"Tamam şimdi açabilirsin gözlerini." dediğimde gözlerini yavaşça araladı. Mumların ışığından gözlerinin parıltısını görebiliyordum. "Dilek tut ve üfle.""Tek ve en büyük dileğim yaklaşık bir saat önce gerçekleşti. Dileyebileceğim başka bir şey yok." dedi ve ben ona şaşkınlıkla bakarken mumları üfledi.
Beni öptüğünde ona karşılık vermiştim ve sonra orada boşuna vakit öldürdüğümüzü düşünüp aşağıdakilere bir şey söylemeden apar topar evden çıkmıştık. Gece yarısına beş dakika kalmıştı ve biz şuan sahil kenarında, çimenlerin üstünde onun doğum gününü kutluyorduk. Tanımadığı insan topluluğunun içinde kutlamaktansa sadece benimle samimi bir şekilde kutlaması daha güzeldi.
Az önce onun tek ve en büyük dileği olduğumu söylemişti, bu gece duyduğum en güzel şey bu olabilirdi gerçekten.
Her zaman mantığına göre hareket eden bir insan olmuştum ama şuan doğru şeyi yapıyordum, kalbim ilk defa doğruyu seçmişti.
Açık bir pastaneden bulduğumuz küçük pastayı bıçakla iki böldüm. Yarısı benimdi, doğum günü çocuğu diye pastanın çoğunu ona yediremezdim, şuan en az onun kadar bu pastada hakkım vardı.
Çatalını batırdı ve büyük bir parçayı ağzına attı. Ben de gözüme büyük gelen bir parçayı ağzıma attım ama çeviremiyordum ağzımda. O bu hâlime gülerken zar zor çiğnediğim pastayı yuttum. Kollarını geriye yaslamıştı ve bacaklarını uzatmıştı, gülerken başını geriye doğru atıyordu ve karışımda inanılmaz güzel bir manzara oluşturuyordu.
Üzerime doğru eğildi, dudakları iki saniye dudaklarımla buluştuğunda ne olduğunu anlayamadan geri çekilmişti.
"Krema kalmış da, alayım dedim." dedi muzipçe gülümserken.
"Sen de iyi alıştın öpmeye." derken ikinci çatalımı alıyordum.
"Niye öpemez miyim? Hem kızmıyorsun da."
Ağzım dolu konuşmaya çalıştım. "Ne yapmaya çalıştığını anlayamadan öpüyorsun, tepki bile veremiyorum."
"Demek tepki veremiyorsun. Öyleyse neden ilk öptüğümde karşılık verdin?" dediği şeyle ağzımdakini yuttum ve içeceğimden bir yudum aldım. Beklemediğim bir soruydu ve sorun şuydu ki ben de tam olarak neden karşılık verdiğimi bilmiyordum. Sadece ikimizi de bu anlamsız durumdan kurtarmak istemiştim. Ama bunu ona söyleyemezdim o yüzden konuyu değiştirmeye karar verdim.
"Hediyeni vermeyi unuttum. Bekle de getireyim." dedim ve ayaklandım.
"Güzel değiştirdin konuyu, ama sorumun cevabını eninde sonunda alırım ben." Arabaya doğru giderken kendi kendine mırıldandığını duymuştum.
Hediyeyi yanıma almayı akıl etmiştim iyi ki. Arkamızdaki arabanın arka koltuğundaki büyük paketi aldım ve eski yerime dönüp oturdum.
Hediyemi verdiğimde dikkatle paketini açtı ve gördüğü şeyle şaşkınlık içinde gözlerime baktı.
"Rosé bu çok güzel, cidden." Elini resmin üstünde gezdirdi.
İkimizin çekindiği bir fotoğrafı resmetmiştim, en güzel ve özel hediyenin bu olabileceğini düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
play me like a violin
Fanfictionsunfloweroce: insanları kolayca kırabilecek kapasiteye sahipsin sunfloweroce: ve ben sana bunu yapman için ikinci bir şans vermeyeceğim Görüldü✔️✔️ [ Jeon Jungkook & Rosé Park ] 2019