4. Bölüm: Sıra Arkadaşı.👫
Dershanede ki matematik hocamızla geçirdiğimiz son ders bayağı eğlenceli geçmişti adam hem sempatik hemde sinir bozucu olmayı nasıl başarabiliyordu anlamış değildim.
Karnıma giren sancıyla yüzümü buruşturdum. Maalesef o zorlu günüm gelmişti. Galiba üşütmüştüm bu seferki dönemimde karnım ağrıyordu.
" Zeynep."
Atalay Hocanın bana seslenmesiyle kafamı o tarafa çevirdim elini çenesine koymuş düşünür gibi bana bakıyordu.
" Efendim hocam?" dedim biraz endişeyle. Şuan ki esprisinin malzemesi ben olmak istemiyordum açıkçası. Adam mizahşör gibi bir şeydi bir esprisine tüm sınıf en fazla beş dakika gülüyordu.
Hele bir kız vardı ismi Gaye, kız güleceğim diye arkaya düşecekti tepe üstü, onunla birlikte oturduğu sırada gidiyordu tabi, yan sırada oturan çocuklar tuttular zar zor. Sonra bir beş dakika daha buna güldük. Şuan ki favori hocam Atalay Hocaydı.
" Sen az önce benim esprime mi yüzünü buruşturdun?" dediğinde hapı yuttun dedim içimden kendime.
" Yok hocam hâşa." dedim alel acele. Tam da o ân kurtarıcım olan zil çalmıştı. Atalay Hoca masadan kitaplarını toplarken bana baktı ve işaret parmağı ile işaret etti.
" Sana taktım çekirge." dediğinde sırıtmıştım. Vay anasını be, uzun zamandır böyle gülmediğimi şimdi anlamıştım açıkçası.
" Sen sırıtıyor musun bide?" dediğinde gülüşüm daha çok büyüdü. Sınıfa bakarak beni gösterdi.
" Toplanın Zeynep'i dövüyoruz."
Hepsi gülerek üstüme gelmeye başladığında yakın olduğum kapıdan jet hızıyla çıktım. Maraton koşusunda gibi indim merdivenlerden. En son sınıftaydım şimdi durakta dikiliyordum. Işık hızı filan bağlanmıştı sanırım bana.
Dolmuş durunca direk bindim ortalarda boş koltuk bulmuştum. Bekleme yapmadan oturdum. Telefonumda takılı duran kulaklığımı taktım kulaklarıma. Uykum gelmeye başlamıştı. Sağ tarafımda erkek çocuğu sesi geliyordu. Müziği kapattım ve çocuğu dinlemek istedim nedensizce.
" Baba,öğretmenim bana bugün aferin dedi biliyor musun?"
Öyle hevesli anlatıyordu ki gözleri ışıldıyordu anlatırken. Bu haline gülümseyen yüzüm babasını gördükten sonra bozuldu.
Dikkatlice baktım, beş dakika o çocuk hep bir şeyler anlattı babasına. Gözlerinde o ışıkla hevesle anlattı. Ama babası elindeki telefondan kafasını kaldırıp çocuğuna bakmaya tenezzül etmedi.
Dinlemediği bariz ortadaydı. Telefonda mesajlaştığı kişi daha önemliydi çünkü. Küçücük çocuğunun söylediklerine kulak asmayacak kadar meşguldü. Tıpkı..
" Abla,burda inecektin sen." diyen şoföre kafa sallayıp arabadan indim. Tır çarpmış gibi olmuştum. O çocuğunun hevesli ela gözleri. Babasının çocuğuna değilde telefonda konuştuğu kişiye sırıtması. Bozmuştu moralimi.
Kapıdan girecekken yine çarpmıştım birine. İki adım gerileyip karşımdaki Yusuf'a baktım. İlk sırıtsada benim sirke satan suratımı gördükten sonra ciddileşmişti.
" Hasta filan mısın?" dediğinde kafamı olumsuz anlamında salladım.
" Dershanede filan mı bir şey oldu?" dedi bu sefer. Hayır ne bu şüphe? Nesin sen? Sherlock Holmes mı?
" Al bari kızlar çikolata yiyince mutlu oluyorlar filan sana da iyi gelir." dediğinde elindeki çokanata baktım. Az önce annem dışında biri beni düşünmüştü sanırım. Dudağım biraz gülümsemeye doğru giderken kendimi tuttum. Alt tarafı çikolata verdi ne var yani?
" Teşekkür ederim." dediğimde sırıttı. Sanki bir şey diyecekte içinde tutuyor gibiydi. Şuan Sherlock Holmes'ın ben olduğumu kararlaştırdım kafamda.
" Söyle hadi bekliyorum." dedim elimi belime atıp. Yanıma gelerek parmağıyla karşıdaki adamı gösterdi.
" Ee? Ne yapayım ben bıyıklı dayıyı? Hayır ondan mı hoşlanıyorsun yoksa?" dedim sırıtırken. O hâlâ dayıya bakıyordu. Dayı bayağı sert bir kişilikti sanırım, yanındaki amcalar gülerken o 'bunlar niye gülüyor bunun nesi komik bunların hepsi salak' der gibi bakıyordu.
" Kızma ama,sen sinirlenince o dayı gibi oluyorsun." dediğinde sırıtan yüzümün yerini seğiren gözüm almıştı.
" Ha ha ha çok güldüm." dedim gözlerimi devirerek içeriye girmeye yönelirken o arkamdan "Kızma ya." Filan diyordu gülüşlerinin arasından. Yüzümü tekrar ona dönerek elindeki çikolatamı aldım hışımla.
" Ver çikolatamı." dedim ve içeriye girdim. Arkamdan 'Afiyet olsun' diye bağırdı hafif gülümseyip sonra tekrar ciddileştim.
Merdivenleri Arafat Dağına çıkar gibi çıkmıştım. Hayır yani sanki kaç kere Arafat Dağına çıkmıştım da bu benzetmeyi yapabiliyordum?
Eve girdiğimde annem mutfak dolaplarını siliyordu.
" Oy farfara farfara ateşde düştü şalvara..." Annem'in mükemmel bir müzik anlayışının olduğunu söylediği türküden anlamıştım.
" Zeynep geldin mi?" diyen annemin saçma sorusuna göz devirdim. Sanırım bütün anneler böyleydi.
" Hayır." diye yanıtladım sorusunu. Bu cevaptan sonra içinden benim ne kadar parlak zekaya sahip olduğumu düşünüyordu annem kesin.
Mutfağa gidip anneme baktım. İşini bitirmişti. Sonra da sıradanlaşan şeyleri yaptık. Yemek yaptık yemek yedik bulaşıkları yıkadık.
Ben odama çekilerek çantamı düzelttim. Annem salonda televizyon seyrediyordu bende sıkılıp onun yanına gittim.
" Yarın güne gideceğim ben sende dershaneden çıktıktan sonra oraya gelirsin." diyen anneme imkansız der gibi baktım.
" Ne yapacağım ben onca teyzenin arasında? Hiç uğraşamam. Direk eve gelirim ben." dediğimde ağzındaki eriğin çekirdeğini çıkardı.
" Kız Nesrin Teyzen var ya geçen çorba getirdi hani o işte. Çok ısrar etti sende bir beş dakika uğra işte." dediğinde ofladım. Annem beni gelmem için ikna etmeyi başarmıştı.
Erkenden yatıp erkenden kalktım. Dershane yolumu bıkkınlıkla yürürken biri ismimi söyledi. Arkamı döndüğümde bana doğru koşan bir çocuk gördüm. Ben tanıyordum bu çocuğu.
Nerden....nerden....
Hah!
Dükkanda kolunu tutmuştum düşmemek için. Yanıma geldi ve günaydın dedi. Bende somurtarak günaydın dedim.
" Enes'ti değil mi?" dediğimde güldü. Güldüğü şeyi anlasam tuhaf tuhaf ona bakmazdım.
" Eray." dediğinde bozulmuştum biraz. Çocuğun ismini yanlış söylemesem iyiydi.
Dershanenin kapısına geldiğimizde Eray'a dönerek konuştum.
" Görüşürüz." dedim ve gülümseyen yüzüne baktım.
" Görüşürüz." dediğinde arkamı dönerek içeri girdim. İyi bir çocuğa benziyordu. Sürekli gülmesi tuhaftı. Belki de ben çok az güldüğüm için bana öyle geliyordur.
Sırama geçtim ve köşeye oturdum. Hoca gelmeden çantamdan kalemlerimi ve defterimi çıkardım. Silgim yere yuvarlandığında sıranın altına girdim silgimi almak için.
Sıramın yanında bir spor ayakkabı göründü. Garibime giden şey hâlâ orada beklemesiydi.
" Burası boş mu?" diyen ses tanıdıkdı hemde bayağı tanıdıktı.
Kafamı sıranın altından çıkararak karşımda dikilen az önce görüştüğüm Eray'a şaşkınlıkla baktım. O da mı bu dershanedeydi şimdi?
Neden az önce söylememişti peki? Ben ona biraz şaşırmış bakarken o bana gülümsemesi ile bakıyordu.
" Hem mahalle arkadaşın hem de sıra arkadaşın."
Dediğinde yutkundum. Hemde sertçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalle Çocukları
Literatura KobiecaTam kapıdan çıkacaktım ki birine çarpmıştım. Yerden gelen kırılma sesiyle bakışlarım yere yöneldi. Çocukluk oyuncağım olan atlı karınca kutumun yerde binbir parçaya ayrıldığını gördüğümde bütün vücudumda hem hüzün hemde elektrik dalgası geçti. Yere...