.
Birbirimizin bakışları ile sarhoş olmuştuk.
İstemsizce Jennie'ye daha da yaklaştım.
Dudaklarımız arasında sadece bir kaç santim kaldığında bu anımızı bozan Kuma olmuştu.Şaşkın gözlerle bize bakıp, neden uzun süredir sadece dikildiğimizi anlamamış ve sabırsızlanmıştı.
Jennie gülmeye başlamıştı ben ise küfür mırıldanıp Jennie'den uzaklaştım.
Tüm atmosferimizin içine etse dahi, ondan nefret edemezdim.
Çünkü Kuma bize lazımdı.
Daha doğrusu Jennie'ye lazımdı.
Zamanı geldiğinde o Jennie'nin yanında olacaktı.
Eğilip kumayı sevdim ve sonrasında yürüyüşümüze devam etmiştik.Siyah, bahçesi büyük bir evin yanından geçerken Jennie istemsizce elimi daha çok sıkmıştı.
Jennie'nin baktığı yere doğru kafamı çevirdiğimde bende görmüştüm.
Siyah evin, her yeri kap karanlıktı.
Yanlızca bir odasında bem beyaz bir ışık yanıyordu.
Ve orada, pencerede o duruyordu.
Min Yoongi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue ✧ jenkook ✓
Fanfiction(yetişkin içerik!) ❝Ölümün kıyısında gezerken bana ilk dalganı vuruşunla fark ettim seni. Maviydin sen. Okyanus ve gökyüzünün, hayatın rengi. Güç, sadakat, huzur ve güvenin rengi. Okyanus kadar derin ve bir o kadar da ulaşılmaz. Tutmaya çalıştığım...