....
Koşuyordum, hiç olmadığım kadar hızlı.
Sesim daha önce hiç bu kadar kuvvetli çıkmamıştı " İmdat ! "
Ayağıma takılan dikenler bacağımı yırtmaya devam ederken son kez arkama bakmaya çalıştım.
Tam o sırada büyük bir ağaca çarpıp yere düştüm.
Hıçkıra hıçkıra ağlarken tek yapabildiğim sesimin son haddine kadar bağırmaktı.
" İMDAT!!"
Hızla yataktan doğrulduğumda elimle yüzümü yokladım. Gördüğüm rüya beni o kadar çok korkutmuştu ki tam da rüyadaki gibi hıçkırarak ağlamıştım. Gözyaşlarımı silerek odayı kontrol ettim. Odanın içi zifiri karanlıktı ve hızlı nefes alış verişlerimden başka hiçbir şey duyamıyordum.
Odanın kapısından sesler gelince o tarafa doğru yürümeye başladım. Belki kapıyı açtığında bir hamle yapıp odadan çıkabilir ve onu bu odaya kilitleyebilirdim.
Kapının arkasına gidip beklemeye başladım. Eski tahta kapı gıcırtılı bir ses çıkartarak açıldı ve odaya ilk adımını attı.
O yatağa doğru ilerlerken ben de tam o sırada kapının arkasından çıkıp son hızla kendimi evin giriş bölümüne attım. Çıkış kapısına geldiğimde Mert'in neden arkamdan gelmediğini merak ediyordum. Ellerim titrerken dış kapının kolunu tuttum ve çevik bir hareketle kapıyı açtım.
Tam kendimi dışarı atacağım sırada kapının önünde varlığından bihaber olduğum (!) Korumalara takıldım.
Beni hızla tutup eve geri götürmeye başladılar.
" imdaaat ! Kimse yok mmmm "
Derken eliyle ağzımı kapatan korumanın elini ısırdım. O acıyla elini geri çekmeye çalışırken
Hızlı bir şekilde diğerine bir güzel tekme attım ve oda yere düştü.
O sırada kapıdan Mert çıktı ve o daha olanları sindirmeye çalışırken son sürat koşmaya başladım.
Koşuyordum, hiç olmadığım kadar hızlı.
Sesim daha önce hiç bu kadar kuvvetli çıkmamıştı " İmdat ! "
Ayağıma takılan dikenler bacağımı yırtmaya devam ederken son kez arkama bakmaya çalıştım.
Tam o sırada büyük bir ağaca çarpıp yere düştüm.
Hıçkıra hıçkıra ağlarken tek yapabildiğim sesimin son haddine kadar bağırmaktı.
" İMDAT!!"
Mert bana doğru geliyordu.
Hızla düştüğüm yerden kalkıp ağacın çok da sert olmayan bir dalını kopardım ve Doğukan'a fırlattım.
Tam isabet! Ağacın dalı Mert'in kafasına geldi ve acıyla inleyerek yere düştü. Ben de sinsice gülüp bacaklarıma baktım. Dikenlerin çizdiği yerler kanıyordu.
Bu ormanda koşarken bacak kanama olayı bana hiç de yabancı gelmiyordu. Piknik günü yaşadığım o an aklıma geldi
"
Nereye koştuğumu bilmeden gidiyordum ve şort giymenin pişmanlığını yaşıyordum. Bacaklarıma değen dikenler çok canımı yaksa da koşmaya devam ettim. Arkamdaki ayak seslerini duyabiliyordum..
Daha fazla gücüm kalmadığında durup bir ağaca yaslandım. T-shirt 'üme damlayan gözyaşlarım bedenimi ısıtırken, ben neden ağladığımı bilmiyordum..
Ege'de hemen yanıma gelip diz çöktü.
-Begüm, bacakların kanıyor.. "
Evet, piknik günü. .
Mert kafasına aldığı darbe yüzünden kısa süreli bir baygınlık geçiriyordu.
Ormanda biraz daha koşmaya devam ettim ve bir süre hiç durmadan koştum.
Mert'in beni bulma ihtimali bayağı azalmıştı çünkü hava kararıyordu , ben çok koşmuştum ve onun daha kendine gelebildiğini bile sanmıyordum.
Üstelik hava da soğumaya başlamıştı. Yere düşen çalıları ezerken çıkardığım ses haricinde etraf sessizdi ve ben korkuyordum.
Biraz daha ilerledikten sonra çok büyük bir ağaç gördüm ve orada biraz dinlenmeye karar verdim.
Ağacın dibine oturarak bacaklarımı kendime doğru çektim ve ısınmaya çalıştım.
Bacaklarım hâlâ kanıyordu.
Ellerime üfleyerek ısınmaya çalışırken bir ses duydum.
Ama ne olduğunu anlayamayınca ellerime üflemeye devam ettim. gece ya da sabah her ne zaman gördüysem rüyam gerçek olmuştu. O korkulu rüyada keşke Mert'in kafasına ağaç dalı da attığımı görebilseydim.. oturduğum ağacın tam arkasından bir kurumuş ağaç yaprağına basılınca çıkan çıtırtı sesinden bir kez daha duydum.
Ardından biri konuştu
" Bacakların kanıyor Begüm.. "
Umarım bu bölümü de beğenerek okumuşsunuzdur. Seviyorum hepinizii :*