Bölüm 3

120 22 2
                                    

Maya, gece yaşadığı tatsız olaylara rağmen sabah mutlu bir şeklde açtı gözlerini. Çünkü artık hayatının tamamen değiştiğini umuyordu. Biricik arkadaşıyla birlikte gece aynı yatakta birbirlerine sarılarak uyumuşlardı. Şimdi ise oldukça neşeli ve canlıydı.
Saçlarını karıştırarak yataktan çıktı ve banyoya gitti. Aynanın karşısına geçip yüzünü yıkadıktan sonra kendini uzun uzun inceledi. Geçmişten kalan bir sürü yara ve iz vardı yüzünde ama "geçmiş geçmişte kaldı. Artık sadece önüme bakıp içimden geçen her şeyi yapacağım. Hayallerimi öldürmeyeceğim bir daha.
Onlar yaşadıkça ben de yaşayacağım," diyerek kendini telkin etmeye çalışıyordu genç kız.
Biriyle konuşmaya ya da teselliye ihtiyacı olduğunda her zaman aynanın karşısına geçip kendi kendine konuşuyordu. Bu onun için en etkili rahatlama yöntemiydi. Kendi terapisini kendisi yapıyordu. İlk önce içinden geçenleri anlatıyordu aynadaki yansımasına. Daha sonra ise yapmak istediklerini ve kendine verdiği sözleri sıralıyordu. Bazen gözyaşları eşlik ediyordu ona bazen de umutları.
Bugün ise bunu yapmaya ihtiyacı yoktu. Çünkü terapisini dün gece evden kaçmadan önce yapmıştı. Geriye sadece kendine verdiği sözleri yerine getirmek kalmıştı.
Dalgalanmış saçlarını topladıktan sonra yavaş ama kendinden emin adımlarla banyodan çıkıp Rüya'nın yanına gitti ve yanağına sıkı bir öpücük kondurdu. Kendini tuhaf bir şekilde enerjik ve mutlu hisseden arkadaşı, şımarık çocuklar gibi gözlerini açtığında ilk önce güzeller güzeli dostunun masmavi denizleri bile kıskandıracak gözlerine baktı. O denizlerde hangi ifade gizliydi merak ediyordu. Gözlerinde cesaret ve heyecan vardı. Bu gördüklerinden emin olunca o da öperek karşılık verdi.
"Günaydın Maya'cığım."
"Günaydın tatlım."
"Nasılsın güzelim, daha iyi misin?"
"Evet, iyiyim. Hem de hiç olmadığım kadar."
"Bundan sonra hep iyi olacaksın. Su akıp yolunu bulacak sonunda."
Uzun bir süre sonra ilk kez güzel bir kahvaltı yapıp okulun yolunu tuttular. Fakültenin yakınına geldiklerinde Rüya, arabasını park etti ve kısa bir yürüyüş yaptılar.
Maya, kurumuş yapraklara bastığında çıkan sesi duyunca kendini tuhaf hissediyordu. İçi bilinmedik bir huzurla doluyordu sanki.
"Denemekten asla vazgeçmeyeceğim. Bu sefer mutluluk benim hayatıma müebbet yiyecek." Cümlesini cesaretini diri tutmak için sürekli tekrar ediyordu içinden. Tam kendini yalnız hissetmeye başlamıştı ki Ada önünden geçtikleri çeşmenin önünde durup avuçlarını suyla doldurdu ve onun yüzüne fırlattı. Maya, sıcak vücüduyla aniden temas eden soğuk suyu hissedince irkildi ama Rüya tatlı tatlı gülüyordu.
"Haydi Maya, gülümse. Artık mutsuzluktan muafsın. Bugün senin günün."
Maya, Rüya'nın haklı olduğunu düşünüp onun başlattığı oyunu devam ettirmeye karar verdi.
"Evet, haklısın, bugün benim günüm. O halde dilediğimiz gibi yaşayalım."
Daha düne kadar mutsuzluğun derinliklerinde boğulurlarken bugün ise zamansız gelen mutluluğun tadını çıkarıyorlardı.
Bir süre sonra gökyüzünü aniden bulutlar sarmaya başlayınca hızlıca fakültenin bahçesine girdiler. İçeri girmeyi düşünürlerken çimlere uzanıp müzik dinleyen Miray ve Aleyna'yı gördüler.
Rüya, hemen Maya'nın kolundan tutup çekiştirerek arkadaşlarının yanına götürdü.
"Ahh! Rüya, kolumu kopardın."
"Afedersin canım. Miray'ı ve Aleyna'yı görünce mutluluğumuzu paylaşmak istedim ama biraz abarttım sanırım."
"Onlar bizden daha mutlu."
-Kendini yerdeki mis gibi toprak ve çiçek kokan çimlere bıraktı.- "Baksana şunlara."
Aleyna, telefondan açtığı rahatlatıcı senfoniyi kapattı.
"Hoş geldiniz kızlar"
Miray, gözlerini açıp arkadaşlarına baktı.
"Ne dersiniz kızlar, bu yağmur bizi burada yakalar mı?"
Aleyna, ellerini başının üzerine koyarak siper etti kendine.
"Hayır ya, açma şu şoma ağzını. Yağmur yağarsa saçlarım mahvolur. Zaten kısacık. Bir de ıslanırsa kabaracak. Elektrik çarpmış gibi görünmek istemiyorum."
Maya, bembeyaz elleriyle yüzünü kapatıp gülmeye başladı. Sesi mutluluktan şarkı söyleyen kuşlar kadar berrak ve samimiydi.
"Canım senin ki de dert mi, yağmur yağarsa ıslanırsın ama eğer kaçmazsan dünyanın en güzel kokusuna ve en romantik görüntüsüne kendi gözlerinle şahit olursun. Hele ki yağmur durduktan sonra bütün güzelliğiyle ortaya çıkıp insanı kendine hayran bırakan gökkuşağı var ya işte o dünyadaki en güzel portre."
"Öyle güzel anlattın ki daha şimdiden heyecanlandım. İlk kez kaçmayacağım yağmurdan."
Herkes kahkahalarla renk kattığı güzel bir sohbete dalmışken, Rüya içindeki fırtınalarla cebelleşiyordu. Söylemek isteyip de söyleyemediği o kadar çok şey vardı ki... Ama susmalıydı. Maya'ya karşı yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Çünkü Maya son zamanlarda o kadar kırılgan biri haline gelmişti ki kimseye belli etmemeye gayret etmesine rağmen içi dolduğunda arkadaşları bunu fark edebiliyordu. Tam gülümserken gözleri Rüya'ya takıldı. İkisi de gözleriyle anlaşıyorlardı sanki. Huyları farklı olsa bile onlar çok iyi dosttular. Belki de onları tamamlayıp dost yapan aralarındaki bu farklardı.
Maya, Rüya'nın bir şeyler söylemek isteyip de çekindiğini biliyordu. Onu rahatlatmak için başını konuş dercesine hafifçe sallayıp gülümsedi. Durumdan memnun olan Rüya' da aynı şeyi yaptı sonra da acele etmeden Aleyna ve Miray'a biricik dostlarının dün gece yaşadıklarını ve artık aynı evde kalmaya başladıklarını söyledi. Aleyna ve Miray aslında dün gece bir şeyler olduğunu çok iyi biliyorlardı ama kimsenin canı sıkılmasın, kendini kötü hissetmesin diye her şeyi Maya'nın ağzından duymak istemişlerdi. Fakat bu sefer Rüya görevi devralmıştı.
Maya'nın benzersiz arkadaşları hergün dehşete düşüyorlardı ama belli etmiyorlardı.
"Belli etmemek." Bu cümle herkes için basit iki kelimeden ibaretti ama birbirleri için, kendini feda edebilecek bu arkadaşlar için tek sığınaktı.
"Maya, bildiğim kadarıyla baban Rüya'nın evini bilmiyor. Peki ya buraya gelirse ne olacak?"
"Endişelenmene gerek yok Aleyna. Bana hiçbir şey yapamaz artık. Hem..."-Biraz duraksadı ve yutkundu.- "Onun gerçek babam olmadığından şüphe ediyoruz. Dönüp geçmişime bakınca hiçbir zaman bana babalık yapmadığını görüyorum sadece. Her zaman böyle kötü bir karakterdi benim hayatımda."
"Dediğin gibi ise bunu hemen ortaya çıkarabilirim. Yalnız bunun için babanın DNA örneğine ihtiyacım var. Onun diş fırçasını ya da saç telini getirmen yeterli. Senin için elimden gelen her şeyi yaparım. Canını hiç sıkma. Eninde sonunda kötüler kaybeder, iyiler kazanır nasıl olsa." dedi Aleyna içten gülümseyen bir doktor edasıyla.
"Böyle bir durumda nasıl teşekkür edilir bilmiyorum. Hepiniz iyi ki varsınız."
Maya mahcup gözlerle arkadaşlarına bakınca dayanamayıp sarıldılar. O sırada yağmur çiselemeye başladı.
"Ee Aleyna, hâlâ ıslanmaya kararlı mısın?" dedi Maya.
Aleyna'nın göz bebekleri büyüyünce herkes kahkaha attı.
"En az seni baba dediğin adamdan kurtarmaya kararlı olduğum kadar kararlıyım."
Aleyna, kötü bir şaka yaptığını biliyordu ama birazdan üç arkadaşının onu yere yatırıp gıdıklayacağını aklının ucundan bile geçirmedi.
Az sonra Aleyna yerde kıvranır vaziyette pişmanlık kahkahaları atmaya başladı.
~
Öğleden sonra Maya dersteyken birinin onun adını söyleyerek bağırdığını duydu. Yanlış duymuş olabilirim diye düşünürken birden sınıfın kapısı açıldı ve Maya olduğu yerde kalakaldı. Necmi, hem kin dolu gözleriyle onu arıyor hem de Maya diye bağırıyordu. O kadar alkol içmişti ki dengesini sağlayıp bilinçli bir şekilde yürüyemiyordu. Kukla gibiydi adeta. Bir sağa bir sola sallanıp bocalıyordu.
Maya'nın içi müthiş bir korku kapladı ama bu kez her şeyi sonsuza dek bitireceğinden emin olduğu için korkusu kadar cesareti de dirayetli ve güçlüydü. Bora ve Rüya insanı bakışlarıyla yakacak gibi baktılar birbirlerine. Ortam gitgide kuzey kutbu gibi soğuk bir hâl almaya başlıyordu. Sınıftakiler şaşkınca Necmi'yi izlerken o, hiç beklenmedik bir anda Maya'nın güzelliği hemen göze çarpan saçlarından tutup ayağa kaldırdı. Genç kızın canı çok yanmasına rağmen çıt bile çıkarmadı. Az sonra babasıyla bir anlaşma yapmaya karar verdi.
"Baba beni bırak, söz veriyorum seninle birlikte dışarıya çıkacağım. Rezil olduk burada."
"Sus! Demek evden kaçarsın ha, senin işin bitti. zaten artık bana bir faydan da yok. Verdiğin para da yetmiyor."
"Daha fazla para vereceğim sana. Yeter ki dışarıya çıkalım."
"Paranla hava mı atıyorsun sen bana lan?"
"Hayır. Öyle biri olmadığımı çok iyi biliyorsun."
"Bildiğim tek şey senden nefret ettiğim. Ya ölsene sen!"
"Eh yeter be! Bıktım senden. Ne biçim bir babasın sen, etmediğin eziyet kalmadı. Ama... Ama buraya kadar. Necmi devri bitti artık. Maya devri başladı. Şimdi başrol bende. Gör bakalım nasıl da gönderiyorum seni kodese."
"Vay! Demek Maya Hanım büyümüşte benden intkam alacak ha? Duy da inanma. Tıpkı zavallı annen gibi korkağın tekisin. Bana karşı olan korkunu cesaret sanıyorsun ama benim korkumdan titriyorsun. - Berbat bir kahkaha attı.- Haydi seninle doktorculuk oynayalım. Oyunumuzun adı kelle birleştirmece olsun. Ben buradaki birinin kafasını patlatacağım, sen de parçaları birleştirip onu kurtar. Şu yakışıklıdan başlayalım mı ha ne dersin?
Necmi belindeki silahı çıkarıp Maya'nın iki sıra arkasında olan Neçirvan'a doğrulttu. Sinir krizine giren Maya titremeye başladı.
"Baba! Cesaret korku değil. Cesaret, içindeki bütün korkuya rağmen bir şeyler yapabilmektir. İşte şimdi hayatımda ilk kez cesaretimi toplayıp bir şey yapacağım.
Maya, gittiği bir dövüş sanatları merkezinde aldığı eğitimlerle çok iyi bir dövüşçü olmuştu. Tek bir diz hareketiyle babasını yere serdi. Az sonra yüksek sesle inledi Necmi.
"Demek baba ha?
Maya arkasına dönüp herkese dışarı çıkmasını söyledi. Fakat arkasını dönerek büyük bir hataya imza atmıştı. Necmi bunu fırsat bilip ayağa kalktı ve Maya'yı iteleyerek yere düşürdü. Rüya ve Bora Maya'nın kendisini koruyabileceğini bildikleri için hiçbir hamle yapmadılar ama Maya yere düşünce Rüya hemen onu yerden kaldırdı. Herkes kendisine ansızın saplanabilecek kurşunun korkusuyla dışarıya koşarken Bora kendini tutamayıp Necmi'nin ağzına sert bir yumruk çaktı. O, tekrar bocalayıp yere kapaklanırken çoktan polisi çağırmış olan Profesör Maya'ya sarılıp Necmi'den uzaklaştırdı.
Polis tam zamanında gelip yere sakız gibi yapışmış, ağzı kan içinde kalmış ve hareketsiz duran Necmi'yi gözaltına aldı. Ama o kadar arsız biriydi ki Necmi,
Ayağa kalkınca tekrar güç kazanmış gibi Maya' ya küfürler atıp saldırmaya çalıştı. Sinir krizi geçirme yolunda hızla koşan Maya, babası birine zarar verecek diye o kadar çok korkup siniri bozulmuştu ki daha fazla dayanamayıp olduğu yere yığıldı. Hâlâ şaşkınlık içinde olan yaşlı Profesör onu kucaklamaya çalışırken polis memurlarının içinde en dinç olan Savaş komiser hemen yardıma koştu. Rüya'dan haber alıp oraya gelen Tibet'in kendisine verdiği suyu eline döküp Maya'nın yüzünü ıslattı. "Yüzünde bu kadar yara olmasına rağmen bir kız nasıl olur da bu kadar güzel olabilir," diye düşündü farkında olmadan.
Miray, Maya'nın kaderine mi yoksa bayılmasına mı ağlayacağını bilemiyordu. Necmi onun gerçek babası olmasın diye dua etmekten alamıyordu kendini. Başında şimşekler çakıyormuş gibi sancı oluşmaya başladı. Hemen yanında duran Aleyna'ya sarılıp ağlamaya başladı. Çelimsiz ve güçsüz olan Aleyna ise çok duygusal ve her şeye ağlayan biri olmasına rağmen bugün ağlamıyordu. çünkü Maya'nın bu sefer kazandığına inanıyordu. Bu durumda ağlamak değil gülmek gerekirdi.
Olayın şokunu atlatmaya çalışıp sakinleşmeye çalışan Rüya, hemen Helena'yı aradı. Ne olursa olsun o bir anneydi ve çocukluk arkadaşının en sevdiği kadındı. Bunu bilmeye hakkı vardı.
Herkesin kafasında soru işaretleri bırakan Necmi'nin güvenliği nasıl aşıp içeriye girdiğini hiç kimse bilmiyordu. O, karakola götürülürken Savaş komiser Maya'nın ifadesini almak için ayılmasını bekliyordu. Birkaç dakika sonra Maya kendine gelince herkes onun başına toplandı. Hâlâ bilinci tam yerine gelmediği için neler olduğunu anlamak ister gibi etrafına baktı. Gözlerini arkadaşlarının yüzünde teker teker gezdirdi. Hepsinin gözlerinde aynı ifade vardı. Endişe! Arkadaşlarını daha fazla üzmemek ve iyi olduğunu göstermek için ayağa kalktı ama etrafındakilere uzaylı gibi bakıyordu. Savaş'ı görünce tiksintiyle gözlerini yere indirdi ve ona karşı yersiz bir nefret belirdi içinde. Bu yabancı ona dokunmakla hata yapmıştı.
Dağılmış saçlarını toplamaya çalıştı ama o kadar güçsüzleşmişti ki beceremedi. Uzaktaki pencereden iyice yağan yağmurun ardından hâlâ gökyüzünde dolaşan bulutlara bakarken Tibet onun koluna girip temiz hava alıp kendine gelmesi için dışarıya götürmek istedi. fakat o buna müsade etmedi. Kafesten yeni kurtulmuş bir kuş kadar özgür ama bir o kadar da gece yarısı on yaşında sokakta dolaşıp nereye gidip ne yapacağını bilemeyen çocuklar kadar çaresiz hissediyordu kendiini. Onun bu durumuna karşı Savaş sessiz kalmak istemiyordu. Kendini iyi ve güvende hissetmesi için onunla konuşmaya başladı.
"İyi misiniz Maya Hanım?"
"Evet iyiyim."
"İfade vermek için benimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor. Merak etmeyin babanız şu anda gözaltında. Ne size ne de bir başkasına zarar veremez."
"Ss... Silahı aldınız değil mi?"
"Endişelenmeyin silahına el koyduk."
"Peki bundan sonraki süreç nasıl gelişecek?"
"Siz baygınken arkadaşlarınız bana bir şeyler anlattı. Onların verdiği bilgiye göre babanız size hep şiddet uygulamış. Eğer şikâyetçi olursanız kadına şiddet ve cinayete teşşebüsten ağır cezalar alacaktır. Bildiğim kadarı ile sicili pek temiz değil. İyi düşünün Hanımefendi. Bugünün, dününün hatta yıllar öncesinin olduğunu biliyorum. Kendinizi tehlikeye atacak herhangi yanlış bir karar vermenizi istemem."
Maya, babasına hiç acımıyordu. Şikâyetçi olmak istiyordu ama birden annesi geldi aklına. Kendini kurtarmak isterken onun canını yakmaktan korkuyordu. Fakat o da biliyordu ki artık şikâyetçi olmasa bile Necmi ceza alacaktı. Çünkü birini öldürecekti neredeyse. Karakola gitmek için dışarıya çıkarken Helena geldi. Her şeyden kaçıp kurtulmak istercesine koşup annesine sarıldı. Helena kıpkırmızı kesilmişti. Üzüntüsü ve öfkesi gözlerinden okunuyordu.
"Maya, bir tanem iyi misin?"
"İyiyim, ben de tam karakola ifade vermeye gidiyordum."
Helena, kızının kendisine ne yapması gerektiğini soran gözlerle baktığını görünce onu desteklemeye karar verdi. Artık korkup durmak yoktu onun için. Belki de bütün sırların paslanmış kutulardan çıkma vakti çoktan gelmişti.
"Kızım, hiç endişelenme artık. İstersen şikâyetçi ol. Keşke bunu daha önce yapmana müsaade etseydim. Affet beni, seni bu dipsiz kuyuya kendimle birlikte sürükledim."
"Hayır anne..."
"Rüya telefonda bana her şeyi anlattı. Arkadaşların olmasaydı belki de sen... Sen şimdi..."
Sözcükler boğazına düğümlenip ateş gibi yakıyordu.
"Anneciğim kendini suçlama. Her şey bitti artık. Onu bir daha görmek istemiyorum. Bu yüzden ondan kurtulmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bizim için yapacağım bunu."
Maya, karakola giderken birçok şey canlandırdı kafasında. Çocukluğundan bu yana hiç rahat bir nefes alamadığını anımsadı. Gerçek bir baba çocuğuna nasıl el kaldırabilirdi ki, hem de suçsuz yere.
"Belki de beni sevmediği için yapıyordu onca şeyi. Fakat sevmemek acımasızca şiddet uygulamak için yeterli bir sebep mi? Peki beni neden sevmedi hiçbir zaman, ne yaptım ki ona? Bana vurduğu ilk günü hatırlıyorum. Dokuz yaşında dağ tırmanışı yapıp dizimi kırınca sözde onu zor durumda bıraktığım için bir de üstüne dayak yemiştim. Şimdi ise yirmi üç yaşındayım ve son kez bugün bana el kaldırdı. Keşke bir kez babam olduğunu hissettirseydi bana. O zaman ona her öfke duyduğum zaman bana tattırdığı o duyguyu hatırlayıp hemen affederdim. Ama hayatım boyunca onu pislik biri olarak hatırlayacağım."
Gözleri pencerenin camlarına takılınca Savaş'ın kendisini izlediğini fark etti. Heyecanla karışık bir duygu hissetti. Onun yüzüne bakmaktan çekiniyordu ama onun anlamsız bakışı bile onun nefesini kesmeye yetti. Neler oluyordu böyle, neden hiç tanımadığı birine bakınca kalbini yersiz bir korku ve heyecan sıkıyordu? Üstelik onu ilk gördüğünde sebepsizce nefret etmişti ondan. Hiç bilmediği bu duygular onu endişelendiriyordu.
Birkaç dakika sonra karakola vardıklarında biraz da olsa toparlanmıştı. Hemen babasını görmek istediğini söyledi. Fakat bu pek mümkün değildi. İsteğinde çok
kararlı olan Maya, sonunda izin alabildi. Akşam karanlığı çökerken o, Necmi'nin yanına gitmek için alt kata inip uzun bir koridorda yürüdü. Kendisine ve Savaş'a başka bir koridorun kapısını açan polis memuru, onlar içeri girince hemen arkalarından kapıyı kapattı. Aydınlık olan koridoru incelerken babasının kaba sesi koridor boyu yankılandı. Şaşkınlık içerisinde babasının karşısına çıkarken Necmi'de kendini tutamayıp küfürler etmeye başladı.
Savaş, telsizden kendisine gelen çağrının ardından dışarıya çıkarken Necmi hemen ayağa kalkıp etrafını çepeçevre saran demir korkuluklara sarıldı.
"Seni kaltak, benden kurtulabileceğini mi zannediyorsun böyle yaparak?"
Sakinliğini aniden yitiren Maya hemen savunmaya geçti.
"Bağırıp küfür etmek sana hiçbir şey kazandırmaz. Şu an hak ettiğin yerdesin. Eskisi gibi sana boyun eğeceğimi düşünüp umutlanma hiç. Bana hiçbir zaman babalık yapmadın. Hayvanlar da yavrularına yiyecek ve su verir. senin ve onların arasındaki tek fark, onların yavrularına sevgi verebilmesi. Onların yaptığını bile yapamadın. Artık sana karşı içimde zerre kadar merhamet yok. Sana acıyorum."
"Nankör! Seni bu yaşa kadar ben getirdim. Benimle nasıl olur da böyle terbiyesizce konuşabilirsin?"
"Şu anda seninle bana öğrettiğin terbiye ve saygıyla konuşuyorum. -Kollarını iki yana açtı- Bak işte! Ben senin eserinim. Beğendin mi? Kendinle gurur duymalısın."
"Kızım..."
"Bana kızım deme, ben senin hiçbir şeyin değilim!"
"Demek gerçekleri öğrendin ha. Buraya kadarmış."
Yavaşça ellerini demir korkuluklardan çekti.
"Ne gerçeği, ne diyorsun sen? Açık konuş benimle."
"Oyun oynamayı bırak Maya. Bu kadar çıldırdığına göre gerçekleri öğrenmiş olmalısın."
"Anlamıyorum seni gerçekten. Arkamdan ne çevirdin gene?"
"Öz baban seni terk ettiğine göre ilerde ne kadar ukala biri olacağını sen daha bebekken anlamış olmalı."
Yorgun düşen Maya' nın içinde fırtınalar koptu birden.
"Gerçek babam olmadığını biliyordum. Pisliğin tekisin sen. En baştan anlamalıydım babam olmadığını."
"Bilseydin yanımda durur muydun küçük fare, tek kuruş verir miydin?"
"Asla! Asla durmazdım yanında. Senden nefret ediyorum."
"Kes sesini Maya! Yıllardır beş kuruş için sana katlanıyorum. Sen tam bir baş belasısın. Evime gelip huzurumu kaçırdığın gün lanetli olduğunu anladım. Keşke seni bebekken çöp konteynırına atsaydım."
"Babamı nereden tanıyorsun, neden bu gerçeği benden sakladınız yıllarca?"
"Annene sor, o anlatır. Her şeyin sorumlusu o. Hadi şimdi çıkar beni buradan."
"Senin yerin burası artık."
"Gerçek baban olmasam bile senin babanım. Kıyamazsın bana öyle değil mi yavrucuğum?"
" Tüh sana be! Buraya düşmeyene kadar bir kez bile bana yavrum demedim. Duygu sömürüsü yapmayı kes!"
"Senden nefret ediyorum. Buradan çıkınca her şeyin bedelini ödeteceğim sana."
"Hah böyle ol işte. Seni hep kötü bildiğim için iyi adam kıyafetini yakıştıramıyorum sana. Pardon ya, seni iyi adam kıyafetine yakıştıramıyorum dersem daha doğru olacak."
"Aklınca böyle yaparak benden intikam alacağını mı zannediyorsun küçük fare?"
"Sen... Sen hiçbir zaman değişmeyeceksin. Eğer buradan çıkarırsam tekrar aynı şeyleri yapacaksın. O yüzden merhamet israfı yapmaya gerek yok. Hele ki senin gibi birisi için asla!"
"Seni de o zengin züppesi arkadaşlarını da mahvedeceğim."
Necmi hızlı hızlı konuşmaya devam etti. Ta ki Maya sözünü dilinin ucunda bırakana kadar. "Yeter! Sen her şeyin en kötüsünü hak ediyorsun. Allah'ın sana verdiği belanın tam ortasındasın. Son kullanma tarihin çoktan geçti. Çöpe atılma zamanın geldi. Cezalandırılacağın için asla üzülmeyeceğim."
Necmi'nin ne diyeceğini bile dinlemeden hemen arkasını dönüp geldiği kapıdan geçip karanlık koridorda kayboldu.
Tam kendisini bitkin bir şekilde bekleyen annesini çağırıyordu ki Savaş elinde iki bardak çay ile yanına geldi. Birbirlerini gördüklerinden beri ilk kez gözgöze geldiler.
Savaş, Maya'ya kitlenmiş ve masmavi, gizem dolu gözlerinde kayboldu. Maya'nın durumu da pek farklı değildi ondan. Onu ilk görünce sadece nefret duygusu hissederken şimdi ise bilmediği yepyeni duygularla tanışıyordu. Sürekli bilmediği bir şey göğsünü sıkıyordu sanki. Bilmeden yaşadığı o duygunun ve anın hiç bitmemesini istiyordu. İçinden " Allah'ım ne kadar da yakışıklı." diye geçirirken düşüncesinden pişman olmuş gibi kendine kızdı.
''Acaba doğru bir şey mi yapıyorum? Off saçmalama Maya. Kimse için yanlış olmasa da kendin için yanlış bir şey yapıyorsun. Kapılmaman lazım bu adama. Buraya asıl gelme sebebini unutma. O sadece seni sorgulamak için yanında."
Düşüncelerini kovaladıktan sonra gözlerini usulca indirip kahverengi zemine baktı. Daldığı mavi denizi birden kaybolan Savaş, konuşmanın vakti geldi diye düşündü.
"Gidiyor musun? Ben de sana çay getirmiştim. Ayrıca daha ifadeni de almadık."
"Ben... Ben şey... Çok teşekkür ederim. Annemin yanına gidecektim sadece."
Maya'ya daha önce içecek getiren birçok erkek olmuştu ama hiçbirinin gözlerinde Savaş'ın gözlerindeki masumiyeti görmemişti.
Helena kızını görünce hemen yanına gitti. Kızının ve ona çay getiren yabancının birbirlerine olan bakışlarını görmüştü ama Maya'nın gözlerinde iki dakika öncesinden eser yoktu şimdi. Çok tedirgin görünüyordu. Kısa bir konuşmadan sonra kızını acil bir işi olduğuna ikna ederek oradan ayrıldı. Maya, annesinin her zaman en önemli anlarda bile onu bir yerlerde bırakıp gitmesine hiçbir anlam veremiyordu. Gizem dolu annesi tekrar aynı şeyi yapmıştı.
Helena gittikten sonra Savaş, Maya'nın çayını uzattı ve başıyla az ilerdeki masayı işaret etti.
"Çayın soğuyacak, istersen gel şöyle otur."
Arkasını dönerek masaya doğru ilerledi. Hemen ardından ağır adımlarla onu takip eden Maya, Savaş'ın konuşmasında bir detay yakaladı. Birkaç saat önce komiser Savaş ona 'Maya Hanım' diye hitap ederken şimdi ise birden sen demeye başlamıştı. Bu durum Maya'nın kafasını karıştırıp onu rahatsız etti. Fakat "Bu adam ne kadar da düşünceli" diyerek gülümserken her zamanki gibi içinden kendi kendine konuşmaya başladı.
"Aman Allah'ım ne kadar da akılsızım , daha adamın ismini bile bilmiyorum ama buna rağmen kalkmış onunla çay içiyorum. Maya, kızım hemen kendine gelmen lazım yoksa bu adamın içinde kaybolacaksın. Bilmediğin sokağa girmezsin sen. Aklını başına topla yoksa kabedeceksin. Hem şu üstünün başının haline bak bir. Sanki saçlarının arasında üçüncü dünya savaşı çıkmış. Acaba lavaboya gitsem rahatsız olur mu, belki de ondan kaçtığımı düşünür. Aman canım boş ver. Kötü bir gün geçirdim sonuçta. Bırak, o kadarı da olsun."
-İyice iyice dağılmış saçlarını hafif bir topuz yaptı.-
"Off nasıl da düşünemedim ya, belki de bana acıdığı için bu kadar ilgileniyordur. Her şeyi yanlış anlamasan olmuyor değil mi. Neyse, eğer böyle düşünüyorsa daha iyi olur benim için. Sonradan benimle konuşup kafamı karıştırmaz."
-Savaş, Maya'ya bakıp kaşlarını kaldırdı ve gülümsedi.-
"Haydi Maya otur. Yoksa deli olduğunu düşünecek."
"Ee... haydi oturmayacak mısın?"
Maya hemen oturdu. Birden sıcak bastı ve önüne düşen saçlarını parmağına doladı. o sırada adeti olduğu üzere tekrar kendi kendine konuştu.
"Maya, tam bir aptalsın. Bugün yeterince rezil oldun zaten şimdi de adamın karşısına geçmiş saçma sapan hareketler yapıyorsun. Kes artık şunu.''
Maya'yı izleyen Savaş, onun neden sessiz kaldığına bir anlam veremiyordu. Onun her zaman kendi kendine konuştuğunu bilseydi duruma bu kadar şüpheci yaklaşmazdı belki de. Ama birden aklına, rahatsız olduğu için bu kadar sessiz kalıyor olabileceği geldi.
"Yok canım neden benden rahatsız olsun ki, sonuçta onu yemeyeceğim. Yoksa benden korktuğu için mi benimle konuşmuyor? Ama eğer benden korksaydı karşıma geçip oturmazdı ki.''
Savaş, o an ki atmosfere bir anlam vermeye çalışırken ikisinin de aynı anda kendileriyle konuştuğundan bihaberdi.
"İsmin nedir?"
Savaş, elindeki bardağa bakarken o kadar dalmıştı ki Maya'nın ne dediğini tam duyamadı.
"Hı..."
"Adın diyorum, nedir? Söylemedin de."
"Ha, afedersin dalmışım. Benim adım Savaş. Memnun oldum Küçük Hanım."
"Küçük hanım mı, ben mi? İnanamıyorum bana küçük hanım dedi. Acaba çok mu küçük görünüyorum. Ama boyum çok uzun. Neredeyse onunkisi kadar. Ah Maya, iyice uçtun. Kısacık boyun var. Kesin onun omzuna bile yetişemiyorsun. "
"Ben de memnun oldum koca adam."
"koca adam" bu iki kelime Savaş'ın kafasında dans edercesine gidip geldi.
"O kadar yaşlı mı görünüyorum ben ya?"
Maya yanlış bir şey söylediğini düşünerek hemen düzeltmeye kalktı.
"Hayır , bana küçük hanım dedin ya o yüzden koca adam dedim sana. Peki ben çok mu küçük görünüyorum?"
"On beş yaşındaki bir kız çocuğu gibi görünüyorsun."
Maya duyduğu cümleyle birlikte kıpkırmızı kesildi ve gözlerini Savaş'tan ayırıp çayını yudumladı. O sırada Savaş kahkaha attı ve elindeki çay bardağını masaya bırakıp tümcesine devam etti.
"Şaka yaptım, üzülme hemen. Yirmi üç yaşında olduğunu biliyorum."
"Ben de şaka yaptım. Peki sen kaç yaşındasın? Bileyim de sonra tekrardan koca adam falan demeyeyim."
Maya gülümsedi. İnci gibi dişleri çıktı ortaya. İyice saçmaladığını düşünerek dudağını ısırdı.
"Ben yirmi beş yaşındayım."
"Komiser olmak için oldukça gençmişsin."
"Evet, öyle ama ben halimden memnunum."
Yaklaşık yarım saat süren sohbete dalan Maya, ifadesinin alındığını unutmuştu.
Sohbetle eş değer olan sorgu bittikten sonra Maya ayağa kalkıp gitmek için Savaş'a hoşça kal diyecekken Savaş ondan hızlı davranıp kartını uzattı.
"Burada benim numaram yazıyor. Bir şey olursa telefon etmen yeterli."
"Teşekkür ederim."
Maya Savaş'ın elini sıktıktan sonra arkasını döndü ve bugün büyük bir zafer kazandığını hatırlayarak gülümsedi.

Sessiz Çığlık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin