XIV

4.6K 431 29
                                    

Taehyung önce karnesini masasının üzerine bıraktı. Ardından üstünü bile değiştirmeden sandalyesine oturdu ve Jungkook'un ona verdiği defteri önüne koydu.

Sabah okulda, "Seninle konuşmamız gereken şey.." diye başlamıştı Jungkook söze. Taehyung heyecanla kulak kesildi. "Ben bir hikaye yazıyorum. Yani bir kitap." Taehyung başta hayal kırıklığına uğramıştı. Ama belli etmemeye çalıştı. "Senden de okumanı ve fikir belirtmeni isterim." Taehyung tekrar heyecanlanmıştı. Bu Jungkook'un onun fikirlerine saygı duyduğu anlamına mı geliyordu?

Defteri Jungkook'un elinden aldı. "Bana bir şeyler söylersin değil mi? Okullar açıldığında.." dedi Jungkook, heyecandan nefes alamıyor gibiydi. Taehyung başını olumlu anlamda salladı.

İşte şimdi eve geldiğinde, tek isteği Jungkook'un hikayesini okumaktı. Kapağı kaldırdı, ilk sayfa boştu. İkinci sayfada ise, kısa bir yazı vardı.

Jeon Jungkook'un günlüğü.

Taehyung afalladı. Jungkook'un kendisine yanlış defteri verdiğini bile düşündü bir an için. Acaba okumalı mıyım? Ya yanlış defteri verdiyse bana? Okuyarak ona saygısızlık etmiş olmaz mıyım? Ama bilirsiniz bu tip durumlarda hep şeytan kazanır.

Taehyung sonraki sayfayı açtı ve okumaya başladı.

Günlük yazmaktan nefret ederim, bilirsin günlük. Çünkü seni yıllar önce almama rağmen bir kez bile yazmadım. Erkek adam günlük tutar mı, kız işi bu zırvalıklar gibi cümleler de birçok kez aklımı kurcaladı. Ama artık yazıyorum çünkü konuşmaya ihtiyacım var.. ve bu konuşmayı anne-babamla yapamam. Ya da bir arkadaşımla. Bu çok.. Farklı bir konu... Olmamasını istediğim bir durum...

Önce onu ilk kez gördüğüm ânı anlatacağım. İki yıl geçti üzerinden.. ve ben, evet o günü çok iyi hatırlıyorum. Beden dersiydi. Fakat her zamankinden farklı olarak başka bir sınıf da bizimle beraber işleyecekti dersi. Öğrencilere şöyle bir göz attım, belki hoş bir kız görür ve arkadaşımla onun hakkında konuşurduk diye. Ama hiçbiri dikkatimi çekmedi. Bir kişi hariç. Adını birazdan söyleyeceğim. O bir erkekti ve herkesten farklıydı. Belki görünüşü tam da o klasik ezik çocuk tiplemesinin bir örneğiydi ama hayır klasik değildi o. Biliyorum çok saçma bir cümle kurdum ama onu başka türlü nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum.

Tüm ders boyunca ara sıra ona bakarken buldum kendimi. Onun pek arkadaşı yok gibiydi. Hep bir köşede oturuyor ya da ayakta volta atıyordu. Nadiren kendi sınıfından birileriyle konuşuyordu. Oyunlara hiç katılmadı. O böyle yalnızken ben arkadaşlarımla oyun oynuyordum. İçimi saçma bir suçluluk duygusunun kapladığını hatırlıyorum. Saçmaydı, çünkü yalnız olmak onun tercihiydi. Neden bu yüzden ona üzülüyordum ki?

Tüm iç çatışmalarıma rağmen ona bakmaya devam ettim ve o utanç verici an yaşandı. Yere düştüm. Sonra ayağa kalktım ve etraftakiler iyi olup olmadığımı sordular gülerken. Ben de onlarla birlikte güldüm. Oysaki canım acımıştı.. ve bir çocuğa bakmaktan ayakta bile duramadığımı düşününce kendimden utanıyordum.

Öğretmenden izin alıp soyunma odasına gittim. Peşimden kimse gelmedi, sonuçta ben erkektim ve benim canım yanamazdı değil mi? Kimsenin desteğine ihtiyacım yoktu? Bu fikirler ciddi anlamda sinirimi bozmaya başlamıştı. Bu yüzden öylece oturdum. Büyük bir ihtimalle kanamakta olan bacağımı umursamadım. Sadece bir elim diz kapağımda, öylece oturdum.

Derken içeri birisi girdi. Kafamı kaldırıp baktığımda, o çocuk olduğunu fark ettim. Hani şu dikizlerken düştüğüm çocuk.

Beni gördüğünde şaşırdı. Benden çok durduğum pozisyona şaşırmıştı galiba. Neden öyle durduğumu sordu. Hani bazen birisine yalandan nasılsın diye sorarsınız o da size yalandan iyiyim der ya, işte bu o tip bir konuşma değildi. Cidden merak etmiş gibi duruyordu. İtiraf etmem gerekirse, tanımadığım birinin benim için endişelenmesi beni etkilemişti.

Fakat bir sorun vardı. O anda verdiğim tepkileri net hatırlamıyorum, ama ona sorduğu sorunun cevabını tam olarak vermediğimi hatırlıyorum. Ne diyebilirdim ki? Seni izlerken düştüm mü? Utana sıkıla oyun oynarken düştüğümü söyledim.

Aradaki konuşmalarımızı net bir şekilde hatırlayamıyorum. İki yıl oldu sonuçta. Keşke o zaman yazsaydım bunları. Neyse, hafızamı zorlamam biraz işe yarıyor.

Çocuk sonrasında yanıma oturmuştu ve... bana gülümsemişti. O an kalbimin hızla çarptığını hissettim. Öylece dondum kaldım. Neden böyle hissettiğimi bilmiyorum. Sadece... Gülümsemesi çok hoşuma gitmişti.

Sonra birden eşofmanımı yukarı sıyırdı. O an biraz utandım ama garip bir şekilde ne yaptığına bir türlü bakamıyordum. Gözlerimi onun yüzünden bir türlü ayıramıyordum ki! O kusursuzdu ve bir erkek olmak için çok güzeldi.. İlahi bir güzelliği var gibiydi.

Ne yapmak istediğini sonradan fark ettim. Yarayı temizliyordu ama ben hâlâ ona bakıyordum. Bakışlarımı fark etmiş gibi bana bakmıştı.

Biraz sert görünüşlüyümdür. Ama emin olun beni tanıdıkça içimde daha sevimli birisi olduğunu fark edeceksiniz. Sanırım onu korkutmuştu bakışlarım, ya da ondan rahatsız olduğumu sanmıştı. Gülümsedim. Rahatladı ve yarayla uğraşmaya devam etti.

Ve kahretsin ki ben hâlâ onun masum ve tatlı yüzünü seyrediyordum! İşini bitirdiğinde tekrar bana baktığını anımsıyorum.. ve benim dik bakışlarımın onu bu kez utandırdığını. Aslında sanırım eli hâlâ bacağımda durduğu için öyle baktığımı düşünmüştü. Oysa ben bundan hiç şikayetçi değildim..

Sonrasında ona bakmayı bırakıp eşofmanımı düzelttim ve teşekkür ettim. "Ben Jungkook, senin adın ne?" Kendimi tutamayıp kocaman gülümsemiştim. Sinir bozucu, umarım aptal gibi görünmemişimdir o an..

"Taehyung." dedi.

Sonra rüya bitti. Zil çaldı ve gitti.

Taehyung sayfanın sonunda kendi adının defalarca kez karalanmış olduğunu fark etti. En altta da şu not vardı.

...Taehyung, Taehyung, Taehyung...

İşte böyle. O gün eve geldiğimde ödev yapamadım. Defterime sürekli bu ismi yazıyordum.

Sonra ne mi oldu? Yırttım. Defterin o sayfasını yırttım ve çöpe attım.

i can't think straightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin