"Genç Efendi..." Ciel derin ve yatıştırıcı bir ses duydu ve elinde olmadan uzanıyor olduğu şeye iyice sokuldu.Hiç kuşkusuz üşüyordu ve çekebileceği tüm ısıyı en son zerresine kadar çekmek istiyordu.Sadece yarı uyanık olması onun suçu değildi ki...
"Lordum, lütfen, uyanma vakti geldi". Ciel'in gözleri şimdi Sebastiana ait olduğunu çıkardığı sesi duymasıyla anında açıldı ve kâhyasının ona sırıtan yüzüne bakmak için kafasını yavaşça kaldırdı.
"Ah,iyi,uyanmışsınız,"dedi anlaşılması güç bir sırıtışla.
"Ne...NEDEN BEN SENIN OMZUNDA UYUYORDUM?"diye bağırdı kont , şimdi uzaklaşmaya ve artık kıpkırmızı olan yanaklarını gizlemeye çalışarak.
"Üzgünüm,ama uyurken çok hoşnut gözüküyordunuz ve ben de sadece bunu mahvetmek istemedim."dedi şeytan kâhya, yüzündeki tam tersini söyleyen yaramaz ifadeye rağmen aff dileyen bir ses tonuyla.
"Her neyse.Sadece...hem, araba neden durdu?"diye sordu Ciel, pencereden dışarıya bakıp gece vakti olduğunu farkederek.
"Enfield'e doğru yolumuza devam etmeden önce durup iyice dinlenmek için iyi bir zaman olduğuna karar verdik,Lordum"diye söyledi Sebastian, arabanın kapısını açıp, çıkması için efendisine yardım ederken .Sebastiana çok yakın duran Ciel, hoşnutsuzlukla fark etmişti ki,yıllar geçtikce bir kaç santim boy atmış olmasına rağmen Sebastian hâlâ kendisinden tam bir baş uzundu.
"Peki.Sürücü nerede?"Ciel daha bunu sorduğu an pis görünüşlü adam arabanın köşesinden belirmişti.
"Ah,kaç oda isterdiniz,Lord Phantomhive?"diye kahverengi frakını düzelterken sordu.
"3." "2." Ciel ve Sebastian aynı anda cevap vermişlerdi.Ciel hayretle kâhyasına baktı.
"2?Peki sen nerede uyumayı düşünüyorsun?"diye genç Kont sordu.
"Şeytanların uyuması gerekmez,"diye Sebastian basitçe cevapladı.Ciel anlıyorum anlamında başını salladı.
"İki odaya değiş."Ciel sürücüye dedi.Adam yürüyüp küçük otele girmeden önce reverans yaptı.
"Bulabildiğin en iyi otel bu muydu?"diye sordu Ciel, küçük ve gösterişsiz binaya doğru yürürken.
Sadece tek katlıymış gibi görünüyordu ama çok genişti.Tüm duvarlar yontulmuş tuğladan yapılmıştı ve binanın önündeki tabela yamuktu.
"Korkarım evet,Genç Efendi". Şeytan kâhya Genç Kont için ön kapıyı çekerken söyledi.
"Merhaba,bugün size nasıl yardımcı olabilirim?"Öndeki gişenin arkasındaki güzel sarışın kız sordu.Onları selamlarken gözlerini kağıtların üzerinde tutmuştu ama kafasını kaldırıp baktığında gözleri genişlendi ve bakışları yakışıklı Kont ve çekici kâhyası arasında git gel yapıp Ciel'in üzerinde durdu.
"Birinin önceden gelip iki oda için ödeme yaptığını sanıyorum?"diye, hatta genç kızı kibarca selamlamaya bile uğraşamayacak kadar yorgun olan Ciel hemen taleb etti.
"Ah, evet, işte odanızın anahtarı."diye kız hararetli bir şekilde söyledi ve gişenin üzerinden eğilerek göğüs dekoltesinin büyük bir kısmını genç Lorda gösterdi.Ciel rahatsızca kâhyasına baktı.Kadın besbelli genç asilzadeyle flört etmeye çalışıyordu ve onun da nasıl tepki vereceğiyle ilgili hiç bir fikri yoktu.Sebastian onun bakışlarını yakaladıysada sırıtıp, hemen, sanki Ciel'i hiç öyle sıkıntılı bir şekilde kendine bakarken görmemiş gibi, çabucak bakışlarını kaçırdı.Kâhyanın kendisine bakıp, ardından dudaklarına yapışmış sinir bozucu ve kendini beğenmiş bir gülümsemeyle gözlerini kaçırdığı an, Ciel kendisiyle alay etmeye çalıştığını anlamıştı.Ciel şimdi kesinlikle kaybedemezdi.O küstah piçe neler yapabileceğini gösterecekti.
Kendisinin bile yapa bildiğinin farkında olmadığı hareketlerle,Ciel zarifçe yürüdü ve kalçasını hafifçe sallayarak gişeye yaklaştı.Gözlerini önce göğüslerine yöneltip, daha sonra yavaşça boynundan yukarı kaydırıp, nihayet berrak mavi gözleriyle buluşturduğunda kadının onun bakışlarını yakaladığından emin oldu.
"Mmm..Acaba oda numarası neydi?"diye sordu sesini alçak ve ...böyle söylemeye cesaret ede bilirse..seksi bir ses tonunda ayarlayarak.
Sebastian gördüğü şeye inanamıyordu.Ciel Phantomhive.Onun efendisi.Kasıtlı bir şekilde başka bir kadınla flört ediyordu.Sebastian hiç efendisini bir gün böyle utanmaz bir şey yaparken göreceğini düşünmemişti.Ve sadece bu da değildi...kusursuzca yapmıştı.Yaptığı her hareket öyle büyüleyici bir zarafet barındırıyordu ki, Sebastian bile gözlerini alamıyordu.Şeytanın gözleri kolunu soğuk kiremit tezgahın üstüne yaslamış, aylaklık eden efendisinin ritmik haraketlerle sallanan kalçalarına ilişti.Efendisinin bakışlarının kadının vücudunda dolaştığı an, şeytanın içinde aniden bir kıskançlık alevlendi ve kendisini efendisi oda numarasını sormaya devam ederken, geride durmaya zorladı.
"Ah...ş-şey olacaktı...ah..115,"dedi kadın karşısındaki erkeğin güzelliği karşısında donup kalmışken.
"Teşekkür ederim"diye tekrarladı Ciel, etrafında dönüp kâhyasının şok olmuş ve her nedense korkutucu bakışlarıyla karşılaşmadan önce flörtöz bir şekilde göz kırparak.
"Ne?"diye sordu Ciel tatlı gülümsemesi hoşnutsuz bir surat asmaya dönüşerek.
"Özür dilerim, Lordum.Ben sadece böyle bir şeyi, bu kadar mükemmel bir şekilde başarmanızı beklemiyordum.Merak ediyorum da, acaba Leydi Elizabeth şimdi burada olsaydı nasıl hissederdi...?"diye efendisini koridor boyunca odalarına doğru takip eden şeytan kâhya belirtdi.
"O, sadece benimle alay etmeye çalıştığın içindi.Asla beni küçümseme." İkili kapıya varınca Ciel döndü ve Sebastian'a, şeytanın omurgasından aşağı bir ürperti yayılmasına yol açan, kötü bir bakış attı.
"Bir daha asla beni böyle bir şey yapmak zorunda bırakma, ve hiç kimseye de tek bir kelime bile etme.Özellikle de Elizabeth'e."diye tehdit etdi Ciel.
"Yes, my Lord.Ancak, bildiğiniz gibi ben asla sizi küçümsemem."diye Sebastian saygıyla eğilerek söyledi.Ciel geçici odasına kapıyı açmadan önce, aldığı cevaptan memnun olmuş şekilde başını salladı.
Dışarıdan nasıl göründüğüyle karşılaştırınca, beklediğinden daha iyiydi.Soldaki küçük koridor Ciel'in tahminine göre banyoya yönlendiriyordu, sağdayse küçük bir dolap vardı.Onun ötesindeyse, hemen yanındaki komodi ve lambayla birlikte kraliçe boyutu yatak ve odanın en köşesindeyse basit bir çalışma masasıyla sandalye vardı.Kullanmaya alıştığı birinci sınıf odalardan değildi, ama bir gecelik işi görürdü.
"Sebastian,git bana akşam yemeği yap"diye ayakkabılarını çıkaran genç Kont emretti ve başını ellerine yaslayıp yatağa uzandı.
"Yes, my Lord,"diye cevap verdi kâhya her zamanki cümlesiyle ve reverans yaparak odayı terk etti.
Sebastian otelin koridorları boyunca yürürken, efendisine akşam yemeği olarak ne yapacağını düşündü. İçinde burdaki erzak tedarükünün, malikanedeki normalde sahip olduklarıyla kıyaslayınca bir hiç olduğuna dair bir hiss vardı.
"Evet, merhaba.Efendime akşam yemeği yapmak için mutfağınızı kullanmamda bir sakınca var mı?"Sebastian otelin içindeki küçük lokantada bulabildiği ilk çalışana sordu.Oda boyunca masalar kurulmuştu, hatta odanın köşesinde yastıklı sandanyelerle iki kişilik koltuklar da vardı.
" Şey...aslında sadece kendi şeflerimizin mutfağı kullanmalarına izin veriliyor.Efendiniz şeflerimizin hazırladıklarını yemekte özgür, üstelik seveceğine de eminim!Ayrıca, otelde kalanlar için yemekler ücretsiz."dedi, orta yaşlı kadın, hafiften kızarıp, doğrudan yakışıklı kahyaya bakmaktan kaçınarak.
"Emin değilim...görüyorsunuz"diye başladı Sebastian, tesadüfen duvara karşı eğilip ve kolların dayayıp, yüzünü kadının yüzüne yaklaştırarak.
"Efendim çok seçicidir.Benden başkasının yaptığı yiyeceği reddeder.O yüzden, lütfen, sadece tek gecelik, mutfağınızda şef olmama izin verin"dedi Sebastian.Kadının kahverengi gözleri kendi bordolarına odaklandığında ve hafifçe kırışmış yananaklarında al bir kızartıyla başını sessizce salladığında sırıttı.
"Teşekkür ederim,"dedi şeytan,ıssız mutfağın içine yürümeden önce yüzünde sahte bir gülümsemeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Evil Champion (Türkçe çeviri)
FanfictionCiel Phantomhive kâhyası Sebastian ile sözleşme yapalı dört yıl olmuş ve artık on yedi yaşında.Ve ikili yavaşça iki şeyin farkına varmaya başlıyorlar:1) İlişkileri sadece katı Efendi ve Kâhya ilişkisi olmaktan çıkmış mıydı? ve 2)Ciel'in evebeyinl...