Gözlerimi zar zor araladım. Yatağımda gerindim. Günlerdir ne okula ne de işe gidebiliyordum. Gerçi hala bir işim olup olmadığından emin değildim. Defne'yi arayıp hasta olduğumu söylemiştim ama patrona karşı beni ne kadar süre idare edebileceğinden emin değilim. Beni işe gitmediğim günlerde birkaç kez aramıştı ama açmamıştım. Ne kadar çabalasam da işe de okula da gidemiyordum. Sanki evden çıkarsam güvende olamayacakmışım gibi hissediyordum. Işıl benimle birlikte bir iki gün kalmıştı ama en sonunda onun da gitmesi gerektiğine ikna olmuştum. Gelene kadar onu defalarca arıyor, saat başı iyi olduğuna dair rapor vermesini istiyordum.
Üstümdeki battaniyeyi atıp yatağımdan çıktım. Kalktığımda hemen karşımda olan aynadan kendimi görünce bir an korktum. Gerçekten çok kötü görünüyordum. Bir süre aynadaki yansımama baktıktan sonra omuz silkerek odamdan çıktım. Işıl'ın odasının kapısını hafifçe aralayarak içeriye baktım. Işıl yüzünde huzursuz bir ifadeyle uyuyordu. Sanırım rüyasında kötü şeyler görüyordu. Yanına gidip oturdum. Ellerimi saçlarında gezdirmeye başladım.
"Sakin ol. Sadece rüya görüyorsun. Eminim hayatımızdaki her şey çok güzel olacak. Çünkü biz bunu hak ettik. Biz güzel bir hayat için çok çabaladık."
Bir süre sonra Işıl'ın yüzündeki huzursuz ifade dağıldı. Yanından kalkıp mutfağa yöneldim. 15 dakika sonra güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştım. Işıl'ı uyandırmak için kapıya yöneldiğimde çığlık atarak olduğum yerde sıçradım. Işıl kapıya yaslanmış uykulu gözlerle beni izliyordu. Çığlığımla birlikte o da yerinde sıçradı. Elimi kalbime götürerek deli gibi atışını durdurmaya çalıştım.
"Manyak mısın? Neden sinsi sinsi beni izliyorsun orda?"
"Sadece ne yaptığına bakıyordum."
"Kaç gündür sen hazırlıyorsun. Bugün de kahvaltıyı ben hazırlayayım demiştim."
"Bugün okula gitmeye ne dersin? Daha fazla dışarı çıkmaktan kaçamazsın."
Işıl'ın söyledikleriyle başımı yere eğdim. Halının desenlerini incelemeye başladım. Haklı olduğunu biliyordum ama bunu yapabilecek gücü kendimde bulamıyordum. Düşündükçe gözlerim yanmaya başladı. Yaşlarla dolduğunu hissetmem çok vaktimi almadı. Işıl yanıma yaklaşarak ellerimi tuttu. Başımı kaldırıp gözlerine bakmaya başladım.
"Korktuğunu biliyorum. Seni anlıyorum. Ama bence o baban değil. Öyle olsaydı çoktan gelirdi. Evde yalnız kalman dışarıda olmandan daha çok korkutuyor beni. Lütfen böyle yapma. En azından dene."
Başımı usulca sallayarak Işıl'ı onayladım. En azından okula gidebilirdim. Hem kalabalık bir yerde olmam güvende hissetmeme sebep olabilirdi. Evde olduğum günlerde en ufak seste bile yüreğim ağzıma geliyor, kapıyı en az üç kez kilitliyordum. Böyle yaşamaya devam edemezdim.
Işıl'la beraber kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanmak için odalarımıza çekildik. Havalar biraz daha ısınmaya başlamıştı ama hala yeterince sıcak sayılmazdı. İnce bir kazak ve pantolon giydikten sonra aynadan kendime şöyle bir baktım. Suratım berbat görünüyordu. Biraz makyaj yapmam gerektiği kesindi. Yüzüme biraz kapatıcı sürüp hafif bir göz makyajı yaptıktan sonra odamdan çıktım. Işıl'ı kapıda beni beklerken buldum. Ayakkabılarımızı giyip kapıya çıktık. Kapıyı yine üç kez kilitledim. Sanırım bu bana bir alışkanlık olarak kalacaktı.
Evden çıkıp okula doğru yürümeye başladık. Sürekli çevreme bakıyor, yanımıza yaklaşan her insandan korkuyordum. Işıl halimi fark edince koluma girdi. Kolumu sıkıp bana desteğini göstermeye çalıştı. Önce benim fakülteme gelip beni bıraktı. Onu bırakıp binaya girmekte zorlanıyordum. Uzaktan gelmekte olan Tunç'u gördüm. Bize el sallayarak yaklaşmaya başladı.