Final bölümümüzün ilk yarısına hoşgeldiniz :)
Not:aslında hepsini bir kerede atardım ama uzun olmasını istemedim
Jimin, narkozun etkisiyle hâlâ uyuyordu. Her şeyden habersizdi. Jungkook odadan yeni ayrılmıştı, dayanmak hiç bu kadar zor olmamıştı belki de onun için.
Taehyung henüz cesaret edememişti, gözlerinin önüne serilecek görüntüyü görmeye gücü yoktu.
Kapının arkasında sessizce ağlıyordu, o uyandığında yüzünde oluşacak üzüntüyü, gözlerinden okuyabileceği hayal kırıklığı gözlerinin önünden gitmiyordu.
Yanında kimse yoktu.
Ayağı zor bela kalktığında üzerine gelen duvarlardan kurtulmak için bahçeye adımladı.
Jungkook'un ağladığını görebiliyordu, Cheonsa'nın da onu tesselli ettiğini. Ufak bir tebbessüm bıraktı, sonunda o da mutluydu.
"O bunu kaldıramaz Cheonsa, onun bünyesi bunu aşamaz. Her şey daha kötü olacak, her şey berbat bir hal alacak. Ne yapacağız?" Cheonsa, omzuna başını yaslayan Jungkook'un saçlarını okşuyordu, o da elinden bir şey gelmeyeceğini biliyordu.
"Yanında Tae var, onca şeyi atlatmışken bunu da atlatabilirler. Jimin bunu tek başına kaldıramaz belki ama Taehyung var, sen varsın. Ağlama artık, lütfen ağlama." gözyaşlarını silmekte bir işe yaramıyordu, ardından hemen yenileri ekleniyordu çünkü.
Taehyung, ilerlemek istemeyen ayaklarına karşı çıkarak ikisinin yanına gidiyordu, onları duyabiliyordu fakat onların yanında değildi.
Sonunda oturdukları banka geldiğinde Jungkook'un yanına oturdu. "Odaya gidin, her an uyanabilir. Uyandığında birilerini görmek isteyecektir." dedi, Jimin'in kendisini beklediğini bile bile.
"O, seni bekleyecek. Biliyorsun." dedi Jungkook'ta titreyen dudaklarıyla. Başını kaldırmamıştı, kaldıramamıştı.
"Bilmek. Neden bilmek zorundayım, neden? Gözlerine bakamam. Ağlamasına tanıklık edemem. Eğer bunları yaparsam aynı zaman da bana güvendiği kalbinin kırıldığını da bilirim. Nasıl yaparım, nasıl bakarım gözlerine?" dedi kendi gözyaşlarını silerken.
Titreyen ellerini saklamak ister gibi iki yana yasladı.
"Sen bencillik yapamazsın, kendin için Jimin'i yalnız bırakamazsın. Sana ihtiyacı var. Git, yanına git. Ona yalnız olmadığını göster." Cheonsa haklıydı, kimsenin bencillik etmeye hakkı olmadığı bir zaman dilimiydi.
Gökyüzü bulutluydu, hafif kızıllaşmış, biraz gölgelenmişti. Sanki hüzünlü bir hali vardı.
Hava serinleşiyordu yavaş yavaş, ancak kimsenin üşümeyi düşünecek kadar hali yoktu.
Taehyung vücuduna inat tekrar ayaklandı. "Gidiyorum. Siz de gelirsiniz." herkes berbat haldeydi.
Hastane içi karmakarışıktı, insanlar vardı, her birinin ayrı bir derdi. Her dert çözülmeyi bekliyordu, yeni çözümler. İnsanlar çabalıyordu, sonuç iyi mi kötü mü olacak buna hayat karar veriyordu.
Yok oluyordu her şey ve kimse ses dahi çıkaramıyordu, çünkü sorumlu yoktu, yakınacak birileri de yoktu. Bunu yapan hayattı, ve belki de Tanrı'nın ta kendisi.
Taehyung asansöre binmemişti, bilerek mi yapmıştı yoksa bilinçsizce mi, o da bilmiyordu.
Aklı sanki çalışmayı reddediyordu ve Taehyung da buna karşı çıkmıyordu, ayak uyduruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sky And Nameless Bird
Короткий рассказKızaran gözlerini mavi binada gezdirdi bir süre. 'Saçların keşke mavi olsa' Demişti Kim Taehyung, yeni yeni arkadaş olduklarında. 'Ben ismi olmayan bir kuş olurdum, sende gökyüzü.' Ve sonra eklemişti minik aklıyla. 'Belki dolaşırdım sende. Özgür...