Bölüm 12

90 21 2
                                    

Savaş, Maya ile yaptığı bol öğütlü konuşmadan sonra adli tıbba gitti. Cem onu adli tıbbın girişinde bekliyordu. Birlikte üst kata çıktıklarında zarif bir kadın sesi duydular.
"Bunları görmeniz gerekiyor."
Aymesev'di konuşan.
"Bu cinayeti de Bay X işledi," dedi Savaş, Aymesev'in peşinden içeriye girerken.
Aymesev hemen masanın üzerinde duran fotoğrafı gösterdi karşısında heyecanla duran iki polis memuruna.
"Bakın, kızın sırtında şifre benzeri bir şeyler yazıyor. Bir anlam veremedim ben. Ç.Ü.T.F.A.56"
"Bu bir şifre olmalı. Belki de bir sonraki kurban ile ilgili bir bilgidir. Gidip bunu araştırmak istiyorum. Tebrikler, gene işini eksiksiz yaptın."
Aymesev gülümsedi.
"Adı üstünde 'işim.'"
"Bir gün de dalga geçme be kızım."
"Sen kaşındın ama."
"Neyse biz gidelim. Elimizi çabuk tutmamız gerekiyor."
Savaş ve Cem karakola gitmek için arabaya bindiklerinde karanlık çökmek üzereydi.
Cem, arabanın camına yaslanmış, derin düşüncelere dalmıştı.
"Cem..."
Cem, hemen başını kaldırıp Savaş'a baktı. Yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. Sanki konuşmaya mecali yoktu.
"Evet, komiserim."
"İstersen seni evine bırakayım. Çok yorgun görünüyorsun."
"Emniyete gidip şu şifreyi araştırmayacak mıydık?"
"Senin görevin kayıp kızlardı. Bunu ben hallederim. Kaç gündür doğru düzgün uyumuyoruz. Gecemiz gündüzümüz birbirine karıştı. Biraz dinlesen iyi olur. Yorgun kafayla iş yapılmaz."
"Haklısınız komiserim. Eve gitsem iyi olacak. "
Savaş, Cem'i evine bıraktıktan sonra hızlıca gaza bastı ve iki sokak ötedeki evinin önünde durdu. İhtiyarlamış gibi yavaşça açtı arabanın kapısını. Aynı yavaş hareketlerle kapıyı kitleyip binaya girdi. İkinci kata, kapısının önüne geldiğinde biraz durup soluklandı. İki dakika sonra evin kapısını açtığında gözleri yerdeki zarfa takıldı. Zarfı hemen yerden alıp üzerindeki yazıyı okudu. "Savaş Yılmaz" yazıyordu üzerinde. İçeriye girip elleriyle zarfı yırtarken ayağıyla da kapıyı itip kapattı. Bir an mektubu okumayı düşünse de vazgeçip salonun ortasında duran masanın üzerine bıraktı. Saatlerdir hiçbir şey yememişti ve çok açtı. Önce gidip bir tost yaptı sonra çayı ile birlikte tepsinin üzerine koyup salona geri döndü.
Çok yorgundu. Koltuğa gelişi güzel oturdu ve birkaç ısırık aldı tostundan. Tostun acısı dudaklarını yakıyordu. Botoks yapmış gibi şişip kızarmıştı hafifçe. Çayından bir yudum içti. Sonra bir yudum daha ve öksürdü. Aklına masanın üzerinde duran mektup gelmişti. Hemen çay bardağını tepsinin üzerine bırakıp ayağa kalktı. Mektubu okumayı unuttuğuna inanamıyordu. Belki de çok önemli şeyler yazıyordu. Ellerini masada duran peçeteyle silip mektubu aldı ve tekrar yerine oturdu.
Mektubu açar açmaz olduğu yerde doğruldu. Aynı siyah mürekkebi ve aynı el yazısını görüyordu elindeki mektupta.
"Merhaba Savaş, doğrusu çok akıllı birisin. Asansörde beni alt etmeyi başardınız ama unuttuğunuz bir şey var ki nereye giderseniz gidin avuç içimdeymişsiniz gibi sizi bulup tekrar aynı acıları yaşatabilirim. Şimdi sana iki seçenek sunacağım. Birincisi Maya'dan uzak duracaksın. Bu aptal ilişkinizi sonlandıracaksın ve Maya'ya hiçbir şey söylemeden ortadan kaybolacaksın. İkincisi ise Maya'dan uzak duracaksın. Bu aptal ilişkinizi sonlandıracaksın ve Maya'ya hiçbir şey söylemeden ortadan kaybolacaksın. Evet iki seçeneğin de aynı. Birincisini ya da ikincisini seçmek senin tercihin ama önemli olan her iki durumda da benim istediğimi yapacaksın. Bir gün sevgilinin cesedi için olay mahalline çağrılmak istemezsin değil mi? 'İstemem' dediğini duyar gibiyim.
Seni hep izleyeceğim. Aşkın için bir fedakârlık yapmanı bekleyeceğim. Bir gün tanışmak dileğiyle Savaş! Tabi beni bulabilirsen..."
Son olarak da büyük harflerle şunlar yazılmıştı en altta: "UNUTMA! MAYA'NIN HAYATI SENİN ELLERİNDE."
Savaş, sinirden deliye dönmüş bir şekilde elindeki mektubu tekrar tekrar okuyordu. Maya'dan asla ayrılamayacağını düşünüyordu ama bu anlık bir düşünceydi. Mantıklı düşününce bunu yapması gerekiyordu.
Maya'ya ayrılmak istediğini nasıl söyleyecekti ki? Maya bunu asla kabul etmezdi ve her şeyi öğrenene kadar da bu işin peşini bırakmazdı. Bu da onun daha çok zarar görmesine sebep olabilirdi. En iyisi hiçbir şey yapmamaktı.
Kafasındaki düşüncelerden kurtulmak isterken hemen duşa girdi. Bu ona iyi gelecekti. Duştan çoktığı zaman biraz daha iyi hissediyordu kendini. Yatağın önüne geldiğinde ruhsuz bir ceset gibi kendini yatağına bıraktı. Bir süre sonra zor da olsa kâbuslarla dolu bir uykuya daldı.
O, rüyasında Bay X ile boğuşurken, Maya salonda sakince dizlerine koyduğu kitabı okuyordu. Az sonra her şeyden habersiz kalkıp odasına giderken titreşime alıp arka cebine koyduğu telefonu çaldı. Telefon birden titreyince korktuğu için 'ayy' diye tiz bir çığlık attı sonra da cebinden çıkarıp ekrana baktı. Ada onu arıyordu.
"Efendim."
"Teşekkür ederim, iyiyim. Sen nasılsın?"
"Bu saatte aramanın sebebi ne, kötü bir şey olmadı değil mi?"
"Tamam, birkaç dakika sonra orada olurum."
Maya, telefonunu tekrar cebine koyup arkasındaki çekmeceden bir not defteri ve kalem çıkardı. Sonra da annesine not yazdı.
"Anneciğim, sana bahsettiğim arkadaşım beni aradı az önce. Evde yalnız olduğu için beni çağırdı. Beni merak etme. Akşam yemeğini gönül rahatlığıyla ye. Seni seviyorum."
Notu, annesinin görebileceği bir şekilde masaya koyup sırt çantasını taktı ve evden çıktı. Bay X'i unutmuş gibi rahat rahat yürüyordu sokakta.
Birkaç dakika sonra arkadaşının evine geldiğinde arkadaşı kapının eşiğinde onu bekliyordu.
"Hoş geldin. Kusura bakma, seni de rahatsız ettim akşam akşam."
"Yok ya, ne rahatsızlığı, zaten canım sıkılıyordu. Evde senden başka kimse var mı?"
"Hayır, kimse yok. Babamın işi çıktı. Bu gece eve gelmeyecek. Yalnız kalmam doğru değil. Belki gazetede görmüşsündür bizimle ilgili çıkan haberleri."
"Hangi haberler?"
"Üvey annem Sabah, beni balkondan attı sonra da kasadaki bütün parayı alıp kaçtı."
Maya'nın zihninde hemen gazetede tesadüfen gördüğü bir haberin manşeti canlandı.
" Ünlü iş adamı Doruk Işık, eşi tarafından dolandırıldı." Haberin devamı şöyleydi: "Sabah Işık, yaşadığı evde soygun yapmadan önce üvey kızını balkondan aşağıya attı. Genç kız hastaneye kaldırılırken Sabah Işık kayıplara karıştı."
"Ha... Şimdi hatırladım. Doruk Işık'ın senin baban olduğunu yeni öğrendim. Ben senin babanın bir hayranıyım. Başarıları hep bana ilham veriyor ve beni motive ediyor."
"Ben de babama hayranım. Belki beni saracak kraliçe bir annem yoktu ama koruyan bir kral hep vardı benim yanımda."
Maya ve Ada konuşurlarken bir yandan da salona gelip oturmuşlardı. Ada birden ayağa kalktı.
"Çok afedersin sormayı unuttum. Bir şey içer misin? Aslında ben akşam yemeği yemedim henüz ve biliyorum ki sen de yemedin. O yüzden ikimiz için pizza sipariş ettim. Sen gelmeden yaklaşık iki dakika önce mutfağa götürdüm. Hâlâ sıcaktır. Gel önce pizza yiyelim. Sonra bir şeyler içeriz."
Maya gülümsedi.
"Ben zeytinli severim ama."
"Aa sahi mi? Ben de zeytinli severim."
"Bir ortak nokta daha."
İkisi de kahkaha atıp mutfağa gittiler.
İyice yenilen pizzadan sonra ortalığı temizlediler.
"Maya, ben içecekleri hazırlarken sen izlememiz için bir film seçer misin?"
"Olur."
"Flash bellek masanın üzerindeki küçük kutuda."
"Tamam canım."
Maya, salona gidip dev ekran televizyonun önünde durdu.
Yerden birkaç santim yükseklikteki masanın üzerinde duran kahverengi kutuyu aldı ve içindeki ıvır zıvır şeylerin arasında flash belleği zar zor bulup çıkardı. Her zaman gördüklerinden daha küçüktü.
Televizyonu açıp flash belleği taktı. Çok güzel filmler vardı ama içlerinden adeta kendisine el sallayan bir korku filmi vardı. Hemen onu seçti.
Az sonra Ada elinde içeceklerle geldi.
"Ada, bu filmi seçtim. İlgimi çok çekti. Umarım iyi bir tercih yapmışımdır."
"Tek başınayken bu tür filmleri izlemeyi göze alamıyorum. Ama bu gece gönül rahatlığıyla izleyeceğim."
Filmin beşinci dakikasına doğru Maya bir tıkırtı duyduğunu hissetti.
"Bu ses de ne böyle?"
Ada, panikle gözlerini kocaman açtı ve duraksadı birkaç saniye. Sonra kalkıp mutfağa koştu. Maya da peşisıra gitti. Mutfağın halini görünce gülümsedi. Her yere patlamış mısır saçılmıştı.
Ada, mahçup bir şekilde dudağını büzdü.
"Şey... ben patlamış mısır yapmaya çalışıyordum ama beceremedim sanırım. Baksana şuranın haline.
Tenceredeki mısırlar patladıkça onların üzerine sıçrıyordu.
Maya hemen tezgâhın üzerinde tencerenin kapağını alıp tencereyi kapattı.
"Bak, sorun kalmadı."
Yarım saat sonra Ada dört gözle filmi izlerken, Maya uyur uyanık bir haldeydi.
Bir anda Ada, Maya'yı sarsmaya başladı.
"Maya! Maya uyan. Bahçeden acayip sesler geliyor."
"Televizyondan geliyordur ya. Endişelenme," dedi Maya gözlerini ovuşturarak.
"Hayır, sesler dışardan geliyor. Ya Sabah geldiyse, ya bize bir şey yaparsa?"
"Sakin ol, şimdi bakarız."
Maya, yavaşça ayağa kalktı ve parmak uçlarında yürüyüp bahçeye açılan kapının önüne gitti. Perdeyi çekip dışarıya baktı ama bazı bölgeler ağaçların gölgesinde kalıyordu ve sokak lambası o bölgelere vurmadığı için oralarda biri olsaydı bile görünmezdi.
Ada, arkadan Maya'ya yaklaştı ve kolundan tutup fısıltıyla konuşmaya başladı.
"Gel yukarıya çıkalım. Oradan her şey daha net görünür."
"Peki, tamam."
İkisi birbirine sokulmuş şekilde üst kata çıktılar.
Ada, ses çıkarmamaya dikkat ederek odasının balkon kapısına doğru yürümeye başladı. Dışarıdaki her kimse, fark edildiğini anlamasın diye ışığı açmamıştı Maya. Bu yüzden de karanlıkta bir şeye çarpmadan yürümek zor geliyordu.
Az sonra bir şeyi devirip gürültü patlamadan balkona çıkmayı başaran Ada, yavaşça aşağıya baktı. Yanılmamıştı, biri vardı orada.
Çığlık atmamak için eliyle ağzını sıkıca kapatarak içeriye girdi.
"Maya, kapının önünde biri var."
"Emin misin? Belki kedi falandır. Ya da tanıdığın biri."
"Eminim. Orada dolaşıyor. Kesin kötü niyetli biri. Tanıdık biri olsaydı neden orada dolanıp dursun ki? Kapıyı çalardı. Ya içeri girerse?"
"Polis çağıralım."
"Hayır, kendimiz halledeceğiz. Kapıyı açıp üzerine çullanalım."
"Olmaz, bize bir zarar verebilir."
"Peki, ne yapalım? Polis çağırmak dışında."
"Var mısın bir delilik yapmaya?"
"Nasıl bir delilik? "
"Birazdan görürsün. Banyo ne tarafta?"
Ada, sağ tarafında duran banyonun kapısını açıp Maya'ya yol verdi.
"Ee... Ne yapacağız burada?"
"Bana bir kova bulabilir misin?"
"Tabii."
Ada, bir yandan şaşkınca Maya'yı izlerken bir yandan da banyonun girişinde duran dolaptan bir kova çıkarıp ona uzattı.
"Şimdi sen bana un getir. Ben de kovayı sıcak suyla dolduracağım."
Ada, yavaş adımlarla alt kata, mutfağa gidip rafları karıştırdı. Kısa bir uğraşın sonunda un paketini buldu ama çok azdı. O yüzden kabartma tozu, kakao, nişasta, pudra şekeri, yumurta... Neyi bulduysa hepsini alıp odasına gitti.
Maya, ona şaşkınlıkla baktı.
"Bunlar da neyin nesi? Ben sana un getir demiştim."
"Un azdı. Ben de ne bulduysam getirdim."
"Oh, iyi yapmışsın. Zeki kızsın."
Maya, Ada'nın kendisine verdiği her şeyi kovaya boşalttı.
"Maya, Kek mi yapıyoruz? Süt eksik."
"Böyle bir durumda kek mi yapılır akıllım? Ayrıca kekin içine bir kova sıcak su konulmaz. Bu hamur bile değil. Bildiğin su."
"Haklısın."
"Haydi bakalım, kovanın bir ucundan tut da balkona götürelim."
"Sen delirmişsin."
"Korkma, cinayet işlemeyeceğiz. Birazdan kapının önündekini kıskıvrak yakalarız."
Birlikte kovayı balkona götürdükten sonra Maya, Adanın şaşkın bakışları arasında kocaman kovayı zar zor kaldırıp içindeki karmaşık sıvıyı aşağıya döktü. Saniyeler içerisinde aşağıdan çığlık sesleri geldi.
"Aa... Yandım! Yandım..."
Ada, duyduğu sese inanamayıp kendini balkondan aşağıya sarkıttı.
"Kağan, sen misin?"
"Evet, benim."
Ada, hemen koşar adımlarla alt kata indi. Kalbi küt küt atıyordu. Kapıyı açtıktan sonra Kağan'ı baştan aşağıya süzdü. Silüeti kaybolmuştu resmen. Her tarafı üstüne dökülen kahverengi sıvıya bulanmıştı.
"Kağan iyi misin?" -Onun gözlerini sildi.-
"Ya sen beni öldürmeye yemin mi ettin?"
"Hayır, Sabah'ın geldiğini zannettim."
"İnsan ilk önce kapının önünde kim var diye bakar, öyle değil mi?"
"Tanıdık biri olsaydı kapıyı çalardı, mantığıyla hareket ettim. Özür dilerim."
"Tamam tamam, Doruk amca evde olsaydı böyle bir delilik yapmana izin vermezdi. Evde değil mi?"
"Hayır, evde değil."
Az sonra elinde su şişesiyle dışarıya çıktı Maya.
"Ya kusura bakma, seni bir başkası zannettik. Başına döktüğümüz kakaolu, yumurtalı, unlu... Her neyse işte, o karışım benim fikrimdi."
Ne! Şu anda saçlarımın arasında yumurta mı var?"
Maya dudağını büzüp yere baktı.
"Üzgünüm."
"Allah'ım... Tam Birbirinizi bulmuşsunuz. Neyse, şu suyu ver de yüzümü yıkayayım bari. Zombi gibi göründüğümü hissediyorum."
Kağan yüzünü temizlemeye çalışırken, Ada tekrar ondan özür diledi.
"Kağan, tekrar özür dilerim. Hem kendi adıma hem de Maya'nın adına." - Birkaç saniye duraksadı ve başını kaşıdı.- "Bu arada sen buraya neden gelmiştin?"
"Ders notlarını arabamda unutmuşsun. Belki bu akşam çalışman gereklidir diye sabahı bekleyemedim şimdi getireyim dedim."
"Peki neden zile basmadın da kapıda bekledin bu kadar?"
"Çünkü elimden düşen çiçekleri topluyordum." - Arkasındaki soğuk zeminde dağılmış çiçekleri gösterdi.- "Çiçek seversin diye gelirken aldım. Kapının önüne gelince düşürdün ve dağıldılar."
"Gerçekten üzgünüm."
Kağan ve Ada konuşurlarken Maya, Savaş'a mesaj attı. O kadar inatçı bir kızdı ki, cevap alamayınca bir dakikada kırk iki mesaj daha gönderdi. Savaş, hiçbir zaman bu kadar cevap vermemezlik yapmamıştı. Mesajları gene karşılık bulamayınca bütün dünyayla bağlantısının kesildiğini hissetti bir an. Ama kendini toparlamak zorundaydı. Farkında olmadan kapıya yaslanıp kollarını göğsünde birleştirmişti. Kağan'ın şiir gibi sesiyle kendine geldi.
"Haydi siz içeri geçin, hava serinlemeye başladı. Ben de eve gidip saçlarımı yıkayacağım. Aksi takdirde berbat olacak."
"Tamam, İyi geceler. Şu çiçekleri de yerden alıp suya koyacağım şimdi."
Az sonra Maya'nın kısık sesi duyuldu.
"İyi geceler. Tekrar özür dileriz."
"İyi geceler kızlar."
Kağan eve gidince Ada ve Maya da içeriye girdiler.
"Maya, üzerindekiler pek rahat görünmüyor. Gel benimle, sana pijama vereceğim."
"Tamam... Sana bir şey sormamda bir sakınca var mı?"
"İstediğini sorabilirsin."
"Kağan ile aranızda ne var?"
"Hiç... Ne olcak ki?"
Ada, lafı gevelese de mimikleri onu ele veriyordu.
"Tabii canım, ben de yedim."
Birbirilerine bakıp gülümsediler.
"Tamam, itiraf ediyorum. Birbirimizden hoşlanıyoruz."
"Zaten onun bu saatte buraya gelmesinin gerçek sebebi buydu. Seni görmek istiyordu. Zavallı Kağan, buraya geldiğine bin pişman olmuştur şimdi."
Ada'nın yatak odasına gittiklerinde, Ada dolaptan bir pijama takımı çıkarıp arkadaşına verdi.
Maya, üstünü değiştirdikten sonra yere oturup bağdaş kurdu. Sonra da sırt çantasından Ahmet Ümit'e ait bir kitap çıkardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi hayatının her döneminde başarılı bir yazar olmak istemişti. On bir yaşında merak salmıştı yazarlığa. On altı yaşında ise ilk romanını yazmıştı. Ama hiç kimsenin bundan haberi yoktu.
Birkaç dakika sonra Ada'nın yumuşak sesiyle kitap okumayı bıraktı ve başını kaldırıp kitaplığındaki dosyaları düzenleyen arkadaşına baktı.
"Keşke kardeş olsaydık. Baksana çok iyi anlaşıyoruz."
"Bunu çok isterdim gerçekten."
- Kitabının arasındaki fotoğrafı çıkarıp Ada'ya gösterdi.- "Bak, bu benim annem. İsmi Helena. Yarın akşam bize yemeğe gel. Sizi tanıştırmak istiyorum."
Maya, gözlerini elindeki fotoğraftan çekip arkadaşına bakınca şaşkına döndü. Arkadaşı gözlerini kocaman açmış, hiç kırpıştırmadan fotoğrafa bakıyordu. Az sonra elindeki fotoğrafı çekip aldı.
"İyi misin, neden bu kadar şaşırmış görünüyorsun?"
-Gülümsedi.- " Yoksa annemi çok mu beğendin?"
"Ama... Ama bu fotoğraf..."
"Dedim ya annemin fotoğrafı."
"Bu fotoğrafın diğer yarısı nerede?"
"Bilmiyorum. Annemden alırken bu şekildeydi. Ben küçükken fotoğraf albümünden çıkarıp yırtmışım. Yani annem böyle yaptığımı söyledi."
"Fotoğrafın diğer yarısında kimin olduğunu biliyor musun peki?"
"Hayır. Hem neden bu kadar soru soruyorsun?"
"Birazdan anlarsın."
Ada, hemen dolabında duran ahşap kutuyu çıkardı ve Maya'nın yanına oturup onun gibi bağdaş kurdu. Sonra da kutuda duran bir fotoğraf parçasını çıkardı. Fotoğrafı ters çevirdiği için Maya ne olduğunu göremiyordu.
"Elindeki ne?"
"Hazır ol sana babamızı göstereceğim."
Maya hemen ayağa kalktı.
"Ne saçmalıyorsun sen!"
"Senin elindeki fotoğrafın yarısı var ya şu anda benim elimde."
"Kağan olayı seni çok etkiledi galiba. Ne dediğinin farkında değilsin."
"Tamam. Şu anda şoktasın o yüzden böyle davranıyorsun. Üçe kadar sayalım ve aynı anda iki parçayı da yanyana getirelim. Hazır mısın?"
"Evet."
Ada üçe kadar saymaya başladı.
"Bir..."
Maya çok gerilmişti.
"İki... Üç..."
İkisi de parçaları aynı anda yanyana bıraktılar. Tıpkı bir yapboz parçası gibi birbirlerini tamamladılar.
Maya, Doruk Işık'ı ilk kez görmüyordu ama babası olarak ilk kez bakıyordu ona. Çok yakışıklı olduğunu düşündü.
Ada, üzerindeki heyecanı dağıtmak için bir bardak su içti. O sırada telefonu çaldı. Hemen bardağı çalışma masasının üzerine bırakıp telefonu aldı. Ekrana bakınca eliyle Maya'ya gel işareti yaptı.
"Efendim babacığım."
Maya telefondan gelen sesi duymaya çalışırken heyecanlanmıştı.
"Demek sonunda yakalandı. Çok sevindim buna."
Maya, ilk kez Doruk'un yumuşak sesini ve nazik konuşmasını duymuştu. Heyecandan farkında olmadan elini kolyesine götürüp çıkarmıştı. Şimdi onu elinde evirip çeviriyordu.
"Sen de kendine dikkat et babacığım. İyi geceler."
Telefonu kapatıp yerine bıraktı Ada ve Maya'ya döndü.
"Kolyeni çıkar."
"Anlamadım?"
Ada, boynundaki kolyeyi Maya'ya gösterdi.
"Bak, aynısı bende de var."
İkisi de kolyelerini çıkardılar.
"Benimkisinde 'M' harfi yazıyor.
Seninkinde ne yazıyor?"
"Benimkinde de 'A' harfi yazıyor."
"Hey! Şuraya bak." -Kolyenin oval şeklinin arkasını gösterdi.- "Küçücük bir yazı var burada. Ama okunmuyor."
Ada, kendi kolyesine baktı.
"Burada da minik harflerle yazılmış bir yazı var."
"Nasıl okuyacağız peki?"
"Her şeyin bir çaresi var."
-Çekmecedeki büyüteci çıkardı ve yazının üzerine koyup okudu.-
"Maya'nın kalbindesin."
Bu sefer Maya okudu kolyesinin üzerindeki yazıyı.
"Ada'nın kalbindesin."
İkisinin de gözlerinden boncuk boncuk gözyaşı süzüldü.
"Ada, isteğin gerçek oldu."
"Ne isteği?"
"Keşke kardeş olsaydık demiştin ya hani, biz ikiziz."
"Öyle mutluyum ki anlatamam. İyi ki de Sabah beni balkondan attı. Onun sayesinde birbirimizle tanıştık."
"Ben de mutluyum. Hem de çok."
Sımsıkı sarıldılar.
"Benim çok uykum geldi. Bu gece birlikte uyuyalım mı?"
"Çok isterim."
Az sonra yatağa uzandılar.
"Maya, saçımı okşar mısın? Hep annemin saçımı oşayarak beni uyutmasını hayal ettim."
"Tabii ki... Gel buraya şeker çocuk."
İkisi de güldüler.
On beş dakika sonra Maya, Ada'nın upuzun sarı saçlarını okşarken Ada uyuya kaldı. O da uyumak istiyordu ama Savaş'ın hâlâ ona geri dönüş yapmamış olması endişlenmesine neden oluyordu. Bu yüzden yatakta oturup dizlerini karnına çekti sonra da sabaha kadar merakla ve endişeyle Savaş'ı bekledi.




Sessiz Çığlık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin