Kaçmıştı Bay X... Sanki yer yarılmıştı ve içine girmişti. Saatlerce süren çalışmalara rağmen gene bulunamamıştı. Savaş, onu elinden kaçırdığı için kendi kendini yiyordu. Maya ise odanın arka bölmesinde ağlaya ağlaya üzerini değiştiriyordu.
“Bay X hepimizi tanıyor, daha Miray'ın yokluğuna alışamadan Aleyna öldü," dedi Maya şişmiş gözlerle Savaş'ın yanına döndüğünde.
“Hem de öyle iyi tanıyor ki bütün zaaflarınızı biliyor. Üzgünüm. Arkadaşlarını kaybetmeni istemezdim.”
“Arkadaşlarım tek tek ölüyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum,” dedi kurumuş bir yaprak gibi cansız, burnunu çeken Maya.
“Artık herkesten şüpheleniyorum. Odaya giren doktordan bile.”
Savaş, suçlu hissetmeye başlamıştı kendini.
“Her seferinde 'tamam, bu sefer yakalayacağım,' diyorum. Ama bir şekilde elimden kaçıyor. Bay X profesyonel bir katil.”
“Ya, aslında ben şeyi soracaktım, Rüya'nın evi sıkı güvenlik alanında. Kamera kayıtlarından bir şey çıkmaması sende de şüphe uyandırmıyor mu? Yerin altına girmiş olamaz sonuçta.”
“Ya ona yardım eden birileri var ya da gerçekten yerin altına girdi.”
“Nasıl yani?”
“Yani yol kenarındaki kanalizasyon noktalarından birine girmiş olabilir.”
“Ama bunun için o demir kapakların kilidini açması gerekmiyor mu?”
“İşte düğüm haline gelen nokta da burası. Anahtarları olsa bile o kapaklar o kadar ağır ki, bu kadar kısa sürede açıp kapatma ihtimali çok düşük.”
Maya, Savaş'ın yanına gelip yatağın kenarına oturdu. O sırada odanın kapısı iki kez tıklatıldı ve açıldı. İçeriye otuz üç yaşlarında, kır saçlı bir adam girdi. Hastanenin temizlik personeli olduğu giydiği formadan belli oluyordu.
“Savaş Başkomisere bakmıştım.”
Savaş ve Maya birbirlerine baktılar.
“Buyurun, benim.”
“Bu zarf size efendim.”
Savaş ayağa kalktı ve adamın yanına gidip zarfı aldı.
“Kim verdi bunu?”
“Tanımıyorum. Siyahlara bürünmüş, kırmızı maskeli biri, bunu size vermemi istedi.”
“Bay X! Nerede gördün onu, nereye gitti?”
“En son arka bahçedeydi.”
“Maya, burada kal. Sakın çıkma,” dedi Savaş ve hızlıca dışarıya çıktı.
Savaş gittikten sonra şokta olan Maya'nın yanına kırmızı kıyafetli kel adam ve siyah kıyafetli adam geldi.
“Gördün mü, nasıl da sana emir verdi. Sen onun kölesi misin?”
Maya gerildi. Siyah kıyafetli adam girdi araya.
“O sadece seni korumak için öyle söyledi. Sana arının polene aşık olduğu gibi aşık.”
Kırmızı kıyafetli cüce Maya'nın sol tarafına oturup kulağına fısıldadı.
“İnanma şu şeytana. Hepsi sana karşı birlik oldular. Bak, Aleyna öldü. Rüya da ölecekti dün gece. Kimin suçu bu? Beceriksiz Savaş'ın. Eğer oraya zamanında gitseydi Bay X yakalanacaktı.”
“Duyuyorum seni vampir Cüce,” dedi siyah kıyafetli adam.
“Savaş, Rüya'nın evine geç gitti, çünkü Aleyna vakasıyla ilgileniyordu. Aynı anda iki yerde olamaz ya!”
“Bebeğim, intikam almaktan asla vazgeçme. Bırak şu kara kutunun aşklı meşkli sözlerini. Hepsi yalan.”
Siyah kıyafetli adam dalga geçer gibi gülümsedi.
“Maya, ben yalan konuşmam asla. Kalbine dokun. Bir kadının doğruları görmesi için gözlere ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar hissederek de görürler. Eğer bu vampiri dinlersen Savaş'ı da aileni de kaybedeceksin. Şimdi git ve sevdiğin adama destek ol. Bu sizin savaşınız.”
“Ya, tatlım dışarı atsana şu adamı. Kafanı aptalca şeylerle dolduruyor, İnanmıyorsun ona değil mi?” dedi kırmızı dişli cüce ve yatağın başucundaki küçük çekmeceden neşter çıkardı.
Maya elini saçlarının arasında gezdirdi. “Bir saat önce o neşter orada yoktu,” diye düşündü. Vampir Maya'nın ne düşündüğünü biliyormuş gibi açıklama yaptı.
“Bak, bu neşter burada yoktu sabah. Sen ne görmek istiyorsan, onu görüyorsun. Demek ki hâlâ intikam ateşiyle yanıyorsun. Yoksa bunu göremezdin.”
Maya hışımla ayağa kalktı.
“Saçmalama!”
“Madem saçmalıyorum, beni nasıl görebiliyorsun o zaman?”
Maya duraksadı. Yoktu bunun bir açıklaması. Belki de kafayı yediği için sadece hayal görüyordu.
Siyah kıyafetli adam girdi araya.
“Maya, o sadece senin kafanı karıştırmaya çalışıyor. Bizi görebilmenin tek sebebi aklınla kalbin arasında kalmış olman.
İşi o kadar büyük bir boyuta taşıdın ki ikimiz de vücut bulup karşına çıktık. İkimizden birini seçtiğin an, bu oyun son bulacak.”
İkilemede kalan Maya, kapının arkasındaki dolaptan sırt çantasını aldı ve gelişi güzel kıyafetlerini doldurdu.
Cüce hemen onun yanına gitti.
“Maya, bebeğim ne yapıyorsun? Haydi, dediğimi yapmayacak mısın? İntikam almak istemiyor musun? Bu kadar da mı gurursuz ve ahmaksın?”
Siyah kıyafetli adam hafifçe gülümsedi.
“Seni dinlemeyip beni çok seven ailemi ve bana körkütük aşık olan adamı gözyaşı ve vicdan azabına boğmuyorum diye gurursuz ve ahmak sayılıyorsam, evet gurursuzum, evet ahmağın tekiyim! Defol git başımdan.”
“Yanlış yapıyorsun Maya, yanlış yapıyorsun!”
Siyah kıyafetli adam, kollarını birbirine dolayıp duvara yaslandı. Dudağında minik bir tebessüm vardı.
“Oyun bitti Cüce, kalp kazandı.”
“Hayır! Hayır, her zaman ben kazanırım.”
Cüce'nin ağzı erimeye başlamıştı. Konuşurken sarkan dudağının arasından görünen kırmızı dişlerinden kan, salya gibi iniyordu çenesine doğru.
Neşteri Maya'nın eline sıkıştırmaya çalıştı.
“Maya, al şunu. Haydi, yanlış bir şey değil bu. Hayatında yaptığın en doğru şey.”
Maya, gözlerini devirdi.
“Sanırım az önce sana cevabımı söylemiştim.”
Cüce'nin etleri sarkmaya başlamıştı. Gitgide daha da küçülüyordu.
“Pişman olacaksın sümüklü kız. Pişman olacaksın!”
“Hiç sanmıyorum keltoşcuk.”
“Birgün ağlayıp zırlayıp bana gelirsen asla yardım etmeyeceğim sana.”
“Sana geleceğim hiçbir gün olmayacak bundan sonra.”
Cüce, son bir çabayla tekrar neşteri sıkıştırmaya çalıştı Maya'nın eline.
Maya bu sefer neşteri aldı. Siyah kıyafetli adam şoka girmişti. Aniden öyle güçsüzleşti ki dizlerinin üzerine çöktü. Nefes alamıyordu.
“Kalbin çürüyor Maya...” diye fısıldadı sadece.
Maya, hangi organını dinlerse diğerinin ölmeye başladığını o an anladı.
Cüce tekrar toparlanmış, siyah kıyafetli adama bakıp kahkaha atıyordu.
“Hey! Kan istiyorsun öyle değil mi?”
Cüce Maya'ya dönüp gülümsedi.
“Ahh! Sonunda anladın bebeğim.”
“O zaman al sana kan. Kendi kanında boğul pis cüce!”
Maya, neşteri fırlattığı gibi Cüce'nin alnına sapladı.
Cüce, kel kafasını iki elinin arasına alıp “Hayır!” diye bağırdı. O sırada bir balonun patlaması gibi patladı ve yok oldu. Maya, birden kafasının üzerinden tonlarca ağırlıktaki bir cisimin kalkması gibi rahatladı.
Siyah kıyafetli adam kendine gelmişti. Ayağa kalktı.
“Maya, bu savaşı sen kazandın. Şayet birgün tekrar aklınla kalbinin arasında kalırsan, hangi seçeneğin en başta sen olmak üzere hiç kimseye zararı yoksa onu seç.”
Maya, ona göz kırptı ve odanın kapısını açtı. Arkasına döndüğünde kimseyi göremedi. Koridora girdiğinde birkaç saniye kalbinin hızlı attığını hissetti. İnanıyordu, doğru olanı yapmıştı.
“Kızım, Savaş'ın koşarak dışarıya çıktığını gördüm. Ne oldu”
“Bay X buralarda anneciğim.”
Helena eliyle ağzını kapattı.
“İnşallah bir an önce yakalanır.”
“İnşallah anneciğim, inşallah.”
Çantasını annesine verdi.
“Sultanım, babamla çıkış işlemlerimi halleder misiniz? Benim şimdi çıkmam lazım.”
“Nereye gidiyorsun kızım? Ada duyarsa başımın etini yer, kardeşimi niye bıraktın diye.”
“Savaş'ın yanına gidiyorum.”
“Gitme. Ya başına bir şey gelirse?”
“Daha ne gelebilir ki başıma? Hem... Gelse ne olur? Üç arkadaşım öldü. O pisliği yakalayacağım.”
Maya, annesinin bir şey demesine fırsat vermeden asansörün bulunduğu alana gitti. Birkaç saniye sonra asansörün kapısı açıldı. Sarışın bir kadın indi. Maya'ya bakarken sebepsizce gülümsedi. Maya, daha önce hiç görmediği bu kadının neden kendisine bakıp gülümsediğine bir anlam veremedi ama kendisi de refleksle gülümseyerek karşılık verdi. Bunu yapmak ona iyi gelmişti. Çünkü karşıdaki kadının karşılık bulan tebessümü sayesinde mutlu olduğunu görmüştü.
Birkaç dakika sonra çıkış kapısından çıktığında hemen sola sapıp arka bahçeye gitti. Savaş'ı ararken, onu bahçenin dışında kaldırıma çökmüş bir şekilde gördü. Bir şeye kilitlenmiş, öylece bakıyordu.
Maya hemen alçak duvarın üzerinden atlayarak yanına gitti.
“Savaş!”
Savaş, arkasına döndü.
“Sana, gelme demedim mi?”
“Seni merak ettim. Bu demir kapağın başına oturmuş ne yapıyorsun?”
“O, buraya girdi.”
“Nasıl?”
“Ben dışarıya çıktığımda buraya geldi ve birden yok oldu. Kesinlikle buraya girdi, adım kadar eminim.”
“Haydaa... Salak mı bu adam?”
“Aksine, çok zeki. Kameralara yakalanmamak için tünelleri kullanıyor.”
“Kapağı aç. İçine girmek istiyorum.”
“Ne? Ciddi olamazsın.”
“Çok ciddiyim. Haydi, aç.”
“İçerde ilacın dozunu fazla kaçırdılar herhalde,” diyerek dalga geçti Savaş.
“Neden beni ciddiye almıyorsun?”
“Ciddiye almamaktan değil bu tavrım. Seni asla tehlikenin kucağına bırakmam. Destek ekibini bekliyorum. Ben kanala gireceğim.”
Az sonra destek ekibi geldi.
“Cem, sen neden bu halde geldin? Hastanede olman gerekiyordu.”
“Başkomiserim Dua, Rüya'nın yanında. O yüzden ben geldim.”
“Yapma Cem, dün ölümden döndün. Yaraların çok taze. Odana git, yat.”
“O herifi yakalamadan dinlenmek istemiyorum.”
“Peki.”
Maya'ya döndü.
“Maya, sen eve git. Bir şey olursa sana haber veririm.”
“Gitmek istemiyorum.”
“Ne demek gitmek istemiyorum?”
Ada'nın sesi duyuldu arkadan.
Maya, alt dudağını ısırdı.
“Haydi, eve gidiyoruz. Dinlenmen gerekiyor.”
“Ada, çok iyiyim ben. Dinlenmeme gerek yok.”
“Hah, bak, annem ve babam geliyor. Derdini onlara anlatırsın sevgili inatçı ikizim.”
“Maya, neler oluyor böyle?”
“Babacığım, Bay X buraya girmiş. Bu tehlikeli zamanda burada olmam lazım.”
“Hayır küçük hanım. Tehlikeli zamanlarda evde olman gerekiyor.”
“Ama baba...”
“Lütfen Maya'yı eve götürün. Şu anda onun için en güvenli yer orası.”
Maya, Savaş'a bakıp kaşlarını çattı.
“Yapma Savaş, neden onların kafasını dolduruyorsun?”
“Hepsi sarı civcivimi korumak için.”
“Off, peki, tamam. Gidiyorum. Am bir şey olursa hemen haber ver.”
“Merak etme.”
Maya, arkasına baka baka arabaya binip gitti.
Savaş ise arabaya binip özel bir kıyafet giydi. Arkadaşlarının yanına döndüğünde kapağı açmış olduklarını gördü. Eğilip elindeki fenerle çukurun içine baktı. Berbat kokuyordu.
“Aman Allah'ım, Başkomiserim burası berbat kokuyor.”
“Şehrin bütün pisliğini yutan bir kanalizasyonun gül kokmasını beklemiyorsun herhalde, öyle değil mi Cem?”
Savaş güldü.
Cem de kendini tutamadı ve o da güldü.
“Haklısınız.”
Savaş, yerdeki minik çantayı koluna taktı ve aşağıya bir merdiven sarkıtıp yavaşça indi. Aşağısı çok dardı. Bu yüzden dizlerinin üzerine çökerek ilerledi kanalda. Görünürde anormal bir şey yoktu. Birkaç metre daha ilerledi. Kocaman bir fare sırtına tırmanıp koştu. İçi ürpermişti. “Kim bilir daha neler var bu karanlık çukurda,” diye düşündü.
Yarım saat daha yürüdüğünde ileride bir ışık olduğunu gördü. Yolun sonuydu orası. Sürekli düşen çantayı tekrar koluna takıp aceleyle dizlerinin üzerinde sürünmeye devam etti. Yolun sonunun hangi sokağa çıktığını çok merak ediyordu. Tünelin sonuna geldiğinde donup kaldı. Sol tarafında küçük bir teknoloji odası vardı. Hemen sola sapıp odaya girdi. Ayağa kalktı. Bir daha şoka girdi. Bir köşede onlarca birbirinden ayrılmış iskelet ve kadın kafası vardı. Başka bir köşede ise etleri doğramak için büyük bir makine vardı. Hemen makinenin yanına gitti. Şaşkınlıkla inceliyordu odayı. Makinenin doğranmış etlerin toplandığı süzgeçin altından dökülen kanı toplayan, tekneye benzer bir şey vardı. Hâlâ içinde kan vardı.
Doğrulup makinenin eti doğrayan dişlerine baktı sonra. Keskin dişlerin arasında hâlâ et parçaları vardı. “Kızları kaçırıp burada doğruyormuş demek ki. Asansördeyken üzerimize dökülen kan... Aman Allah'ım, o kanın hepsi kayıp kızlara aitti.” diye aklından geçirdi.
Odanın arka tarafında birçok araç gereç vardı. Bay X burada yapıyordu bütün silahlarını. Etrafı incelerken çok vakit kaybetmişti. Hemen odadan çıktı ve tekrar dizlerinin üzerinde ışık saçan kapağın altında durdu. Çantasından küçük bir anahtar çıkarıp kilidi açtı. Kapağı tek seferde itip açtı. İçerisi ışık dolarken, Savaş'ın ayağının dibine küçük bir kâğıt parçası düştü. Açıp okudu. Yine aynı mürekkep ve aynı yazıydı.
“Sarayımı buldun sonunda. Sen buradaki kemiklerle meşgul olurken ben de Maya ile meşgul olacağım. Elmalı turtamı ısırmak için sabırsızlanıyorum.”
“Hayıııııır!” diye bağırdı Savaş. Sesi korkunç bir şekilde yankılandı. Kanalı geçen sesi Cem'e kadar gitmişti.
Hemen çantasından halat merdiveni çıkarıp kancalı yerlerini kapağın deliklerine geçirip dışarıya çıktı. Gözlerine inanamıyordu. Maya'nın evinin arka bahçesindeydi. “Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun!” dedi içinden ve Maya'yı aradı.
Telefon biraz geç açıldı.
“Savaş, ölüyorum.”
“Evde misin? Yerini söyle bana.”
Ses kesildi. Sonra bir çığlık çınlattı Savaş'ın kulağını.
“Maya, cevap ver, lütfen. Neredesin?”
“Evdeyim.”
“Sana erişemeyeceği bir yere git ve kapıyı kilitle. Ben 2 dakika sonra oradayım.”
Savaş, koşa koşa binaya girdi.
“O-onu tanıyorum. Bay X'i tanıyorum.”
“Kim?”
“Hepimiz onu tanıyoruz.”
Maya o kadar hıçkırıyordu ki dedikleri zor anlaşılıyordu.
“Kim o Maya, kim?”
“O bizim...”
Telefonun diğer ucundan ikinci çığlık yükseldi ve telefon kapandı. Artık ulaşılmıyordu...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
Mystery / ThrillerSen hiç, birileri hıçkırıklarını duymasın diye kolunla ağzını kapatıp kendi çığlığında sağırlaşıp gözyaşında boğuldun mu?