Bölümde uygunsuz içerikler bulunmaktadır. Rahatsız olacaklar lütfen başına ve sonuna uyarı koyduğum partı okumasın. Teşekkürler.
"Hadi..ye bir şeyler."
"Hayır."
"Bari şunu-"
Annem, ona attığım bakışın ardından pes ederek elindeki tepsiyle beraber odadan dışarı çıktığında, onu istediği alınmadığı için surat yapan şımarık bir çocuk misali üzmemi umursamadan bakışlarımı yeniden buharlaşmış pencereye çevirdim. Dışarıyı daha iyi görebilmek için ışığı açmak yerine pencereyi açarak başımı dışarı çıkardığımda, kollarımı pervaza dayayarak göğsümü kollarıma yaslamıştım.
"Hadi..gel artık."
SeHun tam bir haftadır ortalıkta yoktu,tıpkı diğerleri gibi. BaekHyun birkaç kere Soo'ya ulaşıp ne yaptıklarını az da olsa öğrenebilmek dışında sevgilisi dahil kimseyle ileştim kuramamıştı. Bu olayı beraber geçirdiğimiz bir buçuk yıllık süre içinde çoğu kez yaşamıştık ama..Çin'den Kore'ye döndüğümden beri sanırım ilk defa bu kadar uzun bir süre ayrı kalmıştık. SeHun'un arada sırada kendini zihnimin içinde tatlı tatlı konuşarak belli etmesi dışında hiç görüşmemiş, görmemiştik birbirimizi. Yokluğunu hissettirmediği kadar yokluğumun hasretini çekmemek için bunu yaptığı kesindi çünkü hoşlanmazdı benim gibi güçlerini kullanmaktan. Aslında kendimden hiç beklenmeyecek hareketi yapmamın, evde bütün gün boyunca oturarak onu beklememin nedeniydi zihnimde yankılanan dinlemeye doyamadığım ses. Bana onu uslu ve sakin bir biçimde evimizde beklememi söylemişti ve ben de onu dinleyerek işleri kendi çapımda daha fazla çıkmaza sokmayı önleyebilmiştim bu bir hafta boyunca.
Bir şey dışında.
SeHun'un uyuyamadığını bilmek ve gittikçe bir insan biçimi kazanan gölgelerden birisi yüzünden uyuyamadığım gecelerden teki olan dün gece kapı çalınmıştı ısrarla. Koşarak bir umutla kapıyı açsam da, gördüğüm kişilerden sonra yüzümdeki gülümseme solmuştu yeniden. Evimize, konseyle konuşmak için onlarla gitmemiz gereken ordu mensuplarını karşımda gördüğümde, onları dinlemek yerine kapıyı yüzlerine kapattıktan sonra ayaklarımı sürüyerek yeniden uyuyakaldığım koltuğa çökmüş, annemin onları arkamdan içeri almasından dolayı karşıma geçip inatla onlarla gelmemi istemelerine ise onları evden kovarak karşılık vermiştim.
SeHun'a söz vermiştim, o yanımda olmadan evden dışarıya tek bir adım dahi atmayacaktım.
BaekHyun, olayları gördüğü için kendisinin geleceğini söylediğinde ikna olmuşlardı da benim gazabımdan kurtulmuşlardı. Annem, ne kadar böyle davranmamı hoş karşılamasa da o da farkındaydı hiçbir şeyin umurumda olmamasının. Onlar işlerini yapmaktan acizse, sonucunda olanları konuşmak için karşıma dikilmeleri saçmalıktan ibaretti. Onca insanı bir hiç uğruna kaybetmek, bu kadar kolay olmamalıydı. Gücünü fark eden insanların peşine düşmek ve kötü düşüncelerin bu kadar empoze edilmesini engellemek yerine sadece bileklik üretmeye yararlarsa, savaşın kapıya dayanmasını fark etmelerini bu kadar geç anlarlardı. Sonra da karşıma geçip kolyeyi kaybettiğim için beni suçlamak kolay gelirdi tabiiki onlara. Ne de olsa suçlamak en basitiydi, kendi vicdanlarını susturabilmek için. Ne kolaydı onlar için parmaklarıyla birisini göstererek onu her şeyden suçlu tutmak, bebeğimi kaybettiğimi, buna rağmen onlar için kolyeyi ve canımı vermemek için çabaladığımı bilmeden.
Düşündüklerim yüzünden istemsizce yeniden sinirlendiğimde, yerimde kıpırdanarak sıkıntıyla ofladım. Ağzımdan çıkan duman, havanın ne kadar soğuk olduğunu bana fark ettirdiğinde, üşüdüğümü anlayarak ürpermeme engel olamayıp kollarımı bedenime doladım, içeriye geçmek yerine. Sessizliğin giderek hakim olduğu karanlığı aydınlatan gökyüzüne kısa bir bakış attığımda, aklıma SeHun'la beraber gökyüzünün neredeyse hemen altında uyuduğumuz gece gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
»玉 (J A D E) - [osh+lhn]
Fanfiction"... Ama sen farklısın." "Biz farklıyız LuHan." - 玉. "Yani, başımıza bunlar gelmeseydi, sen beni korumakla mükellef kılınmasaydın..beni yine de sever miydin, başka bir bedenle ya da ruhla yeniden karşına çıksa...