Selam arkadaşlar, yeni bölüm biraz geç gelmiş olabilir fakat biliyorsunuz ki okullar başladı. Yeni bölümler artık uzun aralıklarla gelebilir. Ve de arkadaşım Merylirem'in Supernatural adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim :) Medyada Mine var.
Arkamıza bakmadan koşmuştuk, artık geride kalanları umursayacak mesafede değildik. Çünkü kamelyaya varmıştık bile. Herkes soluklanarak kamelyaya oturdu. Kimse konuşmuyordu, sadece uzaktan gelecek bir sesi bekliyorlardı. Pardon bir ses değil, küçük çocukların ağlayış ve koşuş sesleri...
Belki 5 dakika bekledik. Ardından ayak takırdıları geldi arkamızdan. Sarp, Mine ve Batur ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yüzleriyle bize doğru geliyorlardı. En sonunda koşmaya başladılar ve hızla yanımıza vardılar. İlk Sarp konuştu:
- Sizin sayenizde biz azarı işittik. Adam bize " Sizi annelerinizle, babalarınıza söyleyeceğim." dedi. Ardından çatık kaşlarıyla bir şeyler homurdanıp durdu. Oradan da anladığım tek şey " Suç aslında bu miniklerde değil, şu büyükleri gelsin ben onlara hadlerini bildiririm." dedi. İşiniz fena, dedi Sarp. Ardından da Batur konuşmak istercesine elini sallamaya başladı ve:
- Sonra da adam " Bu direğe zehir süreceğim, jandarma çağıracağım." dedi. Sonra da adam yine " Hele bana o su atanı bulayım, onun için daha farklı planlarım var. Onu ailesinin karşısına çıkararak yaptıkları her şeyi anlatacağım, yerin dibine sokacağım o yaramazı." diye anlattı bize. Yani Murat Abinin işi zor, diye konuştu Batur. Mine de korkmuş yüzünü bize çevirerek:
- Bana da pis pis baktı, diye yine ağlamaya başladı Mine.
Belki 10- 15 dakika geçmişti ki Emir boğazını temizledi ve yutkunarak:
- Arkadaşlar, hepinize teşekkür ederim. Bana sanki her zaman aranızdan biriymişim gibi davrandınız. Beni dışlamadınız. Bu misafirperverliğiniz için teşekkürler. Ama bu birliktelik bu zamana kadarmış. Bugün gidiyorum, ayrılık vakti de bugünmüş, diye buruk bir gülümseme attı.
Ortalık sessizleşti, kimse konuşmuyordu. " Ne zaman gidiyorsun?" diye sorabilen sadece Alp oldu. "Birazdan sanırım." dedi. Ona o kadar sinir olan ben bile duygulandım. Sonuçta bu yaz bir kader birliğimiz olmuştu. Tüm maceralar yaşanırken o da yanımızdaydı... Aramızdan birisi daha eksilecekti. Yaz tailinin de çok çabuk geçtiğini anladım.
Neredeyse bir ay geçmişti. Bir iki aya kadar belki bizim de serüvenimiz bitecekti. Bu yüzden içime bir karamsarlık çöktü.Çok geçmeden annesi Emir'e seslendi
- Oğlum arkadaşlarınla vedalaş. On beş yirmi dakikaya çıkarız, dedi. Emir bize döndü ve:
- Gördünüz. Sanırım veda vakti tam şimdi, dedi. Herkesle sıra sıra vedalaştı. Sıra bana gelince beni kolumdan tutup bir kenara çekti ve konuşmaya başladı:
- Duygu, buradan düşman olarak ayrılmayalım. Her şeye sil baştan demeye ne dersin, geçmişi unutmaya?
- Maalesef bunu yapamam, her şeyi unutmak ve bir uçuruma atmak mümkün değil. Artık seninle düşman kalmasam bile benim için sadece Murat'ın kuzenisin. Üzgünüm, ama bu mümkün değil! Sana iyi yolculuklar, görüşmek üzere, dedikten sonra bir sessizlik oluştu. Emir sadece burukça gülümseyebildi ve o da "Görüşmek üzere" dedi sonra yine bana dönüp:
-Bana neden küs olduğunu anlamadım bile Duygu. Ne seni üzdüm ne de seni kıracak bir şey yaptım. Bari gitmeden önce bana neden küs olduğunu açıklasan da içim buradan rahat ayrılsın, dedi. Cevap vermedim, çünkü haklıydı. Ve onun haklı olması bana garip geliyordu. Ne ben onu sevmiştim ne de o beni. Hahahah zaten bu yaşta öyle şeyler olur mu hiç. Belki centilmen davranışlarından dolayı bizim sınıftaki öküz erkeklerle karşılaştırınca bana farklı gelmişti. Evet o fazlasıyla haklıydı. Küsmemin sebebi ise belki canımın öyle istemesiydi.
