11. Bölüm: İçit

71 8 0
                                    

" Anladığın üzere üç hafta demeden savaş başlamış olacak. Bu savaşta siz çocukları arka tünelden bu obayı terk etmenize yardımcı olacağız. Lakin bu savaş düşündükleri kadar kolay olmayacak. Altın Ordu Krallığının gizli gücünden hala haber alamadık. Çaşıt bu gücü aylarca araştırmasına rağmen en ufak bir ipucu bile bulamamış. Fakat diğer Krallıklardan alınan bilgilerden bir tanesi şöyle ; Yedi metre boylarında zırhla donatılmış bir asker bütün savunmamamızı sadece elindeki on metre boyundaki iri topuzu ile yok etti. Topuzu kalelerimizi tahta gibi parçalayıp yıktı. Altın Ordu Krallığının böyle bir gücü olduğunu bilmiyorduk... "

Ugan Onbaşı Pençe'yi dinlerken kaşlarını çatıp düşünmeye başladı. Yedi metre boyunda bir insandan bahsediyordu. Böyle bir insan olamazdı. Ölüm vadisi On beş metre uzunluğundaydı. Yedi metre boyundaki bir insan bu vadinin taşlarına tutunarak vadinin üstüne çıkması zor değildi. Hatta o kişi için çok kolay olurdu. Eğer Altın Ordu Krallığının gizli gücü bu olacaksa korkmaları gerekiyordu. Fakat kimsenin bilemediği bir güçten bahsediyorlardı. Başka Krallıkların bildiği bir güç gizli güç olamazdı. Diğer bir seçenek ise gizli güç sadece düşmanlarının gözünü korkutmak içindi. Düşmanlar gizli gücün korkusuyla bütün savunmasını yeniden düzenleyip savaş stratejilerini değiştirebilirlerdi. Bu onların temel düzenlerini bozup askerlerin dağılmasına neden olurdu. Bu sayede sürpriz bir saldırı ile bütün askerler alabora edilirdi. Tabi buda bir varsayımdı. Fakat en güzel varsayım Altın Ordu Krallığının Bartu Hanedanlığını küçümseyerek çok az sayıda asker ile bu toprakları ele geçirmeye çalışmasıydı. Zaten asıl kalelerini korumak için Krallıklarında belirli sayıda asker bırakacaklardı. Çünkü Kara Boğaç Krallıklarına güçlü bir sürpriz saldırı ile Krallığı ele geçirebilirdi. Fakat Altın Ordu Krallığı bütün gücüyle Bartu Hanedanlığını ele geçirirse yeni kaleleri eski kalelerinden bile daha güçlü olacaktı ve burada birkaç sene içinde güçlerini ikiye katlayarak yeni bir ordu ile Kara Boğaç Hanedanlığını ele geçirebilirlerdi... Ugan kafasındaki bin bir olasılıklarla boğuşurken Onbaşı Pençe'nin eli Ugan'ın omzuna sıkıca tutup güven dolu bakışlarını Ugan'ın yüzüne dikti. Ugan kafasını kaldırırken güneş gibi gülecen bir tavırla parlayan yüzü Ugan'a umut ışığı oluyordu. Bu yüz " Fazla düşünme, elbet iyi olacağız " yüzüydü. Bir teselliden çok umut veriyordu. Korku çığlıklarından çok savaş çığlıkları atıyordu. Kalbinde yanan alevi kendi elleriyle közleyip , harlıyordu ve bunları bir kelime bile konuşmadan yapıyordu. Onbaşı Pençe Ugan'ın gözünde gerçek bir dâhiydi.

" Git ve üzerine bir şeyler giy evlat ve o kediyi bana sat. Sana altı gümüş veririm. İstersen birazda et... "

Ugan beklediği kelimeleri duymamıştı. Daha çok " Bunu atlatacağız evlat " yada " Sen endişelenme evlat " gibi şeyler beklerken bu sözleri duymak uzunca onbaşının yüzüne bakmasına neden olmuştu. Çıplak olduğunu zaten yarım saat önce anlamıştı. Kedi omzunda rahat etmek için ikide bir tırnaklarını etine geçiriyordu. Çıplak olduğunu bilmemesi imkansız olurdu Lakin Onbaşının yaşadıkları bu anın büyüsünü bozması Ugan'ı biraz sinirlenmişti. Onun hakkında düşündüğü iyi şeyler bir anda bulutla bir olmuştu.

" Altı gümüş mü ? Ben size altı gümüş vereyim üzerinizdeki giysiyi bana verin. Ömrünüzde kaç tane kedi gördünüz. En az yetmiş gümüş isterim. "

Onbaşı iri açtığı gözlerini Ugan'ın yüzüne dikti. Ugan şimdi biraz tırsmaya başlamıştı. Adamdan ömrü boyunca kazandığı bütün parayı istiyordu. Yetmiş gümüşü olan kişiler bu küçücük yerde kalmaya bile tenezzüh etmezdi. Ugan biraz abarttığını anlamıştı. Lakin bunun nedeni bu kediyi kimseye satmayacağını göstermek içindi. Onbaşı sert nefes alışlarıyla yutkunarak Ugan'ın omzundaki kediye bakarken kediyi yiyecek gibi diliyle dudaklarını yalayıp duruyordu. Ugan şüpheyle elini kedinin başına koyarak dik dik Onbaşının yüzüne bakmaya başladı. Onbaşı dakikalardır gözünü kırpmadığı için kanlanmış gözlerini Ugan'a çevirdi. Ugan Onbaşıdan kaçacak kadar korkmaya başladı. Şuan yarık yüzü ile şeytanın insanlaşmış haline benziyordu. Hatta gerçek bir şeytan bile olabilirdi. Onbaşı ağzını açmaya başladığında Ugan hafiften geri geri yürümeye başladı. Sanki ağzından alev saçacak gibiydi.

TANRI SOYUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin