17.BÖLÜM - BAŞIMIN TACI

9.7K 928 195
                                    


İster padişah ol ister kral...
Bir yüreğe hapsolman iki kelimeye bakar.
İster paşa ol, ister ağa...
O aşkın önünde eğileceksin en sonunda...

Heja askıda duran gelinliğine bu sefer hüzünle bakıyordu. Oysa önceki düğün gecesi ne kadar heyecanlıydı. İçi kıpır kıpırdı. Şimdi ise yangın yeriydi o yüreği. Telaş, korku içinde özgürce gezerken, elleri titriyordu şimdi. Ne yapacaktı, bu kırgınlıkla nasıl başa çıkacaktı bilmiyordu. Zavallıydı da üstelik. Hala seviyordu, hala aşıktı o serseri yüreğe. O pervası aşka deli gibi muhtaçtı. O yüzden değil miydi bu evliliğe olur vermesi. Yoksa hayatta boyun eğmez, çeker giderdi. Ama tutsaktı işte. O özgür, o dertsiz gezen hoyrat sevdaya muhtaçtı...

Kapı çaldığında düşüncelerinden sıyrılıp, “Gir” diye seslenince, Dicle içeri usulca girdi.
“Hazır mı gelinimiz?”
Heja birden gülümsemeye çalıştı. Kimsenin onun mutsuz bir evlilik yaptığını bilmesini istemiyordu.
“Hazırım. Saçım yapıldı.”

“O zaman gelinliğini giydirelim. Aşağıda sabırsız bir damat var.”
Heja başını salladı sadece. Baran ona yeni bir gelinlik almıştı. Gerçekten de göz kamaştırıcı ve buraların tarzından çok uzak bir gelinlikti.
Dicle’nin yardımı ile giydi gelinliğini, Dicle Fırat’ı çağırmaya gittiği esnada aynadan kendine baktı. Yüzünde acı bir gülümseme peyda oldu. Gözünde mutluluk eksikti çünkü.

*

Fırat’ın kolunda konaktan çıktığı an, Baran Ari Koroğlu’nun yüreği de yerinden çıkıp gitmişti. Sesli bir şekilde yutkundu.
“Kız kardeşimi sana emanet olarak veriyorum Baran Ari. Bir daha gözünden bir damla yaş akarsa, senin de o yüreğinden oluk oluk kanları akıtırım bilesin.”

Baran Ari başını ‘Eyvallah’ der gibi oynattı. “Bundan sonra onun hüznü, benim ölüm fermanım olsun.”
Kızın elinden tutup, arabaya yönlendirdi. İkisi de arabada bir an birbirlerine baktılar.

Kız onun gözünde salt aşkı görürken, adam kızdaki ruhunu yakan acıyı izliyordu.
“Sana söz veriyorum o gözlerindeki ışığı yeniden yakacağım Heja.”
Heja adama bir şey demese de içinden ‘İnşallah’ diye geçirdi. Bu adama yeniden güvenmek istiyordu çünkü.

*

Düğünün her anı herkes için eğlenceliydi. Hatta bir ara Hazar ile Baran karşılıklı oynamışlardı bile. Heja her şeyi bir sis perdesinin etrafında izliyor, sanki sadece bedenen oradaymış gibi hissediyordu.
Çünkü bu gülen yüz ona ait değildi, bu eğlenen kız kesinlikle o değildi. Bir an önce bitmesini ve buradan gitmeyi istiyordu.

İpek ile Ferzan birbirlerine öldürücü bakışlar atarken, Nehir ile Berk hülyalı bakışlarla izliyorlardı birbirlerini.
“Dansa kaldırsana,” diye omzuna vurdu Dicle abisinin.
“Ya Ferzan da benim varlığımı kaldırsın ortadan.”
“Ya yok be, onun şuan seni görecek hali yok. Dedikodu kazanında boğuluyor arkadaş.”

“Diyorsun?”
“Aynen.”
Berk ayağa kalktı ve ceketini ilikleyerek masanın diğer tarafındaki Nehir’e elini uzattı.
“Dans edelim mi?”

Nehir tam elini uzatacaktı ki, babasının öksürüğü ile geri çekti.
“Benden izin aldın mı evlat?”
Berk’in suratı düştü, “Şey efendim, size mi sormam gerekiyordu? Bilemedim.”

“Elbette. Benden izin alman gerekiyor.”
Berk bir kız kardeşine baktı, sonra da yutkunarak adama çevirdi bakışlarını, “Benimle dans eder misiniz?” adamın çatılan kaşları ile düzeltti hemen, “Yani siz değil, kızınız dans etsin. Erkek erkeğe olmaz. İzin vermezseniz şey yaparız. Hah, buldum. Berdel. Ferzan da İpek’le dans etsin.”

KALBİM DÖKÜLÜYOR SANA - Doğu Serisi II -FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin