!!Hatırlatma!!
Arkasını dönmüştü Taehyung'a. Sakladığı gözyaşlarını sildi önce. Ve sonra bir ses."Jimin, gitme. Tekrar bırakma beni sensiz."
Jimin öylece dona kaldı.
Saat, 03.58
İki dakika sonra dört olacaktı. İki dakika.
"Seni hâlâ seviyorum Chim."
Jimin, Taehyung'a dönmeye korkuyordu. Dizleri titrerken, ona dönmek istemiyordu. Onun bildiğini, unutmadığını bilirken gözlerine bakmak istemiyordu.
"Sonunda duydun, artık daha fazla saklamaya gücüm yok. Sen yanımdayken sana sarılamamaktan bıktım. Seni her gördüğümde kalbimin hızını düşürmeye çabalayamıyorum. Yoruldum."
Aralarındaki üç adımı, Taehyung iki büyük adımla kapamıştı. Jimin'in hala arkası dönüktü.
Kollarını minik bedene sardığında Jimin gücünün tükendiğini hissetti. Dizleri artık onu taşımıyordu.
Taehyung onu tutuyordu.
"Saat 04.00"
*4 o'clock*
"Seni seviyorum Chim."
°
°
°
°
°Sabaha karşı dört gibi, kuş ötüyor sessizliğin ardından. Seni seviyorum, diyorum sensizliğin sonrasında.
Sia-Midnight Decisions
"Gideceğim Taehyung." Taehyung'un gözyaşları dinmek bilmeden akıyordu.
"Yalvarırım gitme, ne istersen yaparım. Öl dersen ölürüm, ama gitme. İkinci kez sensizliği kaldıramam." Jimin yanağında kendine yol edinmiş yaşları sildi. Sonra Taehyung ellerini bedeninden çekerken arkasına döndü.
"Ben ilkini dahi kaldıramamıştım. İki sene boyunca hiç konuşmadım neredeyse. Jungkook'un zorla ağzıma soktuğu bir iki lokmadan başka hiçbir şey yemedim. Elli kiloya kadar düştüm. Hastaneden hastaneye koştum. Sürekli ağladım. Ben sensiz uyuyamadım. Uyku ilaçlarına bağlıydım. Sana dedim, sana bırakma beni dedim. Bende geleceğim dedim. Beni tehdit ettin. Bana benimle asla konuşmayacağını söyledin. Sonra ne yaptın, elimi bıraktın. Ve ben seni yedi sene görmedim Taehyung. Gerçekten bu kırgınlığımı bir özürle düzeltebileceğini mi düşündün?"
Omuzlarından itti Taehyung'u. Bir kaç adım gerileyip sarsılmıştı. Ses çıkarmadı yine de.
"Neden şimdi karşıma çıkıyorsun, neden? Neden tekrar gitmiyorsun, neden bana bunu yapıyorsun?" Taehyung, Jimin'in akan yaşlarını sildi.
"Ben seni bulmuştum Jimin, ben sana ulaşmıştım. Tam gelirken beni durdurdular. Beni se-" Taehyung bunu anlatmanın doğru olacağını düşünmüyordu. "Neyse, boşver."
"Cümleni tamamla." Jimin sinirden titriyordu. Taehyung sustu. "SANA CÜMLENİ TAMAMLA DEDİM!"
"Tamamlamayacağım. İstersen vur bana. Söylemeyeceğim. İstediğin kadar bağır çağır bunu yapmayacağım Jimin."
"Senden nefret ediyorum." çantasını alıp hızlı adımlarla uzaklaştı parktan.
Taehyung gitme diyemedi. Dizlerinin üzerine çöküp yalnızca ağladı. Saatlerce...
Jimin ise çoktan otobüse binmişti.
Saat 09.32
Jungkook yatakta oturuyordu, Jimin'in gittiğinden habersiz. Aniden çalan kapıyla birden ayaklanmış, kimin bu kadar aceleci davrandığını merak etmişti.
Karşısında Taehyung'u beklemiyordu.
Nefes nefese kapının pervazına yaslanmış, soluklanıyordu.
"Jim... Jimin-" Jungkook bilmiyordu.
"O gitti. O Busan'a gitti. Tutamadım onu. Gitme dedim, yalvardım ama gitti. Benden nefret ettiğini söyleyip gitti. Hiçbir şey yapamadım."
Jungkook'un önünde yere çökmüş ağlıyordu hıçkırıklarla.
"N-ne demek gitti?"
"Onu tekrardan kaybettim Jungkook, sana yalvarıyorum, onu geri getir. Onu getirmenin yolunu bul."
||Flashback||
"Jimin, hiçbir şey bilmiyorsun. Onun neler yaşadığından bihabersin." Jimin bıkkınca saçlarını karıştırdı.
"Neden herkes aynı şeyi söylüyor, ne bilmiyorum ben söylesene."
"Anlatacağım, fakat aramızda kalacak."
"Söz veriyorum. Aramızda." dudaklarına yalancı fermuar çekmişti.
"Sen sadece olayın bir kısmının bilgisine sahipsin, ben biliyorum. Senin için ağladığı gecelerde ben sürekli onu dinledim. Sizden önce iki kişi daha kaçma girişiminde bulunmuş ve ikiside bir ay boyunca her gün ölesiye dayak yiyip işkencelere maruz kalmış. Ama o, o kadar güzel bir plan hazırlamış ki kendince yakalanmayacağını düşünmüş. Sonra onların sizi bulduğunu gördüğünde senin öylece eziyet çekmene göz yumamamış. Mecburmuş. Çektiği işkencelerin izleri duruyor Jimin. Sırtında, kollarında, bacaklarında. İzler hep var, Jimin. Hiç geçmiyor."
Jimin ses çıkarmıyor, elindeki bardakla ilgileniyordu.
"Jimin, o hep senin yanındaydı, en başından beri. Sadece sen bilmiyordun bunu. Sen dikkatsizce karşıya geçerken araba kornaları, fren sesleri varken seni kurtaran oydu. Sen bileklerini kesip kan kaybına uğradığında hıçkıra hıçkıra ağlarken kan verende oydu. Hani derler ya, çocukları melekler korur. Düştüklerinde ellerini çocuğun dizlerine siper ederler diye. Taehyung da bir nevi senin koruyucu meleğindi. Ama sen bilmiyordun. Çünkü insanlar melekleri göremez, Jimin." Jimin kan veren kişiye teşekkür etmek istediğinde bulamayışını hatırlıyordu.
Etrafta gezinip herkese tek tek sorduğu zamanlar gözlerinin önündeydi.
"O zaman, neden yanıma gelmedi, neden sarılmadı bana, madem seviyordu beni neden sen vardın? Neden Cheonsa, neden?"
Kız derin nefes aldı, bunu söylemeli miydi bilmiyordu.
"Biz mecburiyetiz Jimin, ikimizde. Fakat ben, onun yanında tutmak zorunda olduğu, sense yanına gelmemekle zorunlu olduğuydun. Aramızdaki fark bu işte. Fakat daha fazla soru sorma. Cevaplayamam. Eğer geri dönersen, Taehyung zamanı geldiğinde sana anlatacaktır. Bunlar sana asla anlatmayacağı şeylerdi. Fakat anlatacağı şeyleri beklemelisin, dönersen eğer."
Sessizce kahvelerini içtiler sonra.
Kahveleri bittiğindeyse Jimin, otobüs garına doğru yol almıştı.
||Flashback End||
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sky And Nameless Bird
Short StoryKızaran gözlerini mavi binada gezdirdi bir süre. 'Saçların keşke mavi olsa' Demişti Kim Taehyung, yeni yeni arkadaş olduklarında. 'Ben ismi olmayan bir kuş olurdum, sende gökyüzü.' Ve sonra eklemişti minik aklıyla. 'Belki dolaşırdım sende. Özgür...