3.8

3.8K 306 62
                                    


Eşyalarımı toparlarken Jungkook'u aramıştım. 10 dakikaya geleceğini söylemişti bu yüzden yavaş yavaş toplanıyordum.

İşimi hallettikten sonra okuldan çıktığımda saat 5'e geliyordu yani 4 saatimiz vardı. Dışarıda beklemeye başladım. Dediği gibi 10 dakika sonra gelen Jungkook ben arabaya binerken oldukça mutlu görünüyordu.

"Selam"

"Selam"

"Akşam için bir şeyler hazırlayacağım, bana gidelim." dediğimde başını salladı ve sürmeye başladı. "Neden mutlusun?"

"Bilmem yüzünü görünce mutlu oluyorum." Bakışları sadece iki saniyeliğine beni bulmuş, sonra önüne dönerek yola bakmaya devam etmişti. Yan profili çok güzeldi, küçük burnu, biçimli dudakları..

Başımı çevirip dışarıyı izlemeye başladım, suratını daha fazla izlersem benim için iyi şeyler olmazdı çünkü.

"Neden sesin soluğun çıkmıyor? Bir şey mi oldu?" dedi tedirgin bir sesle.

"Yorgunum sadece."

"Eve gidince sana masaj yaparım istersen." Kaşlarını aşağı yukarı oynatarak konuştu. Bu hâline gözlerimi devirdim. "Ne? İyi masaj yaparım."

"İhtiyacım olursa söylerim Jungkook." Güldüm.

Eve gelene kadar konuşmamıştık. Asansördeyken çantamdan anahtarlarımı çıkardım ve inince kapıyı açtım.

Eşyalarımı girişe asarken Jungkook da ceketini çıkarmıştı. Üstündekileri yeni fark ediyordum. Beyaz tişört, siyah pantolon olan sade kombinini metal küpeler ve yüzüklerle tamamlamıştı. Dağınık saçları da her zamanki gibi ben buradayım diye bağırıyordu.

"Beni süzmen bittiyse geçelim mi?" dediğinde kendime geldim ve mutfağa girdim. "Ne yapacaksın?"

"Kurabiye"

Malzemeleri çıkardıktan sonra tarifi açtım ve eksik bir şey olup olmadığına baktım, her şeyin tam olduğunu gördükten sonra yoğurmaya başladım. Dikkatle beni izliyordu.

"Bugün video çekiminiz yok muydu?"

"İptal oldu." Belini tezgaha yasladı ve izlemeye devam etti. "Duyduğuma göre şu yeni çıkan makyaj markasından modellik teklifi almışsın."

Başımı olumlu anlamda salladığımda devam etti. "Kabul edecek misin?"

"Bilmem, daha önce hiç modellik yapmadım. Becerebilir miyim onu bile bilmiyorum." dediğimde kollarını göğsünde bağladı.

"Sen ve becerememek? Hiç sanmıyorum. Her şeyde yeteneklisin Rosé, kamera karşısına geçip üç beş pozu çok rahat verirsin." Ondan böyle iltifatlar duymak içimde hoş bir his uyandırmıştı.

Hamuru toparlamıştım ama yumuşak olmuştu, biraz daha un gerekliydi.

"Jungkook yarım bardak daha un koyar mısın?" Paketten yarım bardaklık ölçüyü kaba boşalttığında tekrar yoğurmaya başladım.

"Bir şey eksik sanki." Sinsice gülerken hiç beklemediğim bir şey yaptı ve burnuma un sürdü. "Hah şimdi oldu."

Yoğurmayı bırakmış düz bir ifadeyle ona bakıyordum, o ise bana gülümsüyordu.

"Asık suratınla bile güzelsin." Yanağıma öpücük bıraktığında huylanmış ve biraz da utanmıştım.

"Önemli bir şey yapıyorum, sırası mı şimdi?" dedim kabımla beraber ondan biraz uzaklaşarak.

"Biliyor musun, utanınca ayrı tatlı oluyorsun." dedi ve kollarını arkadan belime dolayıp başını omzuma yasladı.

Olduğum yerde taş kesilmiştim, nefesimi tuttuğumu fark ettiğimde gevşemeye çalışarak konuştum.

"Sevgi pıtırcığına dönüştün resmen bir dakikada." Yoğurmaya devam ediyordum ama hemen dibimde olması ve o kendine has kokusu bana hiç mi hiç yardımcı olmuyordu.

"Sayende" dedi gülerken. "O pembeleşmiş yanaklarını görünce dayanamıyorum bir anda sevgi pıtırcığı oluyorum işte." Burnunu boynuma sürtmeye başladığında kalp krizimin yakın olduğunu anladığım için kollarından çıkarak kenardaki kurabiye kalıplarını elime aldım.

"Şekillendirmeme yardım etmek istersen asla hayır demem." deyip kalpli ve ayıcıklı şekilleri elimde salladığımda ayıcıklıyı aldı. Ellerini yıkadıktan sonra benimle beraber teker teker şekil vermeye başladı.

Sonunda bittiğinde tepsiye dizdik ve fırına verdik.

"Bence bir masajı hakettin." Sırtımın ağrısına kesinlikle iyi gelirdi.

"Bence de." dedim ve beraber içeri geçtik. Koltuğa bağdaş kurarak oturduğumda arkama oturdu ve masaj yapmaya başladı. Yavaş yavaş gevşemeye başladığımda masaj konusunda gerçekten söylediği kadar iyi olduğunu anladım. Normalde dokunuşları yakarken şu an acımı alıyordu.

Bu çocuk nasıl bir şeydi böyle?

Gerçekten onu sevgi pıtırcığına dönüştüren ben miydim? Mesajlaşırken o kadar terslememe ve sinir bozuculuğuma rağmen hâlâ tatlı olduğumu düşünüyordu. Bir şeyleri değiştirebilme gücüm olduğunu bilmiyordum.

Yirmi dakikanın sonunda evi saran kokuyla kurabiyelerin piştiğini anladım ve fırına bakmaya gittim. Olmuşlardı ve harika gözüküyorlardı.

Çıkardıktan sonra soğuması için tezgaha koydum ve dayanamayarak ufak bir parçasını ağzıma attım. Her zamanki gibi güzel olmuştu.

İçeri döndüğümde Jungkook'u uyuklar bir şekilde buldum. Örtü alıp geri döndüğümde yanında büyük bir boşluk bırakarak koltuğa yatmıştı. Üzerin örtüyü örttükten sonra "Birlikte uyuyalım." deyip bileğimden tuttu ve beni yanına çekti.

Elini belime dolamıştı ve koltuk küçük olduğu için daha çok birbirimize yapışmamızından dolayı nefesi ensemdeydi.

Bu şekilde uyuyabileceğimi sanmıyordum ama göz kapaklarım çoktan uykuya yenik düşerek kapanmaya başlamıştı.

Alacaklı gibi çalınan kapının sesine sıçrayarak uyandığımda Jungkook'u da uyandırmıştım. Kızların geleceğini tamamen unutmuştum ve şu an kapıyı açtığımda karşımda üç tane çatık kaş görmeyi beklemiyordum.

"Yarım saattir kapıyı çalıyoruz, nasıl bu sese uyanmazsın Rosé?" diyerek içeri girdi Lisa.

O sırada Jungkook da kapıdan başını uzatmıştı ve bize bakıyordu. İkimizin de uykudan kalktığı belliydi, kızların bunu anlamaması için salak olmaları gerekiyordu ve kızlar asla salak değillerdi.

Jungkook'u gören Lisa şaşkınlık ve imayla konuştu. "Demek bu yüzden uyanmadın." Elindeki poşetleri mutfağa bıraktıktan sonra salona geçerken devam etti. "Naber Jungkook?"

"İyi"

Diğer kızlar da poşetleri bırakıp içeri geçtiğinde Jungkook ceketini giyiyordu.

"Lisa sürekli ima yapar artık sana." deyip güldü.

"Çok komik gerçekten." Göz devirdim ve kapıyı açtım.

"Neyse güzelim ben kaçayım artık." ayakkabılarını giydikten sonra doğruldu. Güzelim demişti.

Yanağımdan öptüğünde yine beklemediğim için şaşırmıştım ve gözlerim büyümüştü. Yanağını bana doğru uzatarak onu öpmemi bekledi. Ama şu an ona kızgındım, beni Lisa'nın imalarıyla yalnız başıma bırakıyordu, üstelik bununla dalga geçmişti.

Başımı olumsuz anlamda salladığımda başını yana yatırdı. "Sen kaybedersin tatlı kız."

Asansöre bindi ve gitti.

play me like a violin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin