4::his one day in hydra

1.4K 140 122
                                    

“Солдаты!” (Asker!) Rumlow bağırdığında çocuk duruşunu biraz daha dikleştirdi. Çenesini kaldırdı ve korkmuyormuş gibi görünmeye çalıştı.

Aslında korku iliklerine kadar işlemişti. Bu adamdan ölümüne korkuyordu çünkü onun hakkında dedikodular üssün her yerinde dönüyordu. Antrenmanlarda yetersiz bulduğu askerleri cinsel amaçlarla kullandığına dair birçok dedikodu vardı. Bu yüzden çocuk yeterli olmak istiyordu. Yeterli olmak zorundaydı. Aksi takdirde başına gelebilecek şeyler kanını donduruyordu çünkü.

“Herkes silahlarını alsın. Dışarıda biraz alıştırma yapacağız.”

Onunla beraber dokuz çocuk daha “Evet efendim!” diye bağırdılar ve herkes silahlarını almak için sırayı bozup etrafa dağıldı.

Çocuk ‘alıştırma’nın ne olduğunu çok iyi biliyordu. Dışarıda kim olduklarını bilmedikleri on kurban onları bekliyordu ve herkes seçtiği silahla, rastgele birini öldürecekti. Bunu düşünmek midesini bulandırsa da arkadaki silah yığınından bir balta kaptı. Herkes tabancalara yönelse de çocuk onlardan hoşlanmıyordu. Kesici aletlerle arası daha iyiydi.

Baltanın sapını birkaç saniye inceledikten sonra arkasını dönecekti ki, yığının tepesinde duran bir kalkan gözüne çarptı. Gümüş rengiydi ve ışıldıyordu. Hoşuna gitmişti doğrusu. Bir kalkan kendini korumak için iyi olurdu. Buradan aldıkları silahları odalarına götürmeleri serbestti. Belki kalkanı olursa kaçmak daha kolay olurdu.

Birkaç kutuya basarak yığının tepesine ulaştı ve kalkanı alıp yere indi. Sol kolunu kalkanın içine yerleştirdi ve sağ elinde tuttuğu baltayla beraber, geniş kapıya doğru yürüdü.

Kendini babasının anlattığı Roma savaşlarında gibi hissediyordu. Sanki o bir gladyatördü ve az sonra arenada bir aslanla çarpışacaktı. Tek bir farkı vardı. O da ne kadar dövüşürse, ne kadar kazanırsa kazansın asla özgürlüğünü geri alamayacağıydı.

Bu düşüncenin moralini bozmasına izin vermedi ve soğuk havaya çıktığında derin bir nefes aldı. Dondurucu Rusya rüzgarının onu ayıltmasına izin verdi. İyi bir iş çıkarmak zorundaydı. Kimseye yem olmak istemiyordu.

Rumlow da bahçeye geldiğinde, askerler az önce içeride yaptıkları gibi sıraya dizildiler.

Çocuk, karşılarında duran ve kıpırdanan bedenlere baktı. Hepsinin başına çuval geçirilmişti ve muhtemelen ağızları bağlanmıştı çünkü çıkardıkları sesler boğuktu.

Başlarında çuval olsa da, vücutlarının geri kalanı hala bazı ipuçları veriyordu ve çocuk, bundan nefret ediyordu. Çünkü sağdan ikinci sırada küçük bir çocuk dizlerinin üzerinde duruyordu. Onu öldürmek zorunda kalmamak için dua etti.

Tanrım, buradan da, bu insanlardan da, öldürmek zorunda kalmaktan da nefret ediyordu. İçi ağlama isteğiyle dolsa da dudaklarını birbirine bastırdı. Burada ağlarsa Rumlow kesinlikle fark ederdi ve sonrasını düşünmek bile istemiyordu.

Soğuk havayı yeniden içine çekti. Burnu yanarken cesaretini toplamaya çalıştı. Çıplak kollarına çarpan rüzgar onu adeta kamçılıyordu. Daha iyiye. Daha acımasız olmaya.

“Siz kimsiniz?” diye sordu Rumlow onlara yüksek sesle.

“Yıkıcıyız!” Çocuklar birlikte bağırdılar.

Hunter|StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin