[Lord Huron-The Night We Met]
Acı, acı, acı, acı, acı.
Her yerde acı vardı. Baktığı, dokunduğu, kokladığı, hissettiği her şeyde acı vardı. Tüm bedeninde, tepeden tırnağa, acı vardı. Sol tarafında, tüm kalbinde, acı vardı.Bazen canı o kadar acıyordu ki, ondan kurtulmak için kendini öldürmek istiyordu. Hissettiği çaresizlik ve acı, ölümü en güzel kurtuluş yolu olarak gösteriyordu.
Ama ne zaman çatıya çıkıp aşağıya baksa, onun sesi kulaklarında çınlıyor ve yüreğindeki buruklukla, çatıdan iniyordu.
Beş ay. Steve olmadan geçen beş ay.
Etrafta yaşayan bir ölü gibi gezdiği, acıdan başka bir şey hissetmediği, uykusuz kaldığı, durmadan ağladığı ve Steve'in defteri ile eski bir fotoğrafını göğsüne bastırarak uyuduğu beş ay.
Baktığı her yerde Steve'in ona son kez gülümseyişini gördüğü, bazen hıçkırmaktan nefes alamadığı, onu Bucky'den kurtardıktan son evde giymesi için verdiği siyah tişörtü koklayarak geçirdiği beş ay.
Kendini bir hiç gibi hissediyordu o gittiğinden beri. Bu hiçlikten nefret ediyordu. Kendinden nefret ediyordu.
Bir yol bulamamıştı. Steve'i kurtarabilecek bir yol bulamamıştı. Herkes ona dahi diyordu, neden hiçbir çözüm üretememişti? Onu kurtarması gerekirdi. Ne yapıp edip Steve'i orada bırakmaması gerekirdi.
Ama bırakmıştı işte. Pişmanlık, elmadaki kurt gibi içini delik deşik etse dahi, Steve'i o kahrolası depoda bırakmıştı. Onu kurtaramamış, üstüne üstlük ölümünü hızlandırmıştı.
Bunu bilmekten nefret ediyordu. Kendinden nefret ediyordu ve bu nefreti taşımak, Atlas olup tüm dünyayı omuzlarında taşımak gibi hissettiriyordu.
Daha önce dibe vurduğunu düşünürdü ama şimdi dipte mahsur kalmıştı ve omuzlarındaki bu dünyanın altında eziliyordu. Bazen kemikleri kırılacak gibi hissediyordu.
Onu ayakta tutan, çökmek üzere olan bedenine destek olan tek şey Steve'in mektubu ve oraya yazdığı kelimelerdi. Her gün açıp o mektubu okuyor, yaşama isteği bulmaya çalışıyor ve kendini güçlü olduğuna ikna etmeye çalışıyordu.
"Ah, Tony, o ufacık bedeninin içinde öylesine bir güç var ki. Öylesine kudretlisin ve merhametlisin ki. Sen kül olmuş bir adamın, kapkaranlık bir adamın yeniden bir şeyler hissetmesini, aşık olmasını sağlayacak kadar güçlüsün." diye yazmıştı Steve.
Steve onun güçlü olduğunu düşünüyorsa, güçlü olmak zorundaydı, ne olursa olsun. Bunu biliyordu. Steve güçlü olmasını istemişti, isterdi.
Bu yüzden, tenine kancalar batıyormuş gibi hissetse de, gündüzlerini, acısını kalbinin en derinlerine gömerek, Steve'in ondan istediği şeyi yapmak için harcıyordu.
Geceler ise tamamen onundu. Onun ve Steve'indi. Gecelere sığınıyordu artık çünkü Steve yoktu. Kendini karanlığa gömüyor, bazen saatlerce aynı yere bakarak oturuyor ve Steve'i unutmamak için hakkındaki her şeyi tekrar tekrar düşünüyordu. En büyük korkusu, zaman geçtikçe Steve'e ait şeylerin aklından silinmesiydi. Bunun olmaması için her şeyini verirdi.
Çünkü Steve'i unutmak istemiyordu. O yılların eskittiği, yorduğu, yaraladığı avcıyı unutmak istemiyordu. Steve şu sefil hayatında başına gelmiş en iyi şeydi ve onu unutmak, ona dair bir şeylerin aklından vakit geçtikçe silinmesi sonu olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hunter|Stony
Fanfiction[Captain HYDRA x Iron Man 1 öncesi zaman dilimini içerir.] "Hayal edebileceğin her şeyim. Birçok şey olabilirim. Avcın olabilirim, canını en çok yakan kişi olabilirim, seni yaralayan, dünyayı senin için bir cehennem haline getirecek kişi olabilirim...