4. gün
Flash'ın yemini verirken dalgındım. Zavallı kaplumbağa iki gündür neden üzgün olduğumu çözmek ister gibi bakıyordu. Üzgün mü? Hayır, neden üzgün olmalıydım ki? İki haftadır tanıdığım bir adam beni nasıl üzebilirdi? Buna ben mi izin vermiştim? Oysaki kolayca kendinden ödün vermeyen biriydim.
Telefonum çaldığında odanın diğer ucuna gittim. Mazhar arıyordu. İki gündür ilk kez arıyordu. Açmak istiyordum. Söylediği şeylere rağmen onunla konuşmak istiyordum.
"Efendim?"
"Merhaba Sırma."
"Merhaba."
"Ben..." Birkaç saniye duraksamanın ardından konuşmaya devam etti, "Sana kendimi yanlış ifade ettiğimi gördüm." Ses çıkarmadım.
"Ben, o gün seni gördüğümde senin de benim gibi olduğunu düşünmüştüm. Birbirimize iyi gelebileceğimizi düşünmüştüm." Kalbime batan minik bir iğnenin etkisiyle gözlerimi yere indirdim. Hala sessizliğimi koruyordum.
"Beraber iyi vakit geçiriyorduk, öyle değil mi? Birbirimize yararımız dokundu." Evet, gerçekten de öyle olmuştu. Ama atladığı bir nokta vardı.
"Başka biri olsa da aynısını yapabilirdiniz Mazhar, değil mi?"
"Sırma..."
"Başka biri olsa onun da yararı dokunurdu sana. Değil mi?"
"Hayır."
"Öyle söyledin."
"Ama aslında onu söylemek istemedim. Çünkü bu gerçek değil."
"Yalan söylüyorsun."
"Yalan söylemediğimi biliyorsun. Yalan söylediğimde anlıyorsun."
Duraksadım. Haklıydı. Konuşmaya devam etti. "Yanımda kalmanı istiyorum çünkü uzun zamandır kimseyle böyle vakit geçirmiyorum. Evet, çok bencilce biliyorum ama aynı zamanda sana yardımcı olmuyor muyum?"
Oluyordu. Gerçekten oluyordu. Ama ona bunu itiraf edemezdim. "Sırma, öyle şeyler söylememin tek nedeni ileride bana kızacağını biliyor oluşum."
"Sana neden kızayım ki?" Seni kullandığı için. Senden birçok şeyi gizlediği için. Senin adına konuştuğu için.
"Yaptığım şeyler yüzünden. Sahip olduğum zihin yüzünden. Geçmişimde bana yapılan şeylere karşı duruşum yüzünden."
"Bunlar olağan şeyler değil mi? Geçmişinle ilgilenmiyorum."
"Herkes karşısındakinin geçmişiyle ilgilenir."
"Ben ilgilenmiyorum."
Sustu ve odasının içinden gelen slow şarkıyı duymaya başladım. Bir dakika kadar böyle bekledik. İlk konuşan ben oldum. "Sana kızgın değilim. Sadece kırıldım."
"Seni kırmak istememiştim. Özür dilerim."
"Senden uzaklaşmamı istiyorsan eğer açıkça söyle. Yalanlara başvurma."
"İstemiyorum."
"Ve benim adıma kararlar verme. Benmişsin gibi düşünmeye çalışma."
"Pekala. Özür dilerim."
"Ben de özür dilerim."
"Ne için?"
"İlham olarak seni kullandığım için."
Gülüşünün sesi kulağıma doldu. "Benim için bir şerefti leydim."
Güldüm. "Pisliksin." Rahatlamışçasına nefesini verdi. "İçim ferahladı."
"Benim de." Yüzüne dokunduğum anı hatırladım. Beyaz teni sıcaktı. Bu an neden bir anda zihnime düşmüştü ki?
"Yarın okuluma gelsene. Çıkışta bir yerlere gidebiliriz."
"Saat kaçta?"
"Öğleden sonra 2 gibi."
"Bana uyar."
"Harika," deyip saçlarımı çekiştirdim. Neden geriliyordum? Kalbime batan minik iğnenin sızısı hala oradaydı. "Hoşça kal."
"Görüşürüz."
Telefon kapandığında kalbimin olduğu yere dokundum. Bu çocuk kalbime iğne batırmayı nasıl beceriyordu?
xxx
"i think i'm ready to be your only one." -deniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
opia
Teen FictionYazar olmak isteyen ama aradığı ilhamı bulamayan bir kadın ve hayallerinin önüne bariyerler dizilmiş yalnız bir adam bir gün aynı klinikte karşılaşırlar. xxx İthaf: Şafak sökerken öten horoza ve kuşlara. Şevval'e. Kedim Bulut'a. Nazlı'ya. Birde kız...