Her kese merhabalar! Sizin için uupuzun bir bölüm çevirdim (ve parmaklarım kopmak üzere)!
Bir şey söylemek istiyorum ya.Yazar bu hikayeyi yazarken sadece 12 yaşında olduğunu söylüyor.İnana biliyor musunuz? Resmen şoka girdim.
Her neyse, bu kadar gevezelik yeter, iyi okumalar herkese!
Ciel nihayet otele dönmekten memnun şekilde aşırı lüks yatağına uzandı.Buna rağmen, aslında, asıl evine dönmeyi yeğlerdi.En azından orada, sırf odasına girmek için sinir bozucu derecede sesli insan yığınlarının arasından geçmek zorunda değildi.
Gözleri yavaşça kapandı ve eğer Sebastian kendisine bakmıyor olsaydı muhtemelen uykuya dalacaktı.Ciel Sebastian'ın odanın diğer köşesinden kendisine yöneltilmiş bakışlarını hissedebiliyordu ve asilzadenin omurgasından aşağı bir üperme yayıldı.
"Sebastian, söylemek istediğin bir şey mi var?" Lacivert saçlı genç, gök mavisi gözlerini ağır ağır açıp şeytana baktı.Bir anlık duraksamadan sonra Sebastian iç çekti ve başını salladı.
"Elbette hayır, Efendim."
"O zaman bana bakmayı bırak"diye tersledi Ciel, kâhyasının kısılmış gözlerine bakarak.Sebastian başını aşağı yukarı salladı ve bakışlarını pencereden dışarı çevirdi.
"Yes, My Lord."
Ciel derince nefes aldı ve tam uykuya dalmak üzereyken sesli bir tıklatma huzurunu böldü.
"Lanet olsun,"diye heyecanlı kont, kalkıp otururken sinirle mırıldandı.Sebastian hemen tetiğe geçmiş, gözlerini kapıya dikmişti.Ciel onun, gelenin şımarık asilzade ve onun ürkütücü kâhyası olup olmadığına baktığını anladı.
"Görünüşe göre bir insan.Lokantadan bir garson, aslında"diye önemsemeden not etti Sebastian, kapıya yanaşırken.
"Öyleyse benim için cevap verip gönder.Şu anda konuşmak için fazla yorgunum." Ciel yeniden yastığına yaslanıp gözlerini kapadı, yine de gizlice konuşmayı dinlemeye çalıştı.Ne yazık ki, sadece Sebastian'ın derin sesinin belli belirsiz mırıldanışını duyabilmişti.
"Lordum, görünüşe göre Leydi Elizabeth'den aramanız var" diye çalışanla kısa konuşmasından sonra bilgilendirdi şeytan, yüzünü ifadesiz tutarak.Ciel sıçrayıp yatağından çıktı ve kapıya cevap vermeden önce ayakkabılarını bile giymekle uğraşmadı.Kum rengi saçları olan sarışın, sırık gibi uzun bir adam elinde telefonla kapıda duruyordu.
"Sanırım adı 'Leydi Elizabeth' olan bir kadın talep ediyor ki-"
"Tamam biliyorum, sadece çabuk ol ve artık ver şunu". Adam beceriksizce telefonu Ciel'e verdi ve Ciel'in gitmesini emr etmesini beklemeden sıvıştı.Mavi saçlı, odaya dönmeden önce garsonun berbat servis tarzına onaylamazca baş salladı.Telefonu şifonyerinin düz yüzeyine bırakıp yavaşça desteği kaldırdı.
"Merhaba E-"
"Cieeellll!" Elizabeth hattın diğer ucundan çığlık attı.Ciel nişanlısının tuhaflığına iç geçirdi.
"Nerelerdeydin! Bir fincan çay içmek için malikanene geldim ama sadece Enfield'de olduğunu öğrendim! Neden bana söylemedin?" sesi cümlenin sonunda doğru üzgün bir hal aldı ve Ciel şakaklarını ovup büyük bir baş ağrısına dönüşen stresten kurtulmaya çalıştı.
"Üzgünüm, Kralıçeyle ilgili bir meseleydi.Seni aramayacak zamanım yoktu." Ciel bunun kötü bir bahane olduğunu biliyordu, ama eve dönüp üzgün bir nişanlı görmek isteyeceği son şeydi.
"Peki, tamam.Sanırım seni affedeceğim.Eğer...ben de oraya gelirsem." Ciel'in beti benzi attı.
"N-Ne?"diye kekeledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Evil Champion (Türkçe çeviri)
Hayran KurguCiel Phantomhive kâhyası Sebastian ile sözleşme yapalı dört yıl olmuş ve artık on yedi yaşında.Ve ikili yavaşça iki şeyin farkına varmaya başlıyorlar:1) İlişkileri sadece katı Efendi ve Kâhya ilişkisi olmaktan çıkmış mıydı? ve 2)Ciel'in evebeyinl...