Bölüm 9

1.4K 151 101
                                    

"Son iki kurbanın cesetleri henüz cinayet mahallinden kaldırılmadı" diye büyük atlı arabada Ciel ve kâhyasının karşısında oturmuş Lord Randall açıkladı.

"Sebastian, ilk nereye gidiyoruz?" diye sordu Ciel, bariz bir şekilde polis komiserini görmezden gelerek.

"En yakın cinayet tam olarak burada, Enfield'de gerçekleşmiş.Kaldığımız otelden pek fazla uzakta değil" Şeytan kâhya yanıtladı.

"Tam olarak ne kadar kalmayı düşünüyorsun?"diye sordu Lord Randall, sesinin kibar tonuna rağmen sinirli yüz ifadesi Konta olan nefretini ele veriyordu.

"Ne kadar gerekirse "diye Ciel sert bakışlarını pencereden dışarıya çevirerek cevapladı.

------------------ -------------

Ciel durmuş arabanın dışına adım atıp etrafını gözlemledi.Cinayet tam olarak, karanlık boş sokağın ortasında işlenmişti.Küçük alanın etrafı hâlâ bantla çevriliydi ve polisler ve müfettişlerden ibaret büyük bir grup etrafında duruyordu.Lord Randall hemen bir grup adama yaklaştı ve Ciel ve Sebastian onların yanından geçip suç mahalline yaklaşırken cinayetleri tartışmaya başladı.

"H-Hey!Oraya giremezsin!"diye birisi bağırdı.Ciel arkasını dönüp kumral saçlı, uzunboylu bir adamın onlara doğru yürüdüğünü gördü.

"Kim demiş?"diye sordu Ciel sırıtıp, şimdi üstünde onu örten kalın bir çarşaf olan cesete doğru yürümeye devam ederek.

"Kurallar bö-"diye başlamıştı adam ikisine yetişip, ama lafı hemen bölündü.

"Lütfen, kusuruna bakmayın.Bu Fred Abberline, yeni baş müfettiş"diye Lord Randall, asilzade ve uşağına yaklaşıp araya girdi.

"Bu Ciel Phantomhive, Kraliçe için çalışıyor."Randall hızlıca, belli belirsiz olsa da açıklama verdi.Ciel ezik görünümlü adamla ilgilenmeyerek, yüzünü yine cesete döndü ve incelemeye başladı.

"Görününşe göre, bu seferkinin üzerine V harfi kazınmış" diye not etti Sebastian, kurbanın üzerinden örtünü kaldırarak.

"Ve çok genç.Muhtemelen, on üçüne ya da on dördüne yeni girdi" diye bilgilendirdi bordo gözleri ceseti tararken.Ciel cesete baktı ve elinde olmadan katil(ler)in onun adını harflemeyi bitirip dikkatini başarıyla çekebildiklerine göre şimdi neyin peşinde olduğunu merak etti.Mesaj tamamlanmış olsa bile cinayetler devam edecek miydi?

"Kraliçe için çalışıyor derken neyi kastediyorsun? Konu cinayet olunca bu kadar genç birisinin Majesteleri için ne yapması mümkün ola bilir ki?" Adam bir kez daha sordu.

"Abberline, bunu çok fazla eşelememeni öneririm." Lord Randall fısıltıyla mırıldanmış olmasına rağmen, Ciel yeteri kadar kelime yakalamıştı.

Sebastian, Ciel değerlendirme yapamadan ayağa kalkıp efendisinin yanına geçti.

"İhtiyacımız olan bütün bilgiyi topladım, Lordum"diye kara kâhya, küçük bir reveransla bilgilendirdi.

"Peki.Geri dönelim.Lord Randall, arabamın şöföründen eve bir yolculuk talebinde bulunacak mısınız?" diye sordu Ciel, suç mahallinden uzaklaşırken.

"Hayır, kendim döneceğim." Polis memuru hemen ardındaki Abberline ile yürümeden önce son kez  alayla dudak büktü.

Bir kez daha arabaya bindiklerinde Ciel elinde olmadan, uşağının yüzüne, sessizce bakakaldı.Şimdi, ve şeytana baktığı her defasında karışık duygular hissediyordu.Yaptığı şeylerden mahcup olduğunu, hatta utandığını hissetdi.Yine de, bir tarafı onun dokunuşuna bir uyuşturucu gibi can atıyordu.Yumuşak sözlerine ve dudaklarının kendininkiler üzerinde hissetdirişine bağımlı olmuştu.

"Öhöm, yüzümde bir şey mi var, Lordum?" diye sordu Sebastian, şaşkınlıkla.Ciel düşüncelerinden sıyrıldı ve gözleri büyüdü.Harika.Sebastian onu gözlerini dikip bakarken yakalamıştı.Yine.

"H-Hayır...sadece...ben..."diye kekeledi Ciel, bakışlarını pencerenin dışarısına çevirerek.

"Siz ne, Lordum?"diye kışkırttı Sebastian, banktan öne uzanarak.

"H-hiçbir şey.Hiç birşey yok."dedi Ciel, başını eğip saçlarının artık yanan yanaklarını örtmesine izin vererek.

"Emin misiniz, Genç Efendi?"diye Sebastian,  kendine has sırıtışıyla sordu.

"Sana artık genç olmadığımı söylediğimi sanıyordum"dedi asilzade, öfkesi kıvılcımlanarak.

"Ah, ama benim gözümde öylesiniz.Çok, çok genç" dedi şeytan, efendisini ne kadar öfkelendirdiğini görmeye çalışarak.

"Şeytanlar için genç ola bilirim, ama insanlar için ben bir yetişkinim"diye Ciel, sinirli bakışlarını kâhyasınınkilerle buluşturarak açıkladı.

"Ne yazık ki ben bir insan değilim" Sebastian efendisinin daha da yakınına eğilirken kıs kıs güldü.

"Ama sen insan alemindesin ve bu da, hatta seni bile bizim geleneklerimize boyun eğmek zorunda kılıyor.Ben bir yetişkinim, Sebastian.Bana buna göre davran"dedi kont öne eğilerek.Yüzleri arasında sadece bir kaç santim ara olmasına rağmen, Ciel öfkesi tarafından öyle kör edilmişti ki, hatta bunu bile fark ediyor gibi değildi.

"Sırf insan diyarında olduğum için insan geleneklerine boyun eğeceğime inandığınıza göre ne kadar da cahilsiniz" diye şeytan ,bordo gözleri kırmızı renkle hafıfçe parlamaya başlamışken söyledi.Kâhyasının şeytansı havasından hiç mi hiç etkilenmeyen Ciel devam etti.

"Öyle ola bilir, ama eğer uyum sağlamak istiyorsan o zaman tahammül etmek zorunda kaldığın belirli kurallar var"diye karşı çıktı Ciel.

"Peki neden uyum sağlamak isteyeyim ki? Ben koyunların arasındaki bir kurt gibiyim.'Uyum sağlamam' gerekmiyor"diye Şeytan misilleme yaptı.

"Fark etmez.Sen bana aitsin ve  dediğim gibi yapmak zorundasın.Benim kâhyam olmak uyum  sağlamayı gerektirir.Aynı zamanda da, efendine ne zaman bir çocuk gibi hitap etmeyi bırakacağını bilmeni de gerektirir" diye Ciel karşılık verdi.

"Hm...sanırım haklısınız...Efendim..."Şeytan kabul etti ama sırıtışı bozulmamış bir şekilde duruyordu.Kâhyasının kendini beğenmiş ifadesi yüzünden kalibiyyetinin verdiği zaferi hissedemeyen Ciel kaşlarını çatdı.Ve o anda fark etti.

Yüzleri en fazla bir kaç santim aralıydı ve burunları neredeyse bir birine dokunuyordu.Ciel'in gözleri büyüdü ve tam geri çekilmeye başlamışken, arabayı sarsan fevkalade bir sallantı, kontu bankın ucuna uçurarak doğrudan kâhyasının kucağına gönderdi.

The Evil Champion (Türkçe çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin