Ciel'in gök mavisi gözleri titreyerek açıldı ve aniden görüşüne giren sabah ışığıyla gözlerini kırpıştırdı.Esneyip sırtını gerdi ve-bekle.Bu da neydi? Omuzlarından aşağı, bacaklarına dolanmış geniş ve katı bir şey ona yaslanmıştı.Dün gece olanlar aklına akın ederken, zihninde kendini azarladı.Şimdi bununla nasıl başa çıkacaktı?Kâhyasına yönelik bir tür çekim hissetdiğinin her zaman farkındaydı, ama uzun zaman önce ,bununla ilgili hiç bir şey yapmamaya karar vermişti. Nişanlısı vardı ne de olsa.
Düşüncelerinden sıyrılarak, vücudunu yavaşça, şeytan kâhyasıyla yüz-yüze gelene kadar döndürdü.Gerçi hâlâ...uyuyormuş gibiydi.Şeytanlar uyumaz...değil mi?Sebastian'ın söylediği buydu.Her ne kadar, uyumazlar ve uyuyamazlar tamamen farklı iki şey olsa da...
Ciel kâhyasını inceleme şansından yararlanıp onu o kadar cezbeden şeyin ne olduğunu çözmeye çalıştı.İlk olarak kâhyasının uyurken ne kadar sakin ve her ne kadar ironik olsa da, meleksi göründüğünü farketmemek asilzadenin elinde değildi.Dudakları hafifçe aralıydı ve Ciel şeytanın ılık nefesinin yanağına çarptığını hissedebiliyordu.Şimdi düşününce, şeytana hiç bu kadar yakın olduğunu hatılamıyordu.Yüzlerinin arasında sadece bir kaç santim vardı.Tam geriye uzanacaktı ki, Sebastian'ın kolu kontun beline dolanıp onu daha da yakına çekti.
"S-Sebastian!?!?" Genç kont Şeytanın kollarından kurtulmaya çalışırken kızardı.
"Affedin beni, Lordum.Kendimi kontrol edemedim"dedi Sebastian, kendine has sırıtışıyla, efendisini nazikçe salıvermeden önce.
Ciel boğazını temizledi ve kızaran yanaklarını kontrol etmeye çalıştı.Kahretsin, ona baktığımı biliyor muydu?
"Size kahvaltı hazırlamam gerekiyor sanırım, her zamankinden iki saat erken kalkmış olsanızda"dedi şeytan, yataktan kalkarak.Ciel dirseklerinden destek alarak uzanmaya devam ediyordu.
"Şey, evet.Bu, hım, iyi olur" dedi asilzade, yanan yanakları nihayet soğumaya başlarken.
"Yes, My Lord"dedi kâhya odayı terk etmeden önce.
---------- -------
Sebastian koridora , efendisinin görüş alanının dışına çıktığında duvara yaslanarak yüzünü avuçlarıyla kapadı.Ne yapıyorum ben? diye Şeytan kendisini sorguladı.
Bu duygular, bu...ikisinin yapıyor oldukları şey.Sebastian işler cığırından çıkmadan önce buna bir son vermesi gerektiğini biliyordu.Yine de, efendisinin dokunuşundan sonra kendisini tutamamış gibiydi.
"Bunu nasıl düzelteceğim...?"diye kâhya, efendisinin sabah çayını ve kahvaltısını hazırlamak için koridorla aşağı, mutfağa doğru yürümeden önce kendisini sorguladı.
---------- ------------
Çayını ve kahvaltısını bitirdikten sonra, Ciel Phantomhive şimdi sallanan arabada, kâhyasının tam olarak karşısında oturuyordu.
"Görünüşe göre, Sir Arthur Randall'ın konutuna götüren yollar tam olarak taş döşenmiş değil"dedi şeytan, korkunç bir sallantı daha onları vurduğunda.Ciel gittikçe daha da sinirlendiğini hissediyordu...hem de her şeye.Önce sabahki garip ve küçük düşürücü olay, sonra kâhyası onu giydirirken kızarmamak için kendini tutmak zorunda kalması ve şimdi de Enfield'de yaşadığı ortaya çıkan, küstah polis memurunun evine gitmek için adamı hasta eden bu sallantılı yolculuk.
"Kim şehirden bu kadar uzak yaşayıp da yollara kaldırım döşeme zahmetine girmez ki?Konuklara ne büyük saygısızlık" diye huysuzca söylendi kont, bakışları yine pencerenin dışında dolaşırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Evil Champion (Türkçe çeviri)
FanfictionCiel Phantomhive kâhyası Sebastian ile sözleşme yapalı dört yıl olmuş ve artık on yedi yaşında.Ve ikili yavaşça iki şeyin farkına varmaya başlıyorlar:1) İlişkileri sadece katı Efendi ve Kâhya ilişkisi olmaktan çıkmış mıydı? ve 2)Ciel'in evebeyinl...