Bölümü yazarken çoğu kez ağladığım için çıkıp kendimi toparlamak zorunda kaldım. Hem yaşanan olaylar hem de hikayede olması gerekenler yüzünden karaladığım şeyleri çoğu kez yazıp yazıp sildiğim için biraz gecikti, bunun için affınıza sığınıyorum.
Diğer bölüm final olacak.
Medyadaki şarkıya rağmen satır aralarının arasına bir şarkı sıkıştırdım, onunla beraber LuHan'ın anlattığı anıyı dinledikten sonra medyadakini açınız lütfen. Uyarımı da yaptığıma göre, buyrunuz;
Uyanmamışlardı.
Beş günü geçmesine rağmen hala ölü gibi uyuyorlardı.
Bahsettiği gibi makinelerden çıkan sesler, alnımı SeHun'un eline yaslayarak uyuyakaldığım anlarda beni gerçekliğe uyandırmaktan çekinmezken gözlerim her seferinde kalp atışlarını gösteren makineyi bulmuştu. Annem ve arkadaşlarım gibi arada sırada şiddetli bir biçimde titrese, kendi kendine bedenini hareket ettirse de bu endişelenmemi önleyemezdi çünkü diğerlerine göre daha fazla tepki vermişti.
Neler olduğunu merak etsem de o lanet televizyonlara bakmayacaktım çünkü bir kere verdiğim sözün arkasında durmazsam bu sefer ona karşı saygımı da kaybecektim.
Saçlarının arasında gezinen parmaklarımı usulca geri çekerek derin bir nefes aldığımda, uykuda olanların birtakım değerlerini saat başı kontrol eden ve en az uykuda olanlar kadar yorulan Dara, Jisung ve Mina'nın teklifine teşekkür etmekle yetindiğimde, tahta sandalyeye oturarak SeHun'un ellerini kavradım sahip olduğum tüm parmaklarımla.
"Hadi. Uyan artık, canımız sıkılıyor bizim.."
Yanaklarımı sıkıntıyla şişirerek nefesimi seslice verdiğimde, makinelerden çıkan o rahatsız edici ses yeniden yükselerek irkilmeme neden olmuştu. SeHun, geçen yedi günde de olduğu gibi, ellerini yumruk yaparak avcunun içinde olduğunu hissetmediği parmaklarımı kırarcasına sıkarken bizimkilerin nasıl olduğuna bakabilmek için bakışlarımı omzumun gerisine aşırdım.
Onlar sakindi. Peki neden SeHun fazlasıyla tepki gösteriyordu? Tanrı aşkına, neler oluyordu?
"Bugün hiçbir şey yemedin LuHan."
"Yine aynı şey oluyor Lay.."
"LuHa-"
"Sonra. Şimdi değil. En azından kalp atışları düzeldiğinde.."
Lay başını sallayarak bedenini yanımda masaya yasladığında, yarım saat boyunca ben monitöre, o ise etrafa bakınmıştı boş boş. SeHun sonunda sakinleşerek aniden yumruk yaptığı elini açtığında, parmaklarımı hissetmesem dahi bilerek çekmedim. Ona ihtiyacım vardı, teninin tenime değmesi lazımdı, ben onun iyi olduğunu bana bu şekilde de olsa tepki vermesiyle anlarken yanından öylece kalkıp gidemezdim. Onu yalnız bırakamazdım.
Uykusundayken onu kabuslarıyla baş başa bırakamazdım, her ne kadar bedeni zorla uyutulsa bile.
Gözlerim, bileğimin üzerindeki dövmeye kaydığında parmaklarımı, SeHun'un dövme dolu kolunda saklanmasına rağmen aynısının benim kolumda güneş gibi parladığı yazının üzerinde gezdirdim usulca. Bu dövmeyi yaptırdığımız anı hatırlamamla beraber gözlerimin dolmasını umursamadan uzun uzun güldüğümde, o günleri ne kadar özlediğimi fark etmiştim.
Sıradan insanlar gibi davranarak her günümüzün, her saatimizin, her saniyemizin tadını beraber olmakla çıkararak gecelerden sabaha kadar orada burada gezdiğimiz anları özlemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
»玉 (J A D E) - [osh+lhn]
Fanfiction"... Ama sen farklısın." "Biz farklıyız LuHan." - 玉. "Yani, başımıza bunlar gelmeseydi, sen beni korumakla mükellef kılınmasaydın..beni yine de sever miydin, başka bir bedenle ya da ruhla yeniden karşına çıksa...