E P I D O S E S E V E N; Sealed, Luhan.

268 30 8
                                    

SeHun'u, bedenini arabaya yaslamış bir biçimde öylece ayaklarına bakarken buldum. Bu sefer ağzında veya elinde sigara yoktu, demek ki sigara yakamayacak kadar sinirlenmişti bana. Adım seslerimden beni fark ettiği o anda başını kaldırır kaldırmaz bana doğru yürümüş, aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Düşünmeden kollarımı beline sararken, bunu bekliyormuş gibi daha sıkı sarılmıştı bana. Hatta saçlarıma küçük bir buse kondurmuştu, hissetmiştim.

"Ne haltlar karıştırıyorsun?"

"Dövme yaptırmaktan korktum."

"Bana yalan söyleme."

"Gerçekten."

Geri çekilirken nefesini seslice yüzüme vermişti. Nefesi, içtiği sigaranın mentolünden kokarken o an ben yanına gelmeden yeni bir tane söndürdüğünü anlamıştım.

"İzmarit adam olacaksın yakında."

"Düşündüğün tek şey bu mu?"

"Evet?"

Hiçbir şey olmamış gibi gülümserken SeHun göz devirdi.

"LuHan. Bir daha böyle ortadan kaybolma."

"Neden? Senin için bir önemim olduğunu zannetmiyorum."

Amacım SeHun'un ağzından laf almaktı fakat SeHun geçmeyen siniriyle yüzüme bakmakla yetinirken elimden tutup arabanın etrafını yarım daire olacak şekilde turlamıştı. Kapıyı açıp oturmamı beklerken sorarcasına yüzüne baktım. Tekrardan göz devirip beni içeri itekledi. Bu yüzden yerime sertçe otururken kapıyı örtmeden önce kemerimi bağlamış, ardından yerine geçmişti.

"Sana gitmemiz gereken bir yer var demiştim, hatırlıyorsun değil mi?"

"Evet de, henüz sorumun cevabını alamadım."

"Gittiğimizde alacaksın. Her şeyi gözünün önüne sermeme rağmen bu kadar saf olman işimi zorlaştırıyor."

"Sensin saf."

Yüzünü döndürüp konuşmak yerine  bakışmamıza birkaç saniye tanıdığında susmam gerektiğini anladım. Oflayarak dışarı bakarken rüzgarla beraber gelen fırtınanın dinmiş olmasıyla herkes kendini dışarı atmıştı. Onları seyretmeye dalarken gittikçe seyrekleşen binalar sindiğim yerden doğrulmama neden olmuştu.

"Şehrin dışına çıkıyoruz."

"Evet."

"Nereye gidiyoruz?"

SeHun her zamanki gibi sessizliğini bozmazken oflayarak önüme döndüm.

"Söylesen ölürsün zaten."

"Söylesem de bilemeyeceksin."

SeHun'a, nereye gittiğimizi bana söylemediği için trip atarken -ki bundan haberi bile yoktu- çoktan iki saat geçmişti. Sıkıntıdan elimi radyoya uzatmıştım, bir tepki vermemişti. SeHun'un telefonu şarjda takılı olduğu için radyo yerine SeHun'un telefonundaki müzikler açıldığında umursamadan şarkıları karıştırmaya başladım. Listeye göz gezdirmeye devam ettiğimde ise gülümsedim istemsizce. Aynı müzikleri dinlememiz hoşuma gitmişti. In This Moment'dan bir şarkı açtığımda,  arabnın içinde aniden iğrenç bir ses belirdi. SeHun, müziğin sesini kısarken yerimde sıçramama gülerek iki saatin sonunda ilk defa bir yaşam belirtisi gösterdiğinde, somurtmakla yetindim.

»玉 (J A D E) - [osh+lhn]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin