sekiz

3.3K 358 85
                                    

M: hey (03.26)

nasılsın

S: bu saatte neden uyanıksın

M: sen neden uyanıksın

S: uykum yok

M: benim de 

S: anladım

M: nasılsın, demiştim

S: sıkıldım sen

M: iyi olmadığımı söylemek zorundayım

çünkü şu an iyi rolü yapamayacağım

S: noldu

M: bir şey olmadı sadece kriz geçirdim 

S: ne

ne krizi

Bademgöz arıyor...

Açmak istemiyordum. Sesimi bu şekilde duymasını istemiyordum ama konuşmak istiyordum. Beni tedirgin etmeyen sayılı kişilerden biriydi. Telefonu açtım.

"Heeey, n'aber güzelim?"

"Mazhar? Ne oldu anlatır mısın?"

Nefesimi üfledim. Bu konudan bahsetmek istemiyordum. Yapamazdım. Bunu söyledikten sonra benden uzaklaşacaktı. Bunu biliyordum. 

"Sadece kriz işte. Sinir krizi. Annemle tartıştım." Yalan değildi ama krizin sebebi bu değildi. Söylemezdim. Şimdi zamanı değildi. 

"Üzerine gelmek istemiyorum ama bir şeyler sakladığını düşünüyorum."

"Herkes bir şeyler saklar Sırma."

Sessizleşti. O böyle sessizleştiğinde beyninin içini öyle çok merak ediyordum ki. Ne düşündüğünü bilmek istiyordum. Bu istek kafa derimi sıyıran bir bıçak gibiydi. Sebebini anlayamıyordum. Çarpıcı bir özelliği yoktu ama sıcaktı. Bakışları ve teni gerçekten sıcaktı. Dün bileğini tuttuğumda onun bir soba olduğunu düşünmüştüm hatta.

Sıcaklığı sadece fiziksel değildi. Kelimeleri bile sıcaktı. Gülüşü de öyle. Bu seferki arkadaşımı gerçekten iyi seçtiğimi düşünüyordum. 

"Ne yapıyorsun?" diye sordu çocuksu sesiyle. 

"Tavanı izliyorum. Sen?"

"Ben de."

"Tavanın ne renk?"

Güldü. "Gerçekten bunu merak mı ediyorsun?"

"Evet."

"Beyaz."

"Hey. Benimki de. Aynı yere bakıyorsak aynı yerdeyiz demek olmuyor mu bu?"

Düşünür gibi bir ses çıkardı. "Sanırım öyle oluyor."

"Bana bir şarkı söyleyebilirsin. Uyumak istiyorum."

"Şarkı mı? Uyuman için mi?"

"Evet. Beş dakikalığına annem olabilirsin." 

Yine sessizleşti. Keşke Edward olsaydım ve onun zihnini okuyabilseydim. "Pekala."

"Ne söyleyeceksin?"

"Alec Benjamin, Must Have Been the Wind."

Bilmiyordum ama seveceğimi düşündüm. "Dinliyorum." Boğazını temizledi ve nefes alıp verdi. Sanırım heyecanlanmıştı. Gülümseyerek beklemeye başladım.

"I heard a glass shatter on the wall in the apartment above mine,
Üstümdeki dairede duvarda bir camın parçalandığını duydum,

At first I thought that I was dreamin,
İlk önce rüyada olduğumu düşündüm,

But then I heard the voice of a boy*,
Ama sonra bir oğlanın* sesini duydum,

And it sounded like he'd been cryin,
Ve ağlıyormuş gibi geliyordu,

Now I'm too worried to be sleepin.
Şimdi uyumak için fazla endişeliydim.

Yüzümdeki gülümseme yavaşça soldu. Sesi kadife gibiydi. Ve şarkının sözleri...

"We can talk about the noise, when you're ready, but 'til then,
Gürültü hakkında konuşabiliriz, hazır olduğunda, ama o zamana kadar,

I'll say, "It must have been the wind, must have been the wind,
"Rüzgar olmalı, rüzgar olmalı." diyeceğim,

Must have been the wind, it must have been the wind.
Rüzgar olmalı, rüzgar olmalı."

Sustuğunda gözlerimin dolduğunu fark ettim. Dişlerimi sıktım ve sağ avuç içimi gözüme bastırdım. "Teşekkür ederim," dedim kısık sesle.

"Artık uyuyabilirsin," dedi. Bir fısıltıyı andırıyordu. Rahatlatıcı bir fısıltı.

"İyi geceler güzelim."

"İyi geceler."

xxx

*: şarkıda normalde girl olarak geçiyordu ama kitap için ufak bir oynama yapıp boy yazdım. telif yememe duası enter. :D 

düşüncelerinizi ve tavsiyelerinizi buraya yazarsanız müteşekkir olurum. sizi sevirem. -deniz.

opiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin