BaekHyun acele bir işi çıktığı için son derse kalamadan gitmişti. Gerçi.. bu kadar yoğun bir günden sonra benim de gitmem fena olmazdı fakat ilk dönemden devamsızlığın sınırlarını zorlamak istemiyordum. Yorgun argın bir biçimde sınıfa girip yerime oturduğumda, yanımda taşıdığım kitabı sıraya koyarken ellerim istemsizce kitabın kapağının üzerinde gezinmişti.
"Anatomy."
Ne çok istemiştim tıp okumayı! Birisi çıkıp 'Ne olacaksın?' diye sorduğunda, yıllardır bu anı bekliyormuşum gibi heyecanla 'Babam gibi doktor olacağım!' derdim. Babamla beraber büyümüştüm çünkü. Annem de babam da bakıcıya karşıydı. Aynı zamanda ikisi de işlerinden vazgeçmek istemediği için ben yürümeye başlayana dek izinler alarak büyütmüşlerdi beni. Üç yaşımdan sonra ise hastane kolidorlarında doktorlar ve hemşirelerle koşuşturarak büyümüştüm ve bu yüzden küçük yaşta büyük acılara şahit olmuştum. İnsanların en sevdiğini kaybetmesi, ölmek istemeyen insanların feryatları, en önemlisi ise babamın hastanın yakınlarına kötü haber verirken oluşan yüz ifadesi beni daima etkilemişti. Babam bu yüzden her seferinde beni bu sevdadan vazgeçirmek istese de vazgeçmemiştim. Büyüyüp babam gibi yetenekli bir doktor olacaktım. İnsanların acılarını olabildiğinde dindirebilmek, insanlara elimden geldiğince yardım etmek için canla başla çalışacaktım.
Şimdi ise başarmaya oldukça çok yaklaşmıştım. Bir an önce okulu bitirip doktor olmak istiyordum babamın çalıştığı, aynı zamanda son nefesini verdiği o hastanede.
Babama verdiğim sözü başaracak olmamın vereceği gurur gözlerimi yaşlarla doldururken yüzümde oluşan buruk bir gülümsemeyi durduramamıştım.
Bu durumu bozacak bir şeyler çıkacak gibi hissettiğimde, derin bir nefes alarak kendi kendimi yatıştırmaya çalıştım, özellikle de olayların başlangıcının SeHun ile bu kadar yakınlaşmamız yüzünden kopacak olmasını görmezden gelmeye çalışıp öğretmeni dinlemeye çalışırken.
SeHun demişken.. onu sabahtan bu yana hiç görmemiştim, numarası da yoktu ki bende, ona ulaşabilmem için. Alacağını almıştı benden, anlatacakları ise kalmıştı öylece. Bir anlığına BaekHyun haklı olabilir mi diye düşünmüştüm, olabilirdi. Sadece beni kendine bağlamak için böyle davranıyor, anlatacaklarını ise yalanlarla donatarak büründüğü rolünün beni kuşkulandırmaması için çalışıyor olabilirdi hatta.
Başım bu düşüncelerin yüzünden kitabın üzerine düştüğünde, öğretmen ismimle bağırdıktan sonra gereğinden zor bir soru sormuştu bana. Başta ne dediğini anlayamazken beni kurtaran şey dersin bittiğine dair saati gösteren sınıf arkadaşlarım olmuştu. Onlara minnettar kalacağımı düşünmezken önyargılı yaklaştığımı fark ederek içimden onlardan özür dilediğimde, ayağa dikildim anında. Eşyalarımı ben de onlar gibi hızlıca toplayıp sınıftan çıktığımda, adımlarımı okulun uçsuz bucaksız tarih kokan kolidorunun bir köşesinde durdurmak zorunda kaldım. Aklıma gelen fikir ile geriye doğru koşup kütüphanenin kapılarını sertçe açarken kütüphanedeki herkesin dikkati bana yönelmişti fakat umursamadım. Rafların arasında hızlıca yürüyerek efsaneyi okuduğum yere geldiğimde görmek istediğim manzara bu değildi.
Burası temizlenmişti ve bir tane kitap bile yoktu.
Gerçekle bu şekilde yüzleştiğim için şaşkınlıktan ağzımın açılmasına izin verdiğimde, etrafıma boş boş bakınmayı aklıma gelen fikir ile kestim. Nöbetçiye sorabilirim diye düşündüğümde, rafları yeniden aşarak hızlı ama sessiz adımlarla nöbetçinin tam önünde durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
»玉 (J A D E) - [osh+lhn]
Fanfic"... Ama sen farklısın." "Biz farklıyız LuHan." - 玉. "Yani, başımıza bunlar gelmeseydi, sen beni korumakla mükellef kılınmasaydın..beni yine de sever miydin, başka bir bedenle ya da ruhla yeniden karşına çıksa...