Sonunda an geldi çattı. Emir arabalarına doğru yürümeye başladı. Herkes ona son bir kez veda etti, tabiki de göz yaşlarını tutamayanlar da oldu. Giderken arkalarından su döktük ve gözden kaybolana kadar el salladık. Bir anda içimi bir korku kapladı; günler ne kadar da çabuk geçmişti, yaz bu kadar erken mi sona erecekti? İçimi bir burukluk kapladı, çünkü bir daha bu günler geri gelmeyecekti.
Kimse bir süre konuşmadı. Daha sonra Ali dedenin evine doğru yürümeye başladık fakat dünyanın en kötü fikriydi. Sanki adam bizim gelmemizi beklermiş gibi cama yapışmış bize azarlamaya hazırlanıyordu. Bizi görünce yüzünde her seferkinin 10 katı bir nefterle perdesini kapattı. Tam dede perdeyi kapatırken İrem ve yanında da esmer iskeletor ve fazlasıyla güzel giyinimli, sırma boylu bir kız belirdi. Bize doğru geliyorlardı.
- Herhalde bizi arkadaşınla tanıştıracaksın İrem? dedim.
- Aslında o benim arkadaşım değil, Almanya'dan gelen kuzenim Ece. Birkaç hafta bizimle kalacak.
- Merhaba! dedi garip bir aksağanla. Ve ardından da tanışma faslı izledi. Murat:
- MÜSLÜMAN MISIN? dedi bağırarak.
- Almanya'da yaşıyor olmam Müslüman olmadığım anlamına gelmez. Tabi ki de Müslüman'ım! Kuzey:
- Almanca küfür öğretsene! Ama en ağırlarından olsun.
- Hayır olmaz! Siz erkeklerin ırkı ne olursa olsun hepiniz aynısınız, odunlar!
- Ece abla bari argo öğret bak ben ne biliyorum WTF, WTF, dedi Sarp.
- Sarp eve gidince döverim seni sakın ha söyleme bu kelimeyi insanların içinde! dedim.
WTF, WTF, WTF! diye bağırmaya devam etti.
- Aynı zamanda da ne yaşta olursanız olun... Uff hayır öğretmeyeceğim! Ne zaman başka bir ülkeye gitsem hep bu soruları soruyorlar, soracak soru mu kalmadı da bunları bulup da getiriyorsunuz? dedi sinirlenerek.
Ece fazlasıyla haklıydı. Fakat ben de ondan bir şey rica etmeden duramayacaktım:
- Almanca herhangi bir cümle kursana, dedim. Yüzünü somurttu, "Uff..." dedi. İrem, Ece'nin sinirlendiğini görünce:
-Neden kamelyaya gitmiyoruz? Hem başka konulardan da konuşailiriz, dedi ve herkes yine kamelyaya yöneldi. Fakat kamelyaya varmadan erkek takımı biraz erkekçe konuşmak için ayrıldılar ve bizi yeni konukla baş başa bıraktılar. Tüm kızlar olarak konuştuk konuştuk...
***
Hava karardı, akşam oldu. Herkes yine dışarıda toplandı. Saklambaç oynamaya karar verdik. Gerçi her oynayışımızda başımızı derde sokuyorduk fakat... Herneyse, Bu sefer İrem 100'e kadar hızlı saymaya razı oldu ve atik bir şekilde bağıra bağıra koşmaya başladık. Yaşlı adamcağız yine bize "Sizi jandarmaya şikayet edeceğim!" diye bağırıyor ve elindeki telefonu gösteriyordu. Her seferinde artık aynı şeyleri duymak artık bizim için bir rutin olmuştu.
Bir kaç kere ebe değişti ve sokağın başında bir ışık göründü. Eyvah, yoksa dede sözünde mi durmuştu..?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yaz Öyküsü
Ficção AdolescenteÇocuksu ve kendini çocuk hissedenlere bir yaz öyküsü... Yeni maceralar, yeni anılar, yeni arkadaşlıklar... Emir "Sizin site hep böyle keyifli mi, doğrusu böyle komik bir siteye daha önce hiç gelmemiştim." dedi gülerek. Aysima da "Biz hep böyleyiz...