Bölüm 24

1.6K 129 89
                                    

Konnichiwaa! Kısa bir aradan sonra geri döndüm.( Ne kadar hayırlı bir bölümle bilinmez).Bu bölümü çevirmeye bazı nedenlerden ötürü (okurken anlarsınız) hevesli değildim, ama yine de dün kendimi odama kapatıp bitirmeyi başardım. Umarım beğenirsiniz. Devamı ne zaman gelir hiç bilmiyorum.

Bu arada, çok güzel bir kaç tane Sebaciel one shot okudum, bu kitap da bittiğine göre, çevirmemi istermisiniz? Kısa olduğu için pek fazla vaktimi almaz, okuyan olursa çevirmek isterim.

İlk çığlık yankılandığından hemen sonra, kalabalığın geri kalanı da onu izledi. Karanlık sirk çadırında işidilebilen tek şey korku dolu çığlıklar ve telaşlı ayak sesleriydi. Ciel ayaklanmaya kalktığında, Sebastian onun bileğini kavradı ve kucağındaki yerinde tutdu.

"İçimde çıkmamamız gerektiği yönünde bir his var, Lordum" diye Sebastian, Ciel'in kulağına fısıldadı. Asilzade, şeytanın haklı olduğunu anlamasıyla kaskatı kesildi. Yangın sahnelenmişti. Şimdiye kadar gerçekleşmiş her şey onlar  içindi.

O yüzden Ciel, hâlâ bağırtı ve onun göremediği insanların tribünlerden aşağı körü körüne akın ederken çıkardıkları telaşlı ayak seslerinin içinden dinlemeye çalışarak donakaldı. Yangın, artık başlangıç boyutunun on katına çıkmış olarak, sahnenin her tarafındaydı ve tehlikeli bir şekilde tribünlere yaklaşmaktaydı. Gürültünün epeyce azalmasıyla, Ciel her kesin olmasa da çoğunluğun güvenli bir şekilde dışarı çıkmış olduğunu varsaydı.

" Ciel Phantomhive, gelmen beni şaşırtdı." Hoş, ahenkli bir ses çadırın içinden yankılandı. Işıklar aniden, yeniden alevlendi ve lordun görüşü anında düzeldi. Bakışları giderek-büyüyen yangından sıyrıldı ve sesin kaynağını bulmak için çılgınca etrafa baktı.

"Ve hatta küçük şeytanını bile beraberinde getirmişsin. Ne iyi bir bekçi köpeği, ha?" Aniden, alevlerin içinden, kont bir haraketlilik seçti. Sıçradı, ve Sebastian da onu salıverip yanına katılırken bakışlarını alevlerin merkezine indirdiler.

"Peki bu bekçi köpek alıp gelme işinde ne kadar iyi?" Aniden Elizabeth alevlerin ortasında belirdi, metal bir sandalyeye bağlanmışken ağzı bir bezle bağlıydı. Elbisesi yırtık ve kanlıydı, gözleri dumanlı bir şekilde yukarı onlara bakıyordu.

"Elizabeth," diye fısıldadı Ciel, şok içinde. Onun sesini duymuşcasına, Lizzy aniden canlandı. Boğuk haykırışları duyulmadan önce vücudu bir anlığına kaskatı kesildi. Haraketleri düzensizleşti ve onu zabt edenlere karşı elinden geldiğince sert bir şekilde karşı koydu.

"Doğru. Benim için, söylemem gerekirse, bu küçük fare gayet kolay bir avdı." Eflâtun elbiseli melek sandalyeye yaklaşıp tehdit edercesine bir elini Elizabeth'in omuzuna koydu. Zabt edilmiş kuzeninin temas yüzünden tekme atıp sağa sola sallandığını izleyen Ciel'in çenesi öfkeyle kasıldı.

"Ama daha endişe verici konulara gelirsek, sanıyorum ki on sekiz yaşına vardın, doğru mu? Sadece bir ya da iki gece önce. Ve sonuç olarak hem de nephilim yarının farkına varmaya başladığını tahmin edeceğim?" Ciel tek kaşını kaldırıp Sebastian'a bakış attı. Nephilim mi? Sebastian Nephilim'in kanat çıkarmadığını söylememiş miydi?

Ya biz Nephilim sözünü yeniden tanımlamalıyız ya o benim gerçekte ne olduğumun farkında değil.

'Sanırım ikincisi, Lordum.'

Ciel zihnindeki yabancı sesle irkildi, ama yüzünde şaşkınlığın belirmesine izin vermemek için hatırı sayılır bir çaba harcadı.

Ne zamandan itibaren böyle konuşabiliyoruz?

The Evil Champion (Türkçe çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin