Otogara ayak bastığımız günden bu yana 2 yıl geçmişti. Elimizdeki parayla önce kendimize kalacak bir yer bulmuştuk. Daha sonra hemen bir iş bulmuştuk. Ben bir restoranda garson olarak başlamıştım. Işıl ise bir mağazada tezgahtarlık yapıyordu. Yevmiyemizi günlük alıyorduk. Bir hafta sonra evden aldığımız para suyunu çekmişti. Kaldığımız pansiyonun parasını ödeyememeye başlamıştık.
Eşyalarımızla kapıya konduğumuz gece sokakta sabahlamıştık. Yaz mevsiminin başlarında olmamız büyük şanstı. Sonra üniversite yakınlarında ev arkadaşı arandığına dair gördüğümüz ilanla bir kızın yanına yerleşmiştik. Aynı evi paylaşmak için oldukça zor bir kızdı. Ama idare etmek zorundaydık. Bu esnada çalışmaya devam ediyor, para biriktiriyorduk.
Aslı ile 3 ay aynı evi paylaştıktan sonra onun ailesinin yanına gitmek için evi kapatmasıyla tekrar sokakta kalmıştık. Bu kez biriktirdiğimiz paralarla şuan yaşadığımız kendi evimizi tutmuştuk. Çalışmaya devam ediyor, bir yandan da üniversite hayalleri kuruyorduk. Nihayetinde bir sene gecikmeli olarak sınava girmiştik. Sınavı kazandığımız anı hala unutamıyordum.
Ahu ve Işıl bir internet kafeye gelmiş bir üniversiteye yerleşip yerleşemediklerinin merakıyla ekrana bakıyorlardı.
"Hadi önce sen bak."
Işıl, Ahu'nun önceliği ona vermesiyle internet sitesinde doldurması gereken yerleri doldurarak giriş tuşuna baktı. Tuşa basmasıyla yüzünü Ahu'nun arkasına gizlemesi bir oldu. Hayalleri, umutları ekranda yazan birkaç kelimeye bağlıydı. Bakacak gücü kendinde bulamıyordu.
"Yok ben bakamayacağım. Kazanamadım değil mi? Yapamamışım değil mi?"
Işıl sorularına cevap alamıyordu. Ahu nefesini bile tutmuş, yaşam belirtisi göstermiyordu. Işıl bir süre daha bekledikten sonra kafasını kaldırıp Ahu'nun yüzüne baktı. Dalmış gibi ekrana bakıyordu. Işıl yavaş yavaş ekrana döndü. Gördüğü karşısında emin olmak için ekrana daha fazla yaklaştı.
"Kazanmışım! Yapmışım!"
Işıl'ın çığlıklarıyla çoğunluğunu liseli öğrencilerin oluşturduğu müşteriler kafalarını oynadıkları oyundan kaldırarak onlara baktılar. Birçoğu bu durumu yakinen bildikleri için gülümseyerek kafalarını ekranlarına geri çevirdiler. Işıl, Ahu'nun boynuna sarıldı. Gözleri yaşlarla ıslanmıştı. Ama bu kez mutluluk gözyaşlarıydı.
"Bilgisayar mühendisi olacağım! Hadi sende bak."
Ahu ekrana bu kez de kendi bilgilerini girerek giriş tuşuna bastı. Işıl gibi ekrana bakmaktan çekinmiyordu. Sayfanın yüklenmesini bekledikleri saniyeler sanki saatler gibi geçiyordu. Ekranda beliren "HUKUK" yazısını görünce yüzleri bir kez daha aydınlandı. Ahu sevincini daha sessiz yaşayarak sadece Işıl'a sarılmakla yetindi.
Kapının çalmasıyla ikimizde uykudan uyanır gibi irkildik. Işıl kapıyı açmak için yerinden kalktı. Az sonra Mehmet'le birlikte salona girdiler. Mehmet'in elinde poşetler vardı.
"Yoruldunuz, yemek yapmakla uğraşmayın diye yiyecek bir şeyler getirdim."
Mehmet'e sadece gülümseyerek cevap verdim. Işıl'la beraber mutfağa gittiler. Aslında Mehmet iyi biriydi. Yardımseverdi. Ama onda sevmediğim bir şey vardı. Açıklayamadığım bir his besliyordum ona karşı. Nefret değildi ama güven de beslemiyordum. Ona karşı hissettiğim şeyin anlamı buydu belki de. Güvensizlik.
Işıl'ın onu sevdiğinden çok emin değilim. O sadece Işıl'ın ihtiyaç duyduğu zamanlarda yanında olmuş ona ilgi göstermişti. Işıl ona karşı vefa borcu hissediyordu sanırım. Sürekli tartışıyorlardı. O günlerde Mehmet'i, Işıl'ı üzdüğü için boğmak istiyordum. Ama eğer Işıl onunla bir an bile olsa mutlu olacaksa tüm kötü hislerime göz yumabilirdim.