Bugün askerler bana eğitimimde eşlik etmesi için yeni birini getirdiler. İsmi Bucky'miş. Benim yaşlarımda. Konuşabileceğim biri geldiği için açıkçası çok sevindim. Bana göre biraz daha neşeli biri. Birkaç saat birlikte dövüştük. Neredeyse beni yere seriyordu, tek kolu olmasına rağmen. Onu benim odama yerleştirdiler. Kullandığım silahlara bakmaya başladı ancak bundan hoşlanmadım. Onlar bana özel ve paylaşmak istemiyorum. Ancak onu kırmamak ve kendimden uzaklaştırmamak için sesimi çıkarmadım.
Git ve ona yaklaş, dedi içindeki ses. Ne duruyorsun ki? O ne derse desin, sen hala onun avcısı ve sahibisin. İstediğin gibi onun yanına gidebilir, ona dokunabilir ve onunla temasta olabilirsin.
Ama yapamıyordu. Sebebi o gün söylediği şeyler miydi emin değildi. Belki de onu uzaktan izlemenin acayip zevkli bir aktivite olması da onu olduğu yerde tutuyordu.
Stark bir restoranın içindeydi. Kendisi ise dışarıda. Stark yaklaşık yarım saattir oradaydı, kendisi de öyle.
Biriyle buluşacağı belliydi. Şık giyinmişti. Aslında her zaman şık olsa da sanki bugün giydiği takım ona daha da yakışmış, onu daha da çekici göstermişti.
İçinde durmadan büyüyen kıskançlıkla Stark'ın buluşacağı kişiyi bekliyordu. Aslında bir yandan da bu durum onu heyecanlandırıyordu. Stark'ın nefesini kesmeden önce öldürebileceği birkaç atıştırmalık fena olmazdı.
Nihayet restorana takım elbise giyen, uzun boylu, uzun ve hafif beyaz sakallı, kel bir adam girdi.
Tek kaşı havaya kalktı. Bu adam Stark için biraz yaşlı değil miydi?
Kıskançlık hissi büyüdü, büyüdü ve büyüdü. Stark neden bu adamla buluşuyordu? Aralarında ne vardı? Arkadaşlar mıydı yoksa daha fazlası mı vardı?
Bu soruları düşünmek dişlerini sıkmasına sebep oldu ve vücudundaki her kasın tek tek gerildiğini hissetti. Ancak sorun değildi. Çünkü yakınlaştıkları anda o herifi öldürmeye çok hazırdı.
Beyni restoranın içine girmesini emretti. Evet, öyle yapacaktı. Stark orada olduğunu bildiği sürece adama çok yaklaşmazdı.
Oturduğu banktan kalkıp oraya doğru adımladı.
Kapıdan içeri girdiğinde gözleri Stark'ın olduğu yere döndü. Konuşmaya çoktan dalmıştı ve ona bakan mavileri fark etmedi.
Öfke ve kıskançlık damarlarında kaynarken onlardan üç masa uzağa oturdu. Garson gelip siparişini sorduğunda şarap istedi. Sarhoş olamasa da biraz içmek iyi gelebilirdi.
Çok geçmeden şarabı geldi, Stark onu hala fark etmemişti. Demek sohbet bu kadar koyuydu? Olduğu yerde kalmak için tüm bardağı tek seferde içmesi gerekti.
Ancak birden dikkatini çekti. Stark oldukça sinirli ve rahatsız gözüküyordu. Rengi biraz solmuştu ve kaşları çatıktı. Bu adam neden onun canını sıkıyordu? Derin bir nefes verirken biraz daha şarap içti.
İçinde o adamı öldürmesi için kocaman bir dürtü oluştu. Böylece hem kendisini hem de Stark'ı kurtarmış olurdu. Ama önce kim olduğunu ve onun biricik avıyla ne işi olduğunu öğrenmeliydi. Bunun cevabını Jarvis'ten bulabilir miydi acaba? Aklının bir köşesine denemeyi not etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hunter|Stony
Fanfiction[Captain HYDRA x Iron Man 1 öncesi zaman dilimini içerir.] "Hayal edebileceğin her şeyim. Birçok şey olabilirim. Avcın olabilirim, canını en çok yakan kişi olabilirim, seni yaralayan, dünyayı senin için bir cehennem haline getirecek kişi olabilirim...