"Yüzbaşı Tardu... Güneş'in kabak gibi gökyüzünde parladığı bu saatlerde sizi burada göreceğimi düşünmezdim. Bu saatlerde içmeye gelmezdiniz. Bir sorun mu var?"
İri ve hafif yaşlı adam yavaşça yerde süzülen küçük ateşin başına doğru yürüdü. Ateşin başındaki birkaç kişi şaşkın bakışlarla Tardu oturana kadar onu izlemeye başladı. Tardu ilk bulduğu kütüğe kendini yığıp yanındaki adama seslenmişti.
" Fazla konuşma da bana bir çamçak kımız ver Çanbay !"
Hafif uzun siyah saçlı adam küçük bir demir sürahiden fincana benzeyen iki avuç büyüklüğündeki tahta iri bardağa sürahideki beyaz içeceği koyup Tardu ' ya uzattı. İri bardağın tutma yerinde iki parmak deliği vardı fakat Tardu iri bardağı altından tutup tek dikişte bitirdi. Ardından elindeki bardağı toprağa koyup ateşi izlemeye başladı.
" Et de ister misin Yüzbaşı ? "
Tardu gözlerini kırpmadan ateşi izlerken yavaşça kafasını salladı. Ateşin başındaki birkaç kişi kuşkulu bakışlarla Tardu'yu süzmeye başlamışlardı. Tardu'nun bakışları ve hareketleri her zamankinden daha farklıydı. Tardu'nun bir sıkıntısı vardı fakat kimse bunu bilmiyordu.
" Ne sıkıntın var Yüzbaşı ? Bugün keyfin yerinde değil gibi..."
Tardu yavaşça kafasını kaldırıp kendisiyle konuşan adama baktı. Herkesin gözünde ki endişeyi görebiliyordu. Gülecen yüzlü adamların hepsi bir anda kaygılı ifadelerle kendisinden cevap beklemeye başlamıştı. Fakat Tardu Önemsemez bir tavırla kendisine seslenen adama dönüp sorusuna yanıt verdi.
" Endişeliyim Burkay... Çetin günler kapıya dayandı. Ah ! Şu açlık ve para derdi olmasa var ya onlara Bartu Hanedanlığının gerçek gücünü gösterirdim ama elden ne gelir... Çoğu batıya gitti azı doğuya... kimse beni dinlemedi. Elde ne asker kaldı nede para... Belki bir kağan değilim ama geçen onca yıllı kağansız bir şekilde yönetmeye çalıştım ama başarısız oldum. En çok da buna yanarım.... "
Tardu efkarlanmış gözleriyle yerdeki çamçağı alıp tekrar Çanbay'a uzattı. Çanbay soru sormadan küçük sürahide ki kımızı Tardu'nun çamçağına doldurdu. Tardu yine tek dikişte koca çamçak ta ki kımızı içip çamçağı yere koydu.
" Endişelerini anlarım Yüzbaşı. Lakin sen yapman gerekeni fazlasıyla yaptın ama kader yüzümüze gülmedi. Kağansız geçen yılların ardından ne sefere çıkabildik ne de vurgun yapabildik. Önceden yabani at sürüleri gibi bozkırın dört bir yanında deli gibi cirit atarken şimdi Ölümü bekleyen yumak koyunları gibi ahırlarda tıkılıp kaldık. Askerimiz güçten düştü. Yeni nesil bu yaşına kadar daha bir kere bile savaş yüzü göremedi. Fakat elden ne gelir, Felek bize yapacağını yapmış. Beklemekten başka bir şey yapamayız..."
Tardu, konuşurken sürekli kara sakalını sıvazlayan zayıf adama bakıp gülümsedi. Yüzünde ki gülümsemenin ne kadar acı bir gülümseme olduğu dudaklarının titremesiyle anlaşılıyordu.
" Doğru diyorsun Burkay... Tıkılıp kaldık şu dağların arasında. Yıllar bizden her şeyimizi aldı. Hatırlıyorum da o yüce Kağan ile savaşlarımız ne bereketli, ne güzel geçerdi... Binlerce kılıçlının, atlının , oklunun arasına aç kurtlar gibi atılırdık. Kollar, kafalar, kanlar... yağmur gibi gökyüzünden yeryüzüne inerdi... Ne savaşlardı ama... Ahh !! Gençlik güzel bir şeydi... "
Tardu yavaş ve derin bir nefes aldıktan sonra oturduğu kütükten hızlıca kalkıp yürümeye başladı. Arkasından seslenen kişilerin sesini duymasına rağmen elini sallamakla yetindi. Çoktan aralarındaki mesafe açılmıştı. Fakat Tardu gittikten sonra bile hala ateşin başında oturan birkaç kişi efkarlı bir şekilde kımız içip konuşmaya devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI SOYU
FantasyTanrı soyu olarak bilinen üç ırkın birleşiminden oluşan soy dünyada ki en büyük gücü elinde tutuyordu. Lakin bu soyun sadece efsanelerde anlatıldığı ve bu soydan kimsenin bulunmadığı biliniyordu. Bu soyun en belirgin özelliği doğuştan beyaz saçlı ol...