"Lordum, bir ihtimal, çok da iyi bir fikir olmaya bilir..."diye şeytan yorum yaptı, sesi sakindi ve bunun daha çok bir emir gibi seslenmesine yetecek kadar da kendine güven içeriyordu.Bu masum görünüşlü soru kontu rahatsız etmemiş gibiydi ve üstünü değiştirmeye çalışmaya devam etti.Ayakkabılarını bağlamaya (ceketini de düğmelemeye) aciz olduğu anlaşıldığında, hoşnutsuz lord öfkeyle homurdandı ve kollarını yenilgiyle sarkıttı.Kanatları her kıpırdanışında dalgalanıyordu ve Sebastian asilzadenin yüzündeki umutsuz ifadeye gülümsememek için kendini tutmak zorunda kaldı.
"Lanet olsun, Sebastian.Ayakkabımı bağla." Şeytan kapının yanında durmaya devam edip efendisine tek bir kelime bile söylemedi.
"Sana.Emr.Ediyorum." diye tekrarladı kont, her sözü sıkılmış dişlerinin arasından gıcırdatarak.Sebastian elinin arkasında bir sancı hissetdi, ama hafif bir sancıydı, anlaşılan anlaşma bile Ciel'in gözlerden uzak bir şekilde otelde kalmasının en iyisi olacağına katılıyordu.
"Özür dilerim, ama sizin tehlikesizliğiniz hep önce geliyor, Lordum" diye açıkladı şeytan, ve saygıyla reverans yaparken haylaz bir sırıtış koyverdi.
"Şu iki gereksiz organa sahip olduğum gerçeği beni her zamankinden daha savunmasız yapmıyor.Şimdi son kez söylüyorum, Sebastian. Giydir.Beni.
"Tam tersini yapmak beni daha çok memnun ederdi, Efendim." Şeytan usulca yatağa yaklaştığında Ciel'in gözleri büyüdü.Şeytan afallamış insanın karşısında diz çökerken, daireyi boş bir sessizlik doldurdu.
"Sanki böyle bir şeyin olmasına izin verirmişim gibi de.Lizzie benim nişanlım, eminim gayet iyi hatırlıyorsundur." Bu sert sözlerden sonra, Sebastian'ın kendini beyenmiş ve flörtöz yüz ifadesi hararetli ve öfkeli bir şeye çevrildi.Çekinmeden gözlerini dikmiş Ciel'e bakarken, gözleri normal bordo renklerinden ah-o-pek-tanıdık kırmızımsı eflatun rengine dönüştü.Son bir kaç günde iyice tatmış olduğu bir duygu kendisini şeytanın yüz ifadesinde açığa vurarken, ellerini hızla kontun iki yanına indirdi.Ciel sadece bir azcık ürktü, ama karşılığında gözlerini dikmiş şeytana bakarken bakışları bir an bile duraksamadı.
"Benim" diye hırladı Sebastian, burnu Ciel'i boynuna sürtünecek kadar yaklaşarak.
"S-Sebastian?"diye sordu asilzade, kâhyasını yiyip bitiriyormuş gibi görünen yırtıcı havaya yönelik bir şaşkınlıkla. Efendisinin telaşlı yüzüne bir bakış atıp devam etti, dişleri ve dudakları Ciel'in boynuna sürtündü ve oldukça yavaş bir şekilde yukarı doğru bir yol çizdi. Anın içinde kaybolmuş Kont, sivri dişler çenesine sürtündüğü an sesli bir şekilde soluğunu tuttu. Mavi saçlının gök mavisi gözleri kısa bir süreliğine parlayan kırmızılarla buluştu ve hemen ardından Sebastian, çenesi boyunca tüy kadar hafif öpücükler bırakmaya devam etti.
Sonunda, Sebastian Ciel'in dudaklarının köşesine ulaştığı anda, Ciel gözlerini kapadı. Bir anlık farkındalık onu sarsarken, Sebastian'ın kendisinkilerin üzerindeki dudaklarının anısına bağlandı. İstediği şey buydu. Elizabeth değil, başkası da değil. Sadece o.
Ciel, Sebastian'ın sıcak nefesinin usulca dudaklarının üzerine yayıldığını hissedebiliyordu, ve o sabırsızca beklerken, şeytan eziyet edici bir şekilde yavaş davranarak anı uzatmayı seçmişti.Soğuk parmak uçlarının yanağını okşadı hissetdi ve hâlâ eldivenli el belini sıkıca kavradı.Ciel kollarını kaldırıp kâhyasının boynuna doladı ve azacık bir kuvvetle, şeytanı iyice yakına çekti.Ta ki sonunda-
Yüksek ve şiddetli bir kapı çalışı ikiliyi böldü ve Ciel küçük bir feryatla sıçrarken gözleri telaşla büyüdü.Sebastian inleyip başını Ciel'in omuzunun kıvrımına gömdü.Asilzade bir kez daha kaskatı kesilip ardından gevşedi ve hiç bir şey söylemeden şeytanın sırtını sıvazladı.O, bunca şeyden sonra ne de olsa, acıyı anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Evil Champion (Türkçe çeviri)
Fiksi PenggemarCiel Phantomhive kâhyası Sebastian ile sözleşme yapalı dört yıl olmuş ve artık on yedi yaşında.Ve ikili yavaşça iki şeyin farkına varmaya başlıyorlar:1) İlişkileri sadece katı Efendi ve Kâhya ilişkisi olmaktan çıkmış mıydı? ve 2)Ciel'in evebeyinl...