" Teşekkür ederim evlat ! Senin sayende az kalan ömrüm birkaç ay daha uzuyor. "
Ugan kafasını yere eğerek puslanmış gözlerini yere dikti. Gözleri kendiliğinden dolmaya başlamıştı. Dedesinin çatallanmış sesinden sonra küçük baraka bir anda sessizliğe boğulmuştu. Ugan kafasını yerden kaldırmıyordu. Dedesinin kendisine umutla bakan yüzünü gördükçe kalbinin her köşesi kırılıp parçalanıyordu.
Ugan yavaşça kafasını kaldırıp dedesine baktı. Yaşlı adamın boncuk boncuk olmuş gözleri hala umutla kendisine bakıyordu. Yüzünde anlamsızca küçük bir tebessüm vardı. Sanki Ugan'a bakarken bir zamanlar ölmüş kızının kocasına bakıyordu. Gözlerinde ki mutlu bakış Ugan'ın gözlerinin dolmasına neden oluyordu. Dedesinin gözlerine baktıkça dudaklarını ısırıp kendine lanetler okuyordu. Kimsenin istediği gibi birsi olamamıştı. Ne babasına benzemişti ne de kendi soyunda ki çocuklara... Büyük bir adamın oğlu olduğu için herkesten daha güçlü olmalıydı fakat bunun tam tersi olmuştu. Daha ata bile binemiyordu, ok atarken elleri titriyordu, kılıç tokuştururken tek vuruşta kılıç elinden uçup gidiyordu. Tam bir başarısızlık örneğiydi. Buna rağmen yaşlı adamın umutla bakan gözleri kanına dokunuyordu. Herkes gibi kendisinden nefret edip hatalarını yüzüne vurması gerekirken yaşlı adam tam tersini yapıp kendisine şefkat gösteriyordu. Bu hayatta kendisine böyle umutla bakan tek kişi vardı. O kişide istisnasız bu yaşlı adamdı.
Ugan derince yutkunarak nefes almaya çalıştı. Boğazı tıkandığı için yutkunurken epeyce nefes alması zorlaştı. Yüzü buruştu, yine de birkaç kelime de olsa söylemek istedi.
" Dede, sen... ölmeyeceksin... senin için her şeyi yapacağım... sen ölmeyeceksin... Zaten tek sen kaldın.... Başka kimsem yok... beni anlayan kimsem yok... Lütfen beni yalnız bırakma !! Lütfen ! Lütfen ! "
Yaşlı adam yüzündeki acı gülümseme ile Ugan'ı göğsüne çekti. Ugan'ın yaşla dolmuş gözlerinden küçük damlalar taşmaya başladı. Konuşmak, içinde ki her şeyi dökmek dudaklarının titremesine neden olmuştu. Ağlamamak için kendini zor tutmuştu lakin gözlerinde ki yaşlar, içindeki kırıklar gibi tek tek dökülmüştü. Bu hayatta kalan son dayanağını da kaybetmek istemiyordu. Artık göğsüne dayanıp da ağlayacağı birisinin kalmamasını istemiyordu. Yoksa bu hayatta uğruna canını vereceği hiç kimsesi kalmayacaktı.
Yaşlı adam yaşlara boğulmuş çocuğun gözlerini yavaşça silip yüzündeki acı gülümseme yüzüne şefkatle baktı. Sadece gözleriyle bile birçok şey anlatıyordu.
" Öyle deme evlat, bu hayat düşündüğünden daha uzun... arkana dönüp baktığında elbette hiç kimseyi göremeye bilirsin. Çünkü sevdiğin insanlar hemen arkanda değildir, uzaktan seni izlerler. Sen göremesen de onlar hep vardır. Eğer onları görmek istersen sadece daha uzaklara bak. Gözlerinin sana oyun oynamasına izin verme. Sadece bekle, en zor zamanda hepsinin arkanda olacağını göreceksin. O zaman göğsünü gere gere yürüyeceksin evlat ! "
Ugan derince yutkunup gözlerini kaldırıp yaşlı adamın şefkatle gülen yüzüne baktı. Sanki kaybettiği hayat ışığını bulmuş gibiydi. Yaşlı adamın her cümlesi merhem gibi kalbinde bir kırık yerleri onarıyordu. Sanki her cümlede ruhu biraz daha rahatlıyordu.
" Ama dede ! Sen arkamda olmasan ben... ben yürüyemem. Ben sakarım, düşerim... Beni tutman gerek, beni tutmalısın. Yoksa ben... yoksa ben yaşayamam dede. Lütfen bekle ve gör. Büyüyünce çok güçlü bir kağan olacağım. Sadece bir hanedanlığı değil bütün dünyayı yöneteceğim. Ama sen olmasan ben bir şey yapamam. Sen hep yanımda olmalısın... "
Yaşlı adam gülümseyip tekrardan Uganı göğsüne bastırdı.
" İnşallah evlat ! İnşallah ! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI SOYU
FantasyTanrı soyu olarak bilinen üç ırkın birleşiminden oluşan soy dünyada ki en büyük gücü elinde tutuyordu. Lakin bu soyun sadece efsanelerde anlatıldığı ve bu soydan kimsenin bulunmadığı biliniyordu. Bu soyun en belirgin özelliği doğuştan beyaz saçlı ol...