Sila Marxh gittiğinden beri kafe'de öylece oturuyordu. Boş bakışlarla önünde duran resme bakıyordu. Kafe kapanmak üzereydi. Garsonlardan biri geldi.
"Hanım efendi kapatmak üzereyiz." Sila ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ve şişik gözleriyle garsona baktı. Bir şey söylemedi. Ağlamamak için direnen gözlerini tekrar resme indirdi. Dokunsalar ağlayacak gibi sözünün tasviriydi. Dokunsalar ağlayacaktı. Garson Sila'dan ses gelmeyince diğer masalara yöneldi ve boş bardakları toplamaya başladı. Kafenin sahibi sabahtan beri Sila'nın orada oturduğunun farkındaydı. Dayanamayıp Sila'nın yanında gitti.
"Bu kadar güzel bir kızı kim ağlatır?" Dedi Sila'ya bakarak. Sila gözlerini sesin sahibine doğru çevirdi. Göz göze geldiler. Sila kızarmış gözleriyle kafe sahibinin gözlerine bakıyordu. "Güzel bir kız olsam ağlatmazlardı" dedi. Kafe sahibi güldü. "Ben sana neyin iyi geleceğini biliyorum sanırım." Dedi ve tezgaha yöneldi. Tezgahın arkasından bir dilim çikolatalı pasta çıkardı ve Sila'ya getirdi. Sila'nın çaprazındaki sandalyeye oturdu. "Al bakalım, sabahtan beri hiçbir şey yemedin." Sila önce pastaya sonra da kafe sahibine baktı. "Sabahtan beri.." Sila etrafına baktı. "Hava kararmış, saat kaç?" Sila telefonuna baktı, saat 10'u geçiyordu. Kafe sahibine döndü. "Ay ben.. hiç farketmemişim. Özür dilerim... içeceklerin parasını da ödemedim."
Kafe sahibi tebessüm etti. "Sorun değil, sen önce şu pastayı ye." Sila pastaya baktı. "Ama kapatmıyor musunuz?"
"Bir şey olmaz sen ye"
"Ama sahibi kızar olmaz ben gideyim." Sila ayağa kalkmak için doğruldu, kafe sahibi Sila'nın kolunun üstüne elini koydu. "Gerçekten bir şey olmaz, ben buranın sahibini tanıyorum, çok iyi insandır."
Sila oturdu. "Şey.. tamam o zaman." Dedi ve pastadan bir dilim aldı. Çok acıkmıştı. March için Ailesiyle olan yemeği bile kaçırmıştı. Az önceki garson yanlarına geldi. "Efendim benim işlerim bitti, izninizle çıkıyorum." Kafe sahibi başını salladı. Sila ağzını pastayla doldurmuş kafe sahibine baktı. "Sen? Nasıl yani? O sana efendim? Sen buranın sahibi misin?" Sila öksürmeye başladı. Kafe sahibi Sila'nın sırtına vurarak rahatlamasını sağladı. Sila masada duran peçetelikten bir peçete aldı ve ağzını sildi.
"İyi misin?"
"İ-iyiyim." Yutkundu. "Az önce kafe sahibi diye başkasınından bahsediyorsun sandım."
Kafe sahibi gülüyordu. "Doğru buranın sahibiyim, yani istediğin kadar durabilirsin. Pastanı bitirene kadar beklerim."
"Aa yok yok. Beni beklemeyin zaten doydum."
"Doydun mu? Bu kadarcık şeyle mi?"
"Evet benim midem ufaktır." Kafe sahibi kahkaha attı. "Bayağı ufakmış." Sila çantasını aldı ve ayağa kalktı. "Ben.. teşekkür ederim." Elini çantasına attı ve cüzdanını çıkardı. Kafe sahibi elini uzattı. "Aa hayır hayır, onu geri yerine koy çünkü bu kafede ağlayan güzel kızlara pasta bedava." Sila tebessüm etti.
"Sabahtan beri bu anı bekliyordum."
"Hangi anı?"
"Gülümseyeceğin anı."
Sila kafe sahibine bakakaldı. "Gülümsememi? benim gülümsememi?"
Kafe sahibi gülüyordu. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Sila bugün yaşadığı hayal kırıklığını bir anda unutmuştu. "İstersen çilekli pasta da var?"
Sila irkildi. "Eve gideyim, teşekkür ederim."
Kafe sahibi tamam dercesine gözlerini yumdu ve gülümsedi. Sila eşyalarını topladı ve kafeden çıktı. Kafe sahibi dükkanın kapısını kilitleyene kadar Sila onu bekledi. "Sokak bayağı sessizmiş."