"Hey Sırma, şunu dinle." Başımı Sevil'e çevirip elindeki telefona baktım. "Serendipçe mutlu tesadüf demekmiş."
Gülümsedim. "Hoşmuş." Elimdeki kitabı okumaya devam ettim.
"Bak, şunu dinle," dediğinde gözlerimi devirdim. "Opia, birinin gözüne baktığında oluşan belirsiz seni tedirgin ya da mutlu eden hisse denirmiş."
"Sevil bu kitabı gerçekten bitirmek istiyorum o yüzden... Bir dakika, ne dedin?"
Bana sırıtarak baktı. "Kitabını oku sen."
"Hey. Söyle şunu."
"Opia. Birinin gözüne baktığında oluşan belirsiz, seni tedirgin ya da mutlu eden his."
İşte buydu.
Mazhar'la ilk bakıştığımız anı yeniden hatırladım. O anı bir kelimeyle ifade etmek gerekirse bu kelime tam uyuyordu. Opia.
S: hayatta mısın
M: evet leydim
S: kafanı kıracağım söyleme şunu
M: yazma çalışmaları nasıl gidiyor
S: birkaç şey şekillenmeye başladı ama hala yazamadım
M: yarın buluşalım mı
S: çıkma teklifi etmiyorsan olur
M: sana. kur. yapmıyorum.
sakın kırılma ama gerçekten tipim değilsin
ayrıca arkadaş olma fikri mantıklı gelmeye başladı
S: sen de benim tipim değilsin merak etme
buna sevindim
arkadaş mıyız
M: arkadaşız
S: güzel
M: yarın klinikte ol saat 2'de
S: neden klinik
M: neden olmasın
S: pekala
M: hayatta kalmaya çalış
S: sen de
xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
opia
Teen FictionYazar olmak isteyen ama aradığı ilhamı bulamayan bir kadın ve hayallerinin önüne bariyerler dizilmiş yalnız bir adam bir gün aynı klinikte karşılaşırlar. xxx İthaf: Şafak sökerken öten horoza ve kuşlara. Şevval'e. Kedim Bulut'a. Nazlı'ya. Birde kız...