Karanlığa alışan gözlerim karşımdaki silüeti seçmeye çalışırken bir anda ışıklar açıldı. Kamaşan gözlerim kendine gelince karşımdaki kişiye baktım. Mehmet'i görmeyi karşımda beklemiyordum. Işığı açtıktan sonra alkışlamaya devam etti. Bir süre sonra durup işaret parmağıyla beni gösterdi.
"Bu kız gerçekten çok zeki."
"Mehmet manyak mısın? Bizi çok korkuttun. Evde ne işin var? Hem sende evin anahtarı ne arıyor?"
Işıl aklımdaki tüm düşünceleri tek tek aktarmıştı gerçekten. Ama Mehmet'te bir tuhaflık olduğunu seziyordum. Gözleri sanki bir farklı bakıyordu. Gözlerindeki ifadeyi tam çıkaramıyordum. Soğukluk? Nefret? Delilik?
Mehmet söylenenlere cevap vermeden gülümseyerek bize doğru yaklaştı. Bu samimiyetten çok uzak bir gülümsemeydi. Tam karşımda durup elimde tuttuğum anahtarı koparırcasına elimden çekti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı.
"Kızlar biliyor musunuz? Ben çok sıkıldım. Olmadığım biri gibi davranmak hiç bana göre değil."
İkimizi de kollarımızdan tutarak salona doğru sürüklemeye başladı. Mehmet'in bu kadar güçlü olduğunu pek sanmıyordum. Bizi pek zorlanmadan salona sürükleyebiliyordu. Bizi salonun ortasına fırlattığında salondaki değişimleri fark ettim. Salondaki tüm eşyalarımız gitmişti. Yerini salonun tam ortasında bulunun iki sandalye almıştı. Sandalyelerin yanlarında duran ipler gerginliğimi daha da arttırdı.
En sonunda Işıl'a bakmak aklıma geldi. İkimizde de şaşkın bir ifade vardı. Ne olduğunu anlayamıyor ve korkuyorduk. Birbirimize bakıp kafamızı salladıktan sonra kaçmak için arkamızı dönmüştük ki bize doğru dönmüş olan silahın namlusunu bizi olduğumuz yere mıhlamaya yetti. İkimizin ağzından da tiz bir çığlık yükseldi.
"Şişt şişt şişt. Güzel kızlar. Komşularımızın bizi duymasını istemeyiz değil mi?"
Biz daha cevap veremeden yanımıza yaklaştı. Önce Işıl'ı alıp sandalyeye oturttu. Işıl ne kadar debelense de bir işe yaramıyordu. Ben de olduğum yerde donakalmıştım. Çünkü silahı tam da Işıl'ın kafasındaydı. Hareket etme cesaretini gösteremiyordum. Onun ellerini ve ayaklarını arkadan bağladıktan sonra bana yaklaştı. Beni de sürükleyip oturtmasını beklerken bunu yapmak yerine karşımda öylece dikildi.
Silahın namlusuyla önüme düşmüş saçlarımı kulağımın arkasına itti. Burnunu boynuma yaklaştırdı. Uzun bir nefes çekti. Daha fazlası mümkünmüş gibi kaslarım daha da gerildi. Boynumdan ayrılmadan önce bir süre daha vakit harcadı. Kafasını kaldırıp gözlerini gözlerime dikti. Bu bakışlar kesinlikle Mehmet'in bakışları değildi.
Tamam Mehmet'i sevmezdim ama her ne olursa olsun neşeli ve pozitif bazen de boşboğaz bir çocuktu. Şimdi karşımda olan kişiyse bu bahsettiğimin tamamen zıttıydı. Gözleri hırsla kararmış, tehdit dolu biri duruyordu karşımda.
"Bu saçlara dokunan herkesi öldürebilirim."
Fısıltıyla söylediği bu sözler karşısında gözlerim kocaman açıldı. Ne demeye çalışıyordu? Bunca zaman Işıl'la beraber olan, onu sevdiğini her fırsatta söylemekten çekinmeyen bu adam şimdi bana bunları nasıl söyleyebiliyordu? Işıl'ın bunları duyup duymadığından emin değildim. Gerçi şu durumda en so dikkat edeceği şey bu olsa gerekti.
Beni kolumdan çekip Işıl'dan biraz daha uzakta olan sandalyeye oturttu. Ellerimi ve ayaklarımı bağladıktan sonra karşımıza geçti.
"Mehmet?"
Işıl mırıltıyı andıran sesiyle ondan bir cevap beklercesine baktı. O da duruma anlam veremiyordu belli ki.
"Yanlışın var Işıl'cığım. Mehmet değil. Rüzgar. Ya da sizin anlayacağınız şekilde söylemem gerekirse namıdiğer Gönderen!"
"Ne?!"
İkimizin şaşkınlık dolu sözü birbirine karıştı. Gönderen Mehmet'ti de ne demek? Ya andın aslıda Rüzgar oluşu? Tüm bunlar ne demek oluyordu? Bunca zaman biz kimi tanıyorduk?
"Ne sanıyordunuz? Sen Işıl? Seni sevdiğimi falan mı sanıyordun? Seni kim neden sevsin ki? Ahu ya sen? Sen ne sanıyordun? Benden nefret ettiğini bu kadar belli ederken bunu fark etmeyecek kadar salak olduğumu mu? Mehmet sadece bir paravandı. Asıl hedefime ulaşmak için bir yöntem sadece. Asıl hedefime..."
Sözlerini yarım bırakırken yanıma doğru yaklaştı. Silahının namlusunu bu kez omuzlarımda gezdirmeye başladı. Daha sonra yarım bıraktığı cümlesini tamamladı.
"Sana!"
Çok kısa bir bölümle karşınızdayım.
Hikayenin gerilim kısmına an itibariyle geçmiş bulunmaktayız.
Mehmet aslında kim? Ya da Rüzgar mı demeliyiz?
Bekleyip göreceğiz.
İyi okumalar.