yirmi altı

2.8K 349 94
                                    

"Evet, nasılsın bakalım Sırma? İlhamını bulabildin mi?"

Boğazıma çöken yumruyu yutkundum ve hafifçe gülümsedim. "Tavsiyeniz işe yaradı. Biriyle tanıştım ve kitabı yazmayı bitirdim. İki ay gibi bir sürede."

Doktorun gözleri irileşti ve oturduğu yerde dikleşti. "İki ay içerisinde mi? Vay canına. Buna sevindim. İlhamını getiren kişiyle hala beraber misin?"

Önüme düşen minik saçı elimle geriye doğru ittim. Saçlarım uzuyordu.Sorduğu soruya cevap veremedim. Doktor beni bekledi ama cevabı alamayınca problemimin bu olduğunu anladı. Boğazını temizledi. "Bugün ne için buradasın? Yeni bir ilhama mı ihtiyacın var?" 

"Ben... Birine ulaşamıyorum. Belki siz... Onu görmüşsünüzdür diye düşündüm." Nefesimi yavaşça üflediğimde doktor gözlerini kıstı. "Kimden bahsediyorsun?"

"Mazhar. Mazhar Kutlu."

"Mazhar mı? Ah. O taşındı. Artık İstanbul'da yaşamıyor."

Titreyen alt dudağıma eşlik eden dolan gözlerimle baktım doktora. "Size... Size herhangi bir iletişim adresi bıraktı mı?"

"Hayır. Yaklaşık iki hafta önce vedalaşmaya geldi. Aslında tedavi iyi gidiyordu, neden taşındığını anlayamadım."

Yumruklarımı sıktım. Anlaşmamızın bittiği zamanda gitmişti. Anlayamıyordum... Benden neden kaçıyordu?

"Bakın... Hastalarınızın özel hayatını başkalarıyla paylaşmadığınızı biliyorum ama benim onun hakkında bilmem gereken şeyler var. Ben... Onu kaybetmek istemiyorum. Sırf onu yargılayacağımı düşündüğü için iletişimi kesti ve çekip gitti. Ortada öylece kalakaldım. Lütfen... Lütfen ona ne olduğunu anlatır mısınız?"

Doktor rahat tavrını bir kenara bırakıp üzüntüden buruşan suratıma baktı bir süre. "Sana bunları anlatmam doğru olmayacak. Ancak Mazhar'ı umursayan tek kişi sensin, biliyorum. Senden bahsetmişti."

Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. "Benden mi bahsetti?"

"Evet. Seninle geçirdiği güzel vakitten ve hissettiklerinden bahsetmişti." Neler söylediğini bilmek istiyordum ama şimdi olmazdı. Şimdi asıl konu Mazhar'dı.

"Pekala... Kazayı biliyor musun?" diye sordu doktor.

"Evet. Ölen kişi sanırım kardeşiydi."

Doktor hafifçe başını salladı. "Babasının sayesinde hapse düşmedi. Ama hapse düşmediği için kendinden daha çok nefret ediyor. Cezasını çekmek istiyordu."

"Ama o suçlu değil ki. Onu o öldürmedi. Sadece bir kazaydı."

"Sırma... Kendini Mazhar'ın yerine koyduğun zaman bunu düşünmesinin çok doğal olduğunu anlarsın. Direksiyon başında kendisi vardı."

Şakaklarımı sıkıp derin bir nefes aldım. "Daha sonra ne oldu?"

"Çok uzun süre bunalımdaymış. Ailesi, arkadaşları, herkes onu suçlamış. Sonra o da intihar ettiği izlenimini verip kaçmış."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl?"

"Bir intihar mektubu bırakmış. Bulunmak istemediği bir yerde kendini öldüreceği yazıyormuş mektupta. Ailesi perişan olmuş. Bunun vicdan azabı da üzerine yüklenince gerçekten intihar etmiş. Tabii başarısız olmuş. Üniversiteyi zorla bitirmiş ve en sonunda burada kendine bir hayat kurmuş. Sonra buraya gelmeye başladı."

Tepkisiz bir şekilde dolu gözlerle doktoru izliyordum. Atlattığı şeyler çok ağırdı. Çok fazla ağırlık kaldırmıştı ve sanırım şimdi de pes etmişti. Doktor konuşmaya devam etti. 

"Anksiyete ve bunalımdan dolayı burada dört aya yakındır tedavi görüyordu. Ailesi intihar etmediğini, yaşadığını öğrendiğinde onu daha çok hırpaladılar. Son zamanlarda her şey çok iyiye gidiyordu. Vedalaşmaya geldiği gün, buraya geldiği ilk günkü gibiydi. Şaşırdım ve onu sorguladım. Seninle nasıl olduğunu sordum. Söylediği tek şey yine başarısız olduğuydu. Bir yerlerde yaşamaya devam edeceğini söyledi. Ve..." Doktor çekmecelerden birini karıştırdı ve dörde katlanmış bir kağıt çıkardı. "Buraya gelirsen, sana bunu vermem gerektiğini söyledi."

Titreyen elimi kağıda uzattım ve korkarak elime aldım. Bu beni hem mutlu etmişti, hem de daha çok sinirlendirmişti. Buraya gelmeseydim ona dair hiçbir şey öğrenemeyecek miydim yani? Beni denemiş olmalıydı.

Kağıdın üzerinde sadece minik bir kalp vardı. Doktora bir kez baktım ve kağıdı hızlıca açtım.

"Merhaba.
Sana bu şekilde ulaştığım için kızgın olmalısın. Yüzünün aldığı şekli tahmin edebiliyorum... 

Sana başımdan geçenleri anlatmaması için onu tembihledim. Ama eğer anlattıysa, bil ki bunları benden duymaman çok daha iyi. Tepkini görmek istemiyorum. Bana acımanı da istemiyorum. Sırma... Aslına bakarsan ben senden hiçbir şey isteyemeyecek kadar utanıyorum.

Keşke başka bir zamanda, başka bir yerde tanışmış olsaydık. Bana kızma. Tedavi olmam gerek. İyileşmem için uzak kalmam gerek. Son yaşadıklarımız için sana kızgın ya da kırgın değilim. Sen de bana kızma.

Şey birde... Seni seviyorum. Bunu sana sesli bir şekilde söyleyip sıcak dudaklarından öpmeyi çok isterdim ancak biliyorsun, ben utangaç herifin tekiyimdir.

Kendine çok iyi bak güzelim. 
Hoşça kal.

-sevdiğin pislik."

Ellerimi yüzüme kapatıp sessizce ağladım. Ona karşı aynı anda birçok şey hissettim. Öfke, kırgınlık, özlem, sevgi. Başım bu hislerden dolayı dönünce çantamdan çıkardığım suyu kafama diktim. Hiçbir şey söylemeden yerimden kalktım ve klinikten çıktım. Soğuk hava yüzümü acıtana dek dışarıda yürüdüm.

Madem o hayatımdan çıkmak istiyordu, ben de buna izin verebilirdim. Yapmam gereken buydu; ne kadar canımı yaksa da. 

xxx


opiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin