Hiçbir şey demeden karşımdaki,Dante'nin elinden çıkmış misali, tabloya bakarken annem kolunu bedenime sarmış,başını başıma yaslamıştı.
"Hadi LuHan.."
"Her şeyin sorumlusu benim."
"Hiçbir şey senin suçun değil,LuHan."
Yanımdan geçip giden,şekilden şekile girmiş cesetlerin yüzüne teker teker bakmadan rahat edemezken gözü açık olanların gitmemesi için öne atlıyor,onlara son defa teşekkür ederek yavaşça gözlerini kapatıyordum. Madem benim için her şeyden vazgeçmeyi göze almışlardı, benim de onları cennetteki yerlerine birkaç güzel temenni ile uğurlamamdan başka çarem yoktu.
Çömeldiğim yerden ayağa kalkarken kimseye bir şey demeden aralarından ayrılmış,temiz hava almak için dışarıya çıkmıştım. Gereğinden turuncu bir gökyüzü karşılarken beni,sonbaharın keskin havası uykusuz bedenimi ayıltmıştı. Kendimi bir kabustan uyanmış gibi hissederken köşkün girişine çıkan tahta merdivenlerin tekinin köşesine sinmiştim. Başımı trabzana yaslarken sağ elim trabzanın süslemesine tutunmuştu bir şeylere dokunma ihtiyacımı bastırırcasına.
"İyi misin?"
"Elbette..değilim."
BaekHyun,kızıl saçlarını boynuma yayarak başını omzuma yaslarken alçılı koluma girmiş,alçıdan beyazlamış parmaklarımla oynamaya başlamıştı.
"En doğru kararı verdin LuHan."
Başımı,daha yumuşak ve sıcak zannettiğim başına yaslarken mayışmıştım, gözlerim acıyla kapanmayı dilerken zorla açık durmaları için kendi içimde savaş veriyordum.
"Hiçbir şeyin farkında değilim BaekHyun. Sanki bir kabusun içindeyim ve birazdan SeHun'un kollarında uyanacağım. Ve kıpırdadığım için SeHun uyanacak ve kızmak yerine bedenimi sıkıca sarmaya devam ederek uyuyormuş numarası yapacak.."
"Geçecek LuHan..hepsi geçecek."
"Daha kaç kişi ölecek benim yüzümden?"
"Herkes ölmek istediği için ölüyor LuHan. Saçma sapan konuşma!"
BaekHyun aniden doğrularak başımın boşlukta sallanmasına neden olurken bağırması yüzünden yerimde sıçramıştım.
"Bak LuHan..her insan bir şekilde ölecek. Sadece neden lazım..anlarsın ya,dünyada hiçbir şeyin nedensiz kalmamasını sağlamak için."
"Kimsenin nedeni olmak istemiyorum.."
"Yani?"
Sessiz kalırken BaekHyun birkaç kere sorusunu üstelemişti fakat cevap vermek yerine ayağa kalkmış,BaekHyun'u da kaldırmıştım. Birkaç şey söylemek için ağzımı açsam da diyecek bir şey bulamadığım için sarılmakla yetinmiştim.
"LuHan,sen.."
"Şh..git ve dinlen. ChanYeol'ü de daha fazla kızdırma."
Kolundaki elim yavaşça boşluğa düşerken başımı eğerek merdivenleri sakince inmiş,önümde duran arabaya binmiştim. Annem,eski avukat haline bürünmüş bir biçimde gülümseyerek bana bakarken emniyet kemerimi işaret etmişti,dediğini ikiletmeden yapmış,ardından ne yaptığımı anladığı ama neden böyle bir şey yaptığımı kavrayamadığı yüzüne yansımış olan arkadaşıma el sallamıştım.
"Bugün son gündü LuHan. Bana verdiğin sözün son günüydü. Şimdi dediğim gibi,Çin'e gideceğiz ve her şeyden uzak yaşamaya devam edeceğiz. SeHun'un her şeyi üzerine atarak ortadan kayboluşu yetmiyormuş gibi bir de herkes senin kim olduğunu biliyor artık.. Ah,Tanrım..ne vardı hiçkimse hiçbir şey bilmeden yaşamaya devam etseydik.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
»玉 (J A D E) - [osh+lhn]
Fanfiction"... Ama sen farklısın." "Biz farklıyız LuHan." - 玉. "Yani, başımıza bunlar gelmeseydi, sen beni korumakla mükellef kılınmasaydın..beni yine de sever miydin, başka bir bedenle ya da ruhla yeniden karşına çıksa...