"Anne bu ilk değil. Daha önce de bir çok kez intihara kalkıştım. Ama daha sonra vazgeçtim. İntihar etmek istedim çünkü ben yaşamak istemiyorum. Yaşamak bana ağır geliyor. Şimdi müsaade edersen, odama gitmek istiyorum."
Hani bazen zaman ışık hızında geçsin isteriz, çünkü o an canımız yanıyordur. Bu acı fiziksel değil de ruhsaldır. Acımızı kelimelerle anlatmayız, anlatamayız. Odama doğru adımlıyordum ama hareket eden ben değil de zeminmiş gibi hissediyordum. Kapımı açınca ilk olarak yerdeki bir kaç damla kan dikkatimi çekti. Benim kanım...Damarlarımdan çıkınca benliğimi de silecek olan sıvı...
Oysaki damarıma ufak bir açıklık sunmama rağmen bu garip ve bir o kadar harika sıvı vücudumu da benliğimi de terk etmemişti. Çantamdaki ıslak mendilden bir kaç tane çıkartıp yerdeki kan lekesini silmeye başladım. Ellerim nedensizce titriyor ve çok yavaş hareket ediyordu. Kan lekelerinin çıktığına emin olunca ellerimi yıkayıp odama geri döndüm. Üzerimi değiştirip belki de bana en iyi gelecek şeyi yaparak gözlerimi kapadım.
******
Tüm geceyi uyuyarak geçirdiğim yetmezmiş gibi sabah olmasına rağmen benim hala uykum vardı. Zar zor yataktan kalkarak elimi yüzümü yıkadım. Okul kıyafetlerimi giydim. Saçımı tarayıp açık bıraktım. Çantamı da hazırlayıp omzuma taktım ve kapıya çıktım. Annem de kapı da beni bekliyordu. Anneme karşı hala sinirli olduğum için umursamıyor gibi yapıp ayakkabılarımı giymeye başladım. Şaşırtıcı bir şekilde annem de konuşmamış ve sadece 'görüşürüz' demişti.
Moral bozukluğunun verdiği hüzün ve ağırlıkla okul kapısından içeri girdim. Yaşadığım her şeyde kendimi suçlamaktan sıkılmıştım. 9 yaşındayken tecavüze uğramak benim suçum değildi. Ben o yaşta küçücük ellerimle vücudumu nasıl koruyabilirdim ki? Gözlerimin yanmaya başlamasıyla anladım ağlayacağımı. Ama ağlamamalıydım. Merdivenleri çıkarken başımın döndüğünü hissettim, korkuluklara tutunarak yürümeye devam ettim. Açlıktandır diye düşünüyorum. Sırama oturup uzunca soluklandım. Bugün sanırım biraz erken gelmiştim. Çünkü kızlar henüz gelmemişti. Ben derin düşüncelere dalmak üzereyken Berk sınıfa girdi.
"Günaydın Gizem, bir şeyin mi var? Fazla dalgın görünüyorsun."
"Yok, hayır. Sadece uykumu alamadım sanırım. Sen nasılsın?"
"İyiyim, teşekkür ederim. Bugün okuldan sonra işin var mı?"
"Belki hava almak için uçuruma gidebilirim. Neden sordun?"
"Okuldan sonra biraz konuşmak istiyorum. Tabii sen de istersen?"
"Olur, konuşuruz."
Birbirimize hafifçe tebessüm ettikten sonra kollarımı sıraya koydum. Başımı da düşüncelerin bindirdiği ağırlıktan dolayı kollarıma gömüp gözlerim kapalı rahatlamayı bekledim. Umarım Berk kötü bir şey demeyecektir. Zilin çalmasıyla beraber sınıf dolmaya başlamıştı. Bugün gerçekten erken gelmişim demek.
Dersleri sorunsuz bir şekilde geri de bırakmış öğle arasına gelmiştik. Okulun arka bahçesi daha az gürültülü olduğu için orada oturmuş sohbet ediyorduk. Daha doğrusu kızlar sohbet ediyor ben de dinliyordum. O sırada nöbetçi öğrenci gelip beni müdür yardımcısının çağırdığını söyledi. İnşallah kötü bir şey yapmamışımdır diye içimden geçirirken müdür yardımcısının odasına gelmiştim bile. Kapıyı çalıp içeri girdim. Müdür yardımcısı ve masasının önünde oturan Ege bana bakmaya başladılar. Yine ne işi vardı burada?
"Beni çağırmışsınız hocam."
"Ah evet Gizem! Kuzenin seni görmeye gelmiş, istersen dışarıda konuşabilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurumdaki Yalnızlık
Fiksi RemajaHer insan yalnızlıktan korkmaz mı? Ben de korkuyordum ama yalnız olmak bana iyi de geliyordu. Sakladığım çok şey vardı. Kimseye sırrımı vermezdim ve vermem de. Çünkü bir tek kendime güvenirdim ta ki o zamana kadar. Peki 9 yaşındayken yaşadıklarım k...