Maya, birbirine yapışmış kirpiklerini yavaşça araladığında gördüğü ilk şey kendisine takılan oksijen maskesiydi. Sağ tarafında duran küçük beyaz makineden çıkan ses odada yankılanıyordu. Elini kaldırmaya çalıştı bir an ama başaramadı. Sol bileği sarılmıştı ve başparmağında gri renginde mandala benzer bir şey vardı. Neden bu yatakta bu şekilde yattığına bir anlam veremiyordu. En son neler olmuştu hatırlamaya çalıştı. Birkaç saniye sonra camla bileğini ve boynunu kestiği an geldi aklına. Gözleri dehşetle açıldı. Refleksle elini boynuna götürdü. Boynunda da sargı bezi vardı. Hâlâ ölmediğine göre demek ki şah damarını kesmemişti.
Az sonra uzun boylu bir hemşire girdi içeriye. Maya'ya bakıp gülümsedi.
“Uyandın demek.”
Maya oksijen maskesini çıkarmaya çalıştı. Ama hemşire daha hızlı davrandı ve maskeyi çıkardı.
“Ben...”
Sesi oldukça yorgun çıkmıştı.
“Kendini yorma. Ben hemen doktoru çağırıp geliyorum.”
Dışarıya çıkan hemşire birkaç dakika sonra doktorla birlikte geri döndü. Doktor da tıpkı hemşire gibi oldukça sıcakkanlıydı. Maya'yı muayene etti.
“Buraya getirildiğinde çok kan kaybetmiştin. Bileğin ve boynundaki kesiklere dikiş attık. Sonra da kan takviyesi yaptık. Çok şanslısın ki şah damarını kesememişsin. Aksi takdirde seni kurtarmamız imkânsızdı. Şimdilik durumun iyiye gidiyor. Bir sorun olursa hemen söyle tamam mı?
Maya tamam anlamında gözlerini kırpıştırdı.
Doktor gülümseyip kapıya doğru ilerledi. Tam o sırada arkasına döndü.
“Ne olursa olsun hiçbir şeyin seni hayatından vazgeçirmesine izin verme. Çünkü hiçbir şey değmez buna... Hiçbir şey,” dedi ve hızlı adımlarla dışarıya çıktı.
Maya birkaç saniye gözlerini kapatıp açtı. Her yerde harfler vardı şimdi. Duvarlarda, pencerelerde, tavanda, kapının üzerinde... Hatta makineden çıkan sinir bozucu ses bile artık alfabeyi sayıyordu. A, B, C, D... Elleriyle gözlerini ovuşturdu. E, F, G, H... Midesi bulanmaya başlamıştı. I, İ, J, K, L, M, N... Susmak bilmiyordu lanet olası makine. Şimdi daha yüksek sesle devam ediyordu. O, Ö, P, R, S, Ş... Yeter diyerek inledi Maya. Onu duyacak hiç kimse yoktu odada. Hemşire de gitmişti. Bu olanlar gerçek değil diye geçirdi aklından. Ama bütün harfler, makinenin sesi, biz gerçeğiz diye bağırıyorlardı adeta. T, U, Ü, V, Y, Z...
Elleriyle kulaklarını kapattı bir süre. Açtığında odada uçuşan harfler bir araya gelip “Seni aptal! Hani boğazını kesip herkesi ölümünle cezalandıracaktın?” cümlesini oluşturdu. Maya şok olmuştu. Tekrar halüsinasyon görmeye başlamış olmalıydı. Hemen solmuş gözlerini kapattı. Yazıyı görmek istemiyordu. Az sonra bir ses duydu. “Gözlerini kapatarak gerçeklerden kaçamazsın aptal. Sadece bir süreliğine göremezsin.”
Maya, duyduğu sesle irkilmişti. Tüyleri diken diken olmuştu. Yavaşça ellerini gözlerinden çekti. Karşısında kısacık boylu, kel bir adam duruyordu. Üzerindeki kırmızı elbiseler Papa'yı anımsatmıştı. İki ellerini birbirine kenetleyip Maya'yı izliyordu.
Hâlâ şokta olan Maya, yatağında doğruldu.
Zorla konuşabildi. “Sen de kimsin?”
“Ben senin koruyucunum Maya. Seni korumaya geldim. Seni bu dünyadan kurtarmaya geldim.”
“Ne koruyucusu ne kurtarması?”
“Ahh, zavallı aptal bebeğim, görmüyor musun herkes senden nefret ediyor, herkes sana zarar veriyor. Kimse seni sevmiyor. Tek başınasın bu dünyada.”
“Bu söylediklerin doğru değil. Kimse benden nefret etmiyor.”
“Demek öyle... O zaman neden boğazını kestin?”
Maya gözlerini yatağın beyaz ötüsünde dizilen harflere dikti. Bir saniye içerisinde bütün harfler yan yana gelip bir cümle haline geldi.
“Çünkü herkes sana acı veriyor. Bu yüzden... Bu yüzden ölmek istedin.”
Maya başını kaldırıp kırmızı kıyafetli, kel adama baktı.
“Artık acı çekmiyorum.”
Kel adam güldü. Kıyafetiyle uyum içinde olan kırmızı dişleri çıktı ortaya.
“Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun.”
“Ne yapmamı istiyorsun?”
Kel adamın sesi fısıldar gibiydi.
“İntikam almanı istiyorum Maya. İntikam...”
“Kimden?”
“Bırakıp gittiği için Savaş'tan, seni ve kardeşini yıllarca birbirinden ayırdığı için anne ve babandan.”
Kel adam 'Savaş' deyince Maya'nın kalbi acımıştı bir an.
“Ölmem hiç kimseye ceza olmaz.”
“Saçmalama. Tabii ki de olacak. Herkes suçluluk duyacak ömrü boyunca. Onlar seni çok üzdüler. Bunu karşılıksız bırakmamalısın.”
“Haklısın. İntikam almalıyım belki de.”
Kel adam şimdi Maya'nın başucunda duruyordu.
“Harika. Şimdi seni şu yatağa bağlayan her şeyden kurtul.”
Maya yavaşça makineyle olan bağlantısını kesti. Sonra da kolundaki serumu çıkardı.
“Bitti.”
“Aferin Maya. Akıllanıyorsun yavaş yavaş. Şimdi boynundaki ve bileğindeki sargı bezlerini çıkar.”
Maya hipnotize olmuş gibi kendisine denileni yaptı.
“Şimdi kalk ve şu tepsinin üzerindeki bisturiyi al.”
Maya yavaşça kalkıp kesici aleti aldı. Başı dönüyordu.
“Çok iyi gidiyorsun bebeğim. Haydi şimdi bileğini kes. Korkma, acımayacak... Acımayacak Maya. Güven bana. Bu dünyada iyiliğini isteyen tek kişi benim. Yanındayım. Güven bana hayatım.”
Maya seri bir şekilde sol bileğini kesti. Dikişler açılmıştı ve musluktan boşalırcasına kan dökülüyordu yere.
Kel adam sevinçle güldü ve pencereyi açtı.
“Harikasın tatlım, harikasın. Şimdi buraya gel.”
Maya titremeye başlamıştı. Çok kan kaybediyordu. Yavaşça pencereye doğru yürüdü.
“Pencereye çık. Sadece buraya çık. Haydi bebeğim. Sonra her şey bitecek. Herkesten intikam almış olacaksın.”
Maya hiç sorgulamadan kendisine denileni yaptı. Aşağıya bakınca midesi kasıldı. Çok yüksekteydi. Onuncu katta olmalıydı. Aşağıdaki insanlar karınca gibi minicik görünüyordu.
“Başım dönüyor.”
“Aa, mızmızlanma Maya. Çocuk musun sen? Haydi tutunduğun pencere kenarını bırak.”
Tam elini çekiyordu ki birden arkadan bir ses duydu.
“Dur!”
Maya, korkarak arkasına baktı.
Siyah kıyafetli biri hemen arkasında duruyordu. Maya'nın gözlerini kamaştırmıştı.
Kırmızı kıyafetli yanındaki adamı görünce gözleri kinle doldu.
“Haydi Maya, ne duruyorsun? Dediğimi yapsana.”
Siyah kıyafetli hemen Maya'ya doğru yürüdü.
“Yapma Maya, kimse senden nefret etmiyor. Kimse seni aldatmadı.”
“Hayır. Onu dinleme bebeğim. O kötü biri. Senin intikam almana engel olmak istiyor.”
“Kendini öldürerek intikam alamazsın. Hem zaten ortada intikamlık bir şey yok. Her şeyi bu kötü adam uyduruyor. İnan bana...”
Maya ne yapacağını şaşırmıştı. Arkasında duran kırmızı kıyafetli cüce adam ona ölmesini söylüyordu. Siyah kıyafetli adam ise ölmemesini. Bir dakika durup düşündü. Artık bir karar vermeliydi. Çünkü bileğinden akan kan her yeri kayganlaştırmıştı. Zor tutunuyordu.
“İkiniz de susun!”
Kel adam konuşmaya devam etti.
“Bu pislik seni kandırıyor bebeğim. Beni dinle lütfen. Durma, at kendini. Bunu yapmalısın artık.”
“Hayır, yapma. Bu gördüğün kel adam senin beynin. O, saçma şeyler düşünüp olmayan şeyleri uyduruyor. Çünkü senin kötü şeyler yapmanı istiyor. Ben ise senin kalbinim. Doğrunun yanındayım. Ölmeni istemiyorum. Yaşayıp mutlu olmanı istiyorum.”
“Hayır, inanma ona.”
“Bana inan.”
“İnanma bebeğim.”
Az sonra bir çığlık koptu. İkisi de sustular ve odanın kapısı açıldı. Hemşire gelmişti. Manzarayı görünce bağırmamak için eliyle ağzını kapattı. Sonra da koşarak dışarıya çıkıp yardım çağrısı yaptı. Herkesten önce Savaş koştu odaya. Maya'yı görünce hemen yanına gitti.
“Aman Allah'ım, ne yapıyorsun orada?”
Maya sadece 'Savaş' diyebildi. Gözleri kararıyordu.
Savaş onu tutmaya çalıştı. Ama Maya izin vermedi.
“Sen sadece bir hayalsin. Gerçek değilsin. Git buradan! İstemiyorum seni.”
“Hayal değilim ben. Gerçeğim.”
Az sonra Maya'nın bütün ailesi ve arkadaşları odaya doluşmuştu.
“Hayalsin. Belki de... Belki de hep öyleydin, hiçbir zaman var olmadın.”
Savaş elini uzattı.
“Elimi tut. Gerçek olduğumu hissedeceksin.”
Kırmızı kıyafetli kel adam köşeye geçmiş, Maya'ya “İnanma, bunların hepsi hayal,” diye bağırıyordu.
Siyah kıyafetli olan ise “Savaş gerçek, hem de sana aşık. Haydi elinden tut. Korkma,” diyordu.
“Kimse onlara bakmadığına göre onları benden başka hiç kimse görmüyor herhalde,” diye düşündü Maya.
“Kızım, kalbimin en güzel köşesi, yalvarıyorum sana in aşağıya.”
Konuşan Helena'ydı.
“Lütfen bir tanem. Lütfen...”
Ada, babasına sarılmış deli gibi ağlıyordu.
“Babacığım, kurtar onu. Ona bir şey olmasın.”
Ada o kadar hıçkırıyordu ki Doruk söylediklerini zor anladı. Bir baş işaretiyle Kağan'ı yanına çağırdı ve ona Ada'yı dışarıya götürmesini söyledi. Ada, baygınlık geçiriyordu. Kağan onu kucağına alıp hemen yan taraftaki boş odaya götürdü. Doruk ise hiç vakit kaybetmeden Maya'nın yanına koştu.
Maya hemen “yaklaşma!” diye bağırdı. Doruk olduğu yerde dondu kaldı.
“Kızım, biz hepimiz seni çok seviyoruz.”
“Hayır baba! Sevmiyorsunuz. Eğer sevseydiniz daha biz bebekken annemle birlikte beni ve kardeşimi ayırmazdınız. Hayatım boyunca babasızlık ölüm gibi ensemdeydi. Hayatım boyunca hep bir yanım eksik yaşadım. Hep kalbimin bir köşesi kanıyordu.”
Köşeden kırmızı kıyafetli cücenin sesini duydu Maya ve sustu.
“Helal olsun sana Maya! Hiç kimseye inanma.”
Maya ona pis bir bakış attı.
“Sizi ayırdığımız için özür dilerim. Ama her şeyin bir sebebi vardı.”
“Hiçbir şey beni bırakıp gitmene sebep olmamalıydı.”
“Oradan in. Her şeyi en başından anlatacağım,” dedi Helena gözyaşlarını silerek.
“Hayır, şimdi anlatacaksın.”
Helena önce Doruk'a baktı sonra da kızının arkadaşlarına. Ada dayanamayıp tekrar gelmişti odaya. Başını Kağan'ın göğsüne yaslamış annesini dinliyordu.
“Bir gün sen çok hastalandın. Ada uyuduğu için onu Sabah'a emanet ettim ve apar topar hastaneye götürdüm seni. Doktor ilaç yazdı. Onları almak için eczaneye gittim. Çıkarken telefonum çaldı. Annem arıyordu. Babamın öldüğünü söyledi. Elim ayağım birbirine dolanmıştı çünkü o benim hayatımdaki her şeydi. Onu çok seviyordum. Ama... Ama hiçbir zaman ona sarılamadım. Çünkü o hep uzak duruyordu benden. Hep soğuktu. Bu yüzden hiçbir zaman içten “babacığım” deyip öpemedim onu. Ne yapacağımı bilemez halde arabaya doğru koştum. Kapıyı açar açmaz biri elimdeki telefonu kapıp kaçtı. Hiçbir şey yapamadım. Sersemler gibiydim. Eve döndüm hemen. Öyle kopmuştum ki bu hayattan Sabah bana “Maya nerede?” demeden seni arabada bıraktığım gelmedi aklıma. Doruk'a haber veremedim. Çok kötüydüm. Sabah'la bile zar zor konuşuyordum. Ona Doruk'a her şeyi anlatmasını söyledim ve birkaç parça eşyayla birlikte pasaportumu alıp hava limanına gittim. İkinizi birlikte götürmem babanıza haksızlık olurdu. Tek başına kalmasın diye birinizi bırakmak zorundaydım. Sen arabada olduğun için seni götürdüm. Yani ikiniz arasında ayrımcılık yapmadım kesinlikle.
Birkaç gün annemin yanında kaldık. O süre içerisinde hiç babanla konuşamadık. Eve döndüğümüzde kapı kilitliydi. Kimse yoktu. Baban başka bir yere taşınmıştı. Şirkete gittim hemen ama benimle görüşmeyi reddetti. Hiç görmedim onu. Pes ettim sonra. Seni alıp yeni bir hayat kurmaya karar verdim. Ama birkaç gün sonra işler daha kötü oldu. Sabah'ın kocası Necmi seni kaçırdı.”
Doruk'un gözleri şaşkınlıkla açıldı.
“Beni, Ada'yı ve babanı öldürmekle tehdit etti. Seni geri almam karşılığında onunla evlenmemi istedi sonra.”
“Neden polise gitmedin ya da babama anlatmadın?”
“Çünkü kardeşin Sabah'ın elinde rehindi. Onun ve babanın hayatını tehlikeye atmak istemedim. Bu yüzden de Necmi ile evlendim.”
Doruk eski eşine yaklaştı.
“Sabah bana bir mektup verdi. İçinde bizi terk edip sevgiline gittiğin yazıyordu. Bu yüzden pişman olup geri geldiğinde bizi bulama diye taşındık. Hiçbir zaman o mektubun senin ağzından yazılmış olabileceği gelmedi aklıma. Kör kütük bir şekilde Sabah'a inandım. Ada annesiz kalmasın diye onunla evlendim, bir süre sonra da ve eski evimize geri döndük. Sonra Necmi'yi öğrendim. İkisi beni dolandırmak istiyorlardı. Ama Sabah bana yakalanınca her şey değişti. Özür dilerim Helena. Hayatım boyunca hep seni suçladım. Lütfen beni affet. Seninle ve kızlarımızla birlikte yeni bir hayata başlamak istiyorum.”
Helena Doruk'a sarıldı. Maya gülümsedi. Gözleri kapanıyordu.
“Her şeyi öğrendin işte. Ne ben Ada'yı ne de baban seni terk etti. Şimdi gel annene. Bundan sonra her şey çok güzel olacak,” dedi Helena kızına doğru yürürken.
Savaş tekrar elini uzattı Maya'ya.
“Elini ver bana sarı civcivim. Söz veriyorum bir daha asla bırakmayacağım.”
Maya tereddütle elini uzattı. O sırada köşeden bir ses yükseldi.
“Elini tutma bebeğim, yalan söylüyor, tekrar bırakacak seni, tekrar kanatacak yaranı. Şimdi herkes buradayken al intikamını.”
Maya elini geri çekti.
Hemen siyah kıyafetli adam kırmızı dişli cüceyi susturmaya çalıştı.
“Maya, beynine inanma. Kalbine inan. Sen ölmek değil yaşamak istiyorsun.”
Maya tekrar elini uzattı.
“Hayır, ölmek istiyorsun. Acı çektirmek istiyorsun.”
“Sen çok iyi bir kızsın. Kimsenin canını yakmak istemiyorsun.”
“İntikamın tadı çok güzel hayatım. Tatman gerekiyor. Mutlaka, mutlaka bebeğim...”
Maya'nın gözleri devrildi birden. Kelimeler kafasında uçuşuyordu. Artık pencerinin kenarını tutmuyordu. Aşk kazanmıştı. Güven kazanmıştı. Savaş kendisine uzatılan eli sıkıca tutup kendine doğru çekmişti. Şimdi Maya onun kucağındaydı.
Maya'nın son zamanlarda geçirdiği krizler herkesi boş bir beşik gibi sallamıştı. Özellikle de Tibet nedendir bilinmez Maya için çok üzülüyordu. Hatta Maya pencereden atlayacak diye ağlamıştı. Ama şimdi herkesin içi rahattı.
Bir süre sonra odada Maya ve Savaş'tan başka hiç kimse kalmamıştı. Maya tekrar yatağında yatıyordu. Savaş ise onun başucundaki koltuğa oturmuştu.
“İyi misin?”
Maya, hâlâ hayal gördüğünü sanıyordu.
“Eğer hayalsen lütfen git. Ben gerçeğini istiyorum.”
Savaş, Maya'nın minik elini öptü.
“Şimdi gerçek olduğuma inandın mı sarı civcivim?”
Maya kıpkırmızı oldu.
“İnandım.”
Kısa bir sessizlik oldu.
“Seni bıraktığım için özür dilerim. Seni... Seni incittiğim için özür dilerim.”
“Sahi neden gittin?”
Savaş ona Bay X'in gönderdiği mektuptan bahsetti.
“Ama bunu anlatabilirdin bana.”
“Sana bir şey olmasından korktum. Bay X'in sana zarar vereceğini düşündüm ama bakıyorum da en büyük zararı ben vermişim. Üzgünüm... Odana girip seni kanlar içinde görünce çıldırdım.”
“Ne zaman odama geldin?”
“Senin hakkında gözaltı kararı çıktı.”
Maya neye uğradığını şaşırdı bir an.
“Neden?”
“Bay X'le bir bağlantın olduğu düşünülüyordu.”
“İnanamıyorum. Çıldırdınız mı siz?”
“Benim de üstlerim var Maya. seninle konuşmayı kesince Bay X yok oldu birden. Bu nedenle Müdür seni göz altına almamızı istedi.”
“Ne yani, şimdi suçlu konumunda mıyım ben?”
“Her şeyi başta anlatacağım. Seni almak için evinize geldiğimizde kimse kapıyı açmadı. Sonra Ada'yı aradım. Senin tek başına evde olduğunu söyledi. Birkaç kez daha zile bastım ama açmadın. Ben de sana bir şey oldu korkusuyla kapıyı kırdım. Sonra odana geldiğimde her yer kan içerisindeydi. Sen de öylece yatağında yatıyordun. Seni hastaneye getirirken Bay X gazeteci Anisa'ya mektup göndermiş. Mektupta Mevsim Durmaz'ın sırtına yazdığı şifrenin aynısını yazmış. Bay X'le herhangi bir bağlantın olmadığı kanıtlandı. Hallettim ben durumu.”
“Ne şifresi?”
Savaş, cebindeki mektubu çıkardı. Maya doğruldu ve mektubu açtı. Aynı el yazısı aynı mürekkep vardı kağıtta. Tıpkı bilgisayar çıktısı kadar kusursuzdu.
Maya'nın gözleri hemen şifreye gitti. “Ç.Ü.T.F.A 56 ” şifrenin devamında ise “Elmalı turtamı ısırmak için sabırsızlanıyorum.” yazıyordu. Maya düşünmeye başladı. Savaş ise karşıda duran televizyonu açtı. Haber saatiydi. Bu yüzden de her kanalda haber sunuluyordu. Kanalı değiştirme gereği duymadı. Az sonra mektubu alıp şifreye tekrar tekrar baktı. “Ç.Ü.T.F 56” televizyondan gelen sesle aniden başını kaldırdı.
“Çamlıca Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri yeni bir buluşa imza attı.”
Savaş televizyonun sesini açtı hemen.
“Yaptığı çalışmalarla ilgi odağı haline gelen Çamlıca Üniversitesi, kanser için kesin ve tek kullanımda kanser hücrelerini tamamen yok eden bir ilaç geliştirdiklerini duyurdu.”
Maya dikkatlice Savaş'ı süzdü.
Savaş aniden ayağa fırladı.
“Tabii ya! Çamlıca Üniversitesi Tıp Fakültesi...”
“Ne oldu?”
“Şifre bir adres. Üniversitenin adresi. Buradaki A harfi de bir ismin baş harfi olmalı. Benim hemen gitmem gerekiyor.”
“Ben de gelmek istiyorum.”
“Hayır, senin dinlenmen gerekiyor. Ben sana haber veririm.”
“Tamam... Dikkatli ol.”
Savaş, Maya'yı alnından öpüp hemen çıktı. Üniversiteye giderken Cem'i arayıp haber verdi.
“Bu sefer seni yakalayacağım Bay X,” dedi içinden.
“Kurtuluşun yok.”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
Mystery / ThrillerSen hiç, birileri hıçkırıklarını duymasın diye kolunla ağzını kapatıp kendi çığlığında sağırlaşıp gözyaşında boğuldun mu?