[Jonas Brothers- Sucker sanki bu bölüme gider?]
Buraya getirileli üç hafta oldu. Sürekli birkaç makineye bağlanıp duruyorum. Aynı zamanda vücuduma bazı şeyler enjekte ediyorlar. Dün bir çevirmen getirdiler. Böylece bana ne yapmak istediklerini öğrendim. Asker olacağımı söylediler. Hem de dünyadaki en iyi asker. Doğrusu bunun için mutluyum. Ülkem için savaşmaktan gurur duyuyorum. Hala Amerika'da mıyım değil miyim bilmiyorum ama her şeyin ülkemiz için olduğunu söylediler. Bu yüzden Amerika'da olduğumuzu düşünüyorum. Asker olma fikri beni heyecanlandırsa da önceliğim hala annemin intikamını almak. Yazmaya devam etmek isterdim ama yaptıkları iğnelerden sonra başım çatlayacak gibi ağrıyor. Bu yüzden uyuyacağım. Umarım ileride annemi ve babamı gururlandıracak bir asker olurum.
Gözleri etrafta geziniyordu. Ne aradığını bilerek. Çok geçmeden bulacağını da biliyordu.
Benden kaçamazsın, diye düşündü. Eninde sonunda ağıma düşeceksin.
Stark'ın bugün, bu kokteyle katılacağını iki gün önce öğrenmişti ve iki gündür onun karşısına çıkmak için hazırlanıyordu. Sonunda onu kendine çekmeye başlayacaktı ve kendini oldukça sabırsız hissediyordu.
Nihayet özgürce onun hafif yanmış tenini keşfedebilecek, parmaklarını istediği gibi vücudunda gezdirebilecek ve onun daha fazlası için yalvarmasını duyabilecekti.
Bu onda gülümseme isteği uyandırırken bastırmaya çalıştı. Genellikle gülmezdi, gülmeyi de sevmezdi. Kaşlarını çatıp ciddiyetle hareket etmeyi tercih ederdi. Gülmek zayıfların işiydi. O zayıf değildi, asla olmamıştı. O sert biriydi, acımasız ve merhametsizdi. Gülmek lügatında yoktu.
Yaslandığı masadan kolunu çekip kravatını düzeltti. Saatine baktı. Sekiz olmak üzereydi. Çok geçmeden Stark burada olacaktı, olmak zorundaydı.
Karşısına nasıl çıkacağı konusunda kafasında onlarca düşünce oluşturmuştu. Birçoğunda Stark altındaydı, bazılarındaysa duvarla kendisi arasında, bir iki tanesinde de boğazında keskin bir bıçakla.
Ancak bu kokteyl, ah, bundan daha iyi bir şansı olamazdı. Stark'ı öylesine etkileyecekti ki güzel avı koşa koşa kendi kollarına gelecekti. İncitilmek için yalvaracaktı, ne yaparsa yapsın hep daha fazlasını arzu edecekti.
Diliyle dudaklarını ıslatıp viskisinden bir yudum aldı. Stark'ı ve ona yapacaklarını düşünmek nedense onu hep susatıyordu.
Saat tam sekizi gösterdiğinde gözleri kapıdaydı. Tam da umduğu gibi, avı oradaydı. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Nasıl da lezizdi. Saçları geriye doğru taranmıştı ve kusursuz gözüküyordu.
İştah açıcıydı. Kasıklarına doğru giden sızı derin bir nefes almasına sebep oldu.
Stark içeri girmiş, oturacağı masaya doğru süzülürken etrafını birkaç kadın sarmıştı.
Bu onu güldürdü, şeytani bir gülüştü. Çok ama çok yakında Stark onun olacaktı, sadece onun ve ona yaklaşmayı deneyen herkesin omuriliğini sökmeye hazırdı.
Her zaman bencil bir adam olmuştu. Silahlarını, görevini, kalkanını ve birçok şeyini kimseyle paylaşmak istemezdi. Şimdiyse avını paylaşmayacaktı. O dünyadaki en eşsiz avken onu başka biriyle paylaşma düşüncesi içindeki o acımasız katili tetikliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hunter|Stony
Fanfiction[Captain HYDRA x Iron Man 1 öncesi zaman dilimini içerir.] "Hayal edebileceğin her şeyim. Birçok şey olabilirim. Avcın olabilirim, canını en çok yakan kişi olabilirim, seni yaralayan, dünyayı senin için bir cehennem haline getirecek kişi olabilirim...