4.4

3.3K 235 82
                                    


"Bak şimdi topu şöyle tutman gerekiyor." deyip topu elleri arasına aldı ve kollarını kaldırarak pozisyonu gösterdi.

Canımız sıkıldığı için sahada biraz basketbol oynamak istemiştik, havanın karanlık olması bizim için iyiydi. Sahil yolundaki lambalar etrafı aydınlatıyordu ama yine de çok net bir ortam yoktu, hafif loştu.

Şimdi de Jungkook bana oynamayı öğretiyordu çünkü ne kadar lisede oynamış olsam da şu an hiçbir şey hatırlamıyordum.

Başımı salladığımda topu bana verdi. Ellerime bıraktığı topu az önce onun tuttuğu gibi tuttum ve pozisyonu gösterdim.

"Biraz daha şöyle." diyerek kollarımı sola kaydırdı. "Şimdi atmayı dene."

Yerimde hafif esneyerek ve pozisyonu bozmadan topu gönderdiğimde zorlanmadan potaya girdi, ellerimi birbirine çırptım.

"Çabuk öğreniyorsun."

"Lisede beden dersinde hoca bir şeyler öğretiyordu ama basketbola karşı pek ilgim yoktu, o yüzden sadece ders için öğreniyordum." dediğimde topu yerde sektiriyordu ama gözleri gözlerimdeydi. "Biraz çalışırsak daha iyi oynayabileceğime eminim."

Yarım saat kadar daha oynadığımızda en azından ikilik çizgisinden topu atabiliyordum ve biraz savunma yapabilecek durumdaydım.

"Tamam hadi şimdi ciddi ciddi oynayalım." dedim kendime güvenerek. Kaşlarını kaldırdığında gülümsüyordu, dudaklarını yaladı ve istediğim cevabı verdi.

"Tamam" Dağılan saçlarımdan tokamı çıkardım ve öncekine nazaran daha sıkı ve tepeden bir at kuyruğu yaptım. Bakışları saçlarımda dolaştı, saçımı toplamamı seviyordu.

Önce ben başlayacaktım. Topu sektirerek çizgiye geçtiğimde aramızda biraz mesafe bıraktı ve kollarını hafifçe açarak savunma yapmaya başladı. Sağ sol yaparak onu atlattığımda doğruca potaya gittim. Karenin köşesine doğru attığımda top içeri girdi. "Sayı"

Yine bendeydi, topu alarak çizgiye geçtim. Bu sefer kolay olmayacaktı, biliyordum. Ben kaçmak için adımlar atarken topu tek hamlede elimden aldı ve sadece birkaç adım atıp olduğu yerden potaya gönderdi. İyi bir sayı almıştı.

Yaklaşık bir saat boyunca hiç durmadan bu şekilde oynadık. Hava soğumaya başlamıştı ama ikimiz de adrenalinden bunu anlamıyorduk. Üstümüzdeki kıyafetlerin rengi değişmiş, suratlarımız ter içinde kalmıştı.

Arayı açıyordu, ona yetişmem gerekiyordu ama ne zaman topu potaya atmaya yeltensem bana blok koyuyordu. Hile yapmalıydım ya da cazibemi kullanarak onu birkaç saniyeliğine geciktirmeliydim.

Topun bende olması işime gelmişti, başlama noktasına geçtiğimde hemen dibimde bitti. Nefes nefese birbirimize bakıyorduk. Başlamam için bekliyordu fakat topu yerde sektirmek yerine aramızda olan mesafeyi kapatarak ona bir adım attım. Hâlâ ne olduğunu anlayamamıştı, daha fazla beklemeden parmak ucumda yükseldim ve dudaklarına bir öpücük bıraktım. Beklemediği aşikârdı, gözleri açıldığında geri çekildim ve sol tarafından çıkarak potaya gittim. Attığım sayı skoru biraz daha birbirine yaklaştırırken dönüp ona baktım.

Kollarını göğsünde bağlamıştı ve dilini yanağında gezdiriyordu. "Hile yaptın."

Güldüm. "Sevgilimi öptüm diye neden hile yapmış olayım?" dedim.

"Uyanıksın Rosé." dediğinde yüzüme sevimli bir ifade takındım ve omuzlarımı silktim.

Sıra yine bendeydi. Aramızda çok bir fark yoktu, üçlük atsam farkı kapatırdım. Ama sorun şuydu ki ben üçlük atamıyordum. Risk almalıydım.

play me like a violin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin