"Jongup söylediklerinde ciddi miydi?"
Pencerenin yarısına kadar açıkken bu durumdan faydalanırcasına kolunu açık pencereye dayayarak ağzındaki sigarayla oynayıp bir yandan da arabayı süren SeHun, yolda kimsenin olmamasına rağmen kırmızı ışıkta durduğunda başını bana doğru döndürdü ve o an anladım neden böyle yaptığını; benimle daha rahat iyi konuşabilmek adına durmuştu.
"Şöyle bakmayı kes."
"Nasıl bakmayı?"
Bu gece boyunca başımıza gelenler gözlerim önüne gelirken yüzüne elimde olmadan dik dik bakmaya devam ettiğimde, o benim bu sert davranışlarıma kıyasla yalnızca güldü boş boş.
"Soruma cevap ver ayrıca."
"Sorunu dinlemedim."
Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışırken parmaklarımı birbirine geçirdim sertçe.
"Özel güçlü olduğumu falan mı düşünüyor bu aptal? Saçma sapan şeyler söyledi, sanki başka hiçbir derdi yokmuş gibi.."
Bacağımı kendime çekip ellerimi ayak bileğimin etrafına sardığımda SeHun önce bacağıma, ardından ilk defa kaşları çatık bir biçimde sorusuna cevap bekleyen bana baktı. Bir süre yüzüme baktığında istemsizce utandım bu sessizlikten ve göz temasından. Konuşmayacağını fark etmemle beraber bunu kendime bahane ederek başımı sağımdaki pencereye çevirdiğimde ise üstelemek yerine arabayı sessizce sürmeye devam etti. Nereye gittiğimizi sorsam umursamaz tavırlarına devam edecekti, bu yüzden kendimi zorlamanın veya yormanın bir manâsı yoktu.
"Kararsızım."
Belli bir süre sonra arabayı durduğunda etraf artık tamamen kapkaranlık olmuş, kendini geceye çoktan teslim etmişti. Buna rağmen arabayı aradan geçen kısa bir süre sonra az da olsa aydınlatan tek şey pencerelerden içeri doluşan ay ışığı olduğunda SeHun, parmaklarını direksiyona bilerek sürtüp ellerini bacaklarına indirmiş, kısa bir süre ellerine baktıktan sonra da sıkılmış gibi aniden arabadan inmişti. Onunla konuşmam gerektiği için anında arkasından inerken bedenimi saran soğuk ürpermeme neden oldu. Üzerimdeki kot cekete istemsiz bir şekilde sarılırken elimin sızlıyor olması yüzünden yüzümü istemsizce buruşturdum. Birkaç adım daha atarak arabanın önünde duran SeHun'un yanına geldim, hiçbir şeyi umursamadan.
"Ne için.. kararsızsın?"
Dikkatini çekebilmek adına koluna yavaşça dokunduğumda eğik başının bana doğru döndüğünü sezmiş, bu yüzden utanarak başımı başka tarafa çevirmiştim. Hafif bir gülme sesi duyduğumda beni kolumdan kendisine doğru çekti, arkamdaki arabanın kaportasına yaslandığımda ise eli hala belimdeydi. Bu durumdan rahatsız olurken birkaç kere yaslandığım yerden kaçmayı denemiştim ama başaramamıştım. Bunun yerine oflayarak nerede olduğuma kanaat getirmeye çalıştım.
"Nerede olduğumuzu bilemezsin. Yorma kendini."
Yanımda aniden oluşan ufak bir kıvılcımı gördüğümde ondan korkarken geriye doğru kaydım, elimde olmadan. Belimdeki eli bedenimi tutup tekrar kendine yakınlaştırırken çakmağını kalçasını hafifçe doğrultarak arka cebine attı.
"Daha ne kadar böyle duracağız.. Nerede olduğumuzu söylemiyorsun, dediklerime cevap vermiyorsun ve sorun şu ki bana bilmiyorum desen bile en azından beni inandırabilirsin buna. Tek yaptığın şey sigara içmek!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
»玉 (J A D E) - [osh+lhn]
Hayran Kurgu"... Ama sen farklısın." "Biz farklıyız LuHan." - 玉. "Yani, başımıza bunlar gelmeseydi, sen beni korumakla mükellef kılınmasaydın..beni yine de sever miydin, başka bir bedenle ya da ruhla yeniden karşına çıksa